Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu Panama merkezli bir hukuk firması olan Mossack Fonseca’nın 1977’den bu yana müşterileriyle ilgili tuttuğu kayıtlara ulaşmış ve geçen yıl Nisan başında bunları yayınlamaya başlamıştı. Böylece pek çok ünlü kişi, banka ve şirketin Mossack Fonseca danışmanlığında, vergilendirilebilir gelirlerini gizlediği ortaya çıkmıştı. Belgelerde adı geçenlerden İzlanda Başbakanı ve İspanya Sanayi Bakanı kamuoyu baskısına dayanamayarak kısa süre içinde istifa etmek zorunda kaldı. Sonraki aylarda ise David Cameron ve Marine Le Pen gibi liderlerin siyasi kariyerlerinde yaşadıkları gerilemeye Panama Belgeleri’nin dolaylı etkileri oldu. Bunun yanı sıra pek çok siyasetçi hakkında da soruşturmalar başlatıldı. Pakistan Başbakanı Navaz Şerif de bunlardan biriydi.
Şerif’in ailesinden pek çok kişinin isminin Panama Belgeleri’nde yer alması nedeniyle muhalefet liderleri Navaz Şerif’i istifaya çağırmış, yanıt alınamayınca da başkent İslamabad’da protesto gösterileri başlamıştı. Polisin sert müdahalesi ve yüzlerce eylemcinin gözaltına alınmasına rağmen protestolar sonucunda Pakistan Yüksek Mahkemesi konuyla ilgili soruşturma başlatmıştı. Kasım 2016’da başlayan dava geçtiğimiz hafta sonuçlandı ve Mahkeme Navaz Şerif’in başbakanlığa uygun olmadığına, kamu hizmetinden men edilmesine ve hakkındaki yolsuzluk soruşturmalarının sürdürülebilmesi için yurtdışına çıkışının yasaklanmasına karar verdi. Bunun üzerine Şerif görevinden istifa ettiğini açıkladı. Ancak Panama Belgeleri’nde adı geçen isimlerin hemen hepsi gibi Navaz Şerif de hukuksuz bir iş yapmadığını söylüyor.
Panama Belgeleri skandalı gerçekten de ticarette sıradan insanlarla siyasi ve ekonomik ayrıcalıklara sahip olanlar için farklı kuralların işlediğini belirgin biçimde ortaya koydu. Belgeler kara para aklamak, offshore şirketler aracılığıyla vergiden kaçınmak ve yine bu şirketler yoluyla usulsüz satışlar gerçekleştirmek gibi faaliyetlere işaret etse de, futbol camiasının ünlü isimleri Lionel Messi ve Gianni Infantino’dan, Putin’e, Cameron’a ve Şerif’e kadar Panama zanlılarının hepsi ya yanlış bir şey yapmadığını ya da kendisine karşı yürütülen bir itibarsızlaştırma girişimine maruz kaldığını ifade etti.
Bu doğrultuda Panama Belgeleri küresel şirketlere sahip olan ayrıcalıklıların, kârlarını arttırmak için maliyetleri düşürüp tüketimi arttırmak gibi geleneksel yollardan daha fazlasına başvurduklarını ve bunu da kendileri için son derece meşru gördüklerini göstermiş oldu. Zengin hammadde kaynaklarına sahip bölgelerde nüfuz elde etmek, ayrımcılık/ırkçılık yoluyla toplumun belirli bir kesimini kayıt dışı ekonomiye iterek işgücü maliyetlerini azaltmak, çalışanların haklarını işveren lehine düzenlemek gibi bilinen kârlılık yöntemlerinin son bir aşaması daha olduğu Panama Belgeleri’yle anlaşıldı: Bilinen yöntemlerle elde edilen kazancın bir şekilde vergiden muaf tutulabilmesi.
Navaz Şerif, Pakistan’ın en varlıklı isimlerinden biri. Bu zenginliğin temelinde de ailenin elinde bulunan ve ülkenin en büyük ticari kuruluşlarından biri olan Ittefaq Group yer alıyor. Navaz Şerif’in babası, 1939’da faaliyete geçen Ittefaq Group’un kurucularındandı. 1970’lere kadar askeri yönetimlerin sağladığı “istikrar” ortamında çelik, şeker ve tekstil gibi pek çok sektörde serpilme imkânı bulan Ittefaq şirketleri, ülkedeki ABD nüfuzundan sıyrılmaya çalışan Zülfikar Ali Butto’nun sivil ve nispeten demokratik iktidarının devletleştirme politikasının hedeflerinden biri oldu. Şerif ailesinin politikaya ilgisi de bu dönemde başladı. Nitekim Zülfikar Ali Butto 1977’de askeri bir darbeyle devrilip idam edilince devlet başkanlığına gelen Ziya ül-Hak’kın askeri yönetimi altında Ittefaq Group yeniden Şerif ailesine geçti. Hatta aynı yıl, 1985’te Navaz Şerif de Ziya ül-Hak tarafından Pencap valisi olarak atandı. Pencap’ın şu anki valisi ise Navaz Şerif’in kardeşi Şahbaz Şerif ve parlamento çoğunluğunu elinde tutan Navaz Şerif’in partisi Müslüman Birliği-Navaz, görevden alınan başbakan yerine kardeşi Şahbaz Şerif’in getirileceğini açıkladı bile.
Ancak Navaz Şerif, Panama Belgeleri’nde adı geçmemesine rağmen, üç çocuğunun İngiltere başta olmak üzere çeşitli ülkelerde offshore şirketler kurduğu ve kayıt dışı varlıklar elde ettiğinin anlaşılması üzerine görevden alındı. Şahbaz Şerif’in durumuysa pek farklı değil. Zira onun da kayınvalidesi ve kayınbiraderinin adları Panama Belgeleri’nde yer almakta. Dolayısıyla benzer bir yolsuzluk soruşturmasına maruz kalması ihtimal dâhilinde.
200 milyonluk Pakistan, nükleer silahlara sahip dokuz ülkeden biri olarak dünyanın en güçlü ordularından birine ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda Pakistan ordusu, 70 yıllık ülke tarihi boyunca iktidarı elinde tutan en temel odak olageldi. Ülkede Butto ailesi ve Pakistan Halk Partisi’nde simgeleşen demokratikleşme çabaları ya bir askeri darbe ya da ordunun dolaylı müdahaleleriyle kesintiye uğradı. Navaz Şerif’in kendisi de bir askeri diktatör tarafından desteklenerek iktidara gelmiş olmasına rağmen üçüncü kez başbakanlıktan ayrılmak zorunda kalıyor.
Bu nedenle ortada yolsuzlukla bağlantılı bir yargı kararı olmasına rağmen hem Türkiye, hem de Batı basınında bunun bir darbe olduğu kanısı hâkim. Batılı yorumcular 2013’te uluslararası gözlemciler tarafından adil kabul edilen bir seçimle işbaşına gelmiş olan Navaz Şerif’in, siyasetin sivilleştirilmesi çabalarının ve orduya rağmen Hindistan’a karşı ılımlı bir politika izlemeye çalışmasının bedelini ödediğini dile getirmekte. Bu düşüncede Pakistan’ın Sovyet sonrası dönemde ABD’ye rağmen Çin’le oluşturduğu işbirliğinin, ülkedeki Şii nüfus nedeniyle İran’ı doğrudan karşısına almaktan çekinmesinin ve Pakistan ordusunun Afganistan Talibanıyla kurduğu yakın ilişkilerin Batı kamuoyuna verdiği rahatsızlığın da etkisi var.
Türkiye’de ise hükümet sözcüsü basın organları, seçilmiş bir başbakan olan Navaz Şerif’in, yargıya ve orduya sızmış olan “Pakistan FETÖ”sü tarafından bir yargı darbesine uğradığını ifade etmekte. Pakistan’da “FETÖ”ye benzetilenin ne olduğunu ve bu grubu “Pakistan FETÖ”sü olarak adlandırmanın zorlama oluğunu Fehim Taştekin yazmıştı. [1] Pakistan’dan FETÖ çıkarma çabasının işaret ettiğiyse, yine, seçilmiş olmakla yolsuzluk ve hukuksuzluğu kendine reva görmek arasında kurulan yanlış ilişki.
14 Ağustos’ta Pakistan, kuruluşunun 70. yıldönümünü kutlayacak ve bu 70 yılda ordunun ülke siyasetinin belirleyicisi olduğu sır değil. Ancak yolsuzluğun, ekonomik ayrımcılığın ve hukuk dışı uygulamaların da tıpkı askeri darbeler gibi demokrasiyle bağdaşmayan uygulamalar olduğuna şüphe yok. Dolayısıyla belki de Türkiye’de basının zorlama FETÖ’ler yaratmaktansa Panama Belgeleri’nde adı geçen Türkiye yurttaşlarını incelemeye girişmesi demokrasiye sundukları değerli katkıları arttıracaktır.
Kaynak: Birikim
[1] Bkz. Fehim Taştekin, “Pakistan FETÖ’sü Darbe mi Yaptı?”, 30 Temmuz 2017, http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/07/30/pakistan-fetosu-darbe-mi-yapti/
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024