Geç Faşizmin Gölgesinde: Otoriterliğe Yeni Bir Ad Koymak

Dünyanın birçok yerinde demokratik gerileme işaretleri artık müphem ya da örtük değil. Macaristan’dan Hindistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye kadar uzanan bir hat boyunca otoriter rejimler, seçimli otokrasilerin tekniklerini ustalıkla uygularken, eski rejim tipolojileri bu yeni düzenleri tarif etmekte yetersiz kalıyor. İşte bu noktada, akademisyen Şebnem Oğuz’un sendika.org’da yayımlanan “Günümüz Faşizmini Analojilerden Kaçınarak Anlamak İçin Kavramsal Bir Olanak: Geç Faşizm” başlıklı yazısı, teorik bir kavrayış boşluğunu doldurmaya aday.

Faşizm Geri mi Döndü?

Uzun yıllardır, özellikle Türkiye’de muhalif kamuoyunun gündeminde “faşizm” terimi sıkça yer alıyor. Ancak bu kullanım çoğu zaman retorik düzeyde kalıyor, tarihsel bağlamdan kopuk, analojiye dayalı, hatta bazen kolaycı bir etiketleme biçimine dönüşüyor. Oğuz ise tam bu noktada önemli bir müdahalede bulunuyor: “Geç faşizm” kavramı, tarihsel faşizmle günümüz otoriterliğini kıyaslamaktan ziyade, bugünü özgün biçimde anlamayı hedefliyor.

Geleneksel faşizm, paramiliter sokak şiddeti, açık diktatörlük ve totaliter bir ideolojiyle tanımlanıyordu. Oysa günümüz rejimleri, örneğin Türkiye’deki gibi, seçimleri ortadan kaldırmadan; medya, yargı ve sivil toplumu kontrol ederek; yasallık görünümünü koruyarak ilerliyor. Oğuz’un tanımıyla, burada karşı karşıya olduğumuz şey, “geç faşizm”in kurumsallaşmış hâli: Hukukun istisna durumuna dönüşmesi, medya üzerinden hakikat rejiminin çökertilmesi ve muhalefetin yapısal olarak parçalanması.

İstisna Hâli: Kalıcılaştırılmış Olağanüstülük

Oğuz’un yazısı, Giorgio Agamben’in “istisna hâli” teorisini Türkiye örneğiyle buluşturuyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’in hâlen pratikte sürüyor olması, sadece teknik bir yönetim tercihi değil, siyasal bir paradigma değişimini ifade ediyor. KHK rejimi, kayyum uygulamaları ve yargının siyasallaşmasıyla birlikte, yurttaşlık artık sabit bir hak değil, iktidarın onayına tabi bir ayrıcalık hâline geliyor.

Bu durumun temel özelliği, faşizmin “hukuk dışılığı” ile günümüz “geç faşizmi”nin “hukuk yoluyla otoriterlik” arasında net bir ayrım koymasıdır. Türkiye’de yargı kararlarının içerikten ziyade siyasal amaca hizmet etmesi, bunun en somut örneklerinden biridir.

Simülakr Rejimi: Gerçekliğin Çöküşü

Jean Baudrillard’ın “simülakr” kavramını da devreye sokan Oğuz, bugünkü medya düzeninin yalnızca sansür değil, aynı zamanda gerçekliğin yeniden üretimi olduğunu savunuyor. Yandaş medyada kurgulanan “milli beka”, “yerli ve milli ekonomi”, “dış mihrak” gibi kavramlar, artık yalnızca propaganda malzemesi değil, kendi gerçekliğini kuran simülakrlardır. Seçim sonuçları, sokak röportajları ya da ekonomik veriler bile bu simülasyonun bir parçasına dönüşüyor.

Bu durum, halkın siyasal kararlarını rasyonel veriler üzerinden değil, kurgulanmış bir gerçeklik üzerinden vermesine yol açıyor. Böylece rıza, baskıyla değil, manipülasyonla üretiliyor.

Muhalefeti Parçalama Sanatı

“Geç faşizm”in en önemli başarısı, Oğuz’a göre yalnızca iktidar inşası değil, muhalefeti yeniden yapılandırmasıdır. Kürt hareketi, laik kesimler, sosyalist gruplar ve liberal-demokratlar arasındaki potansiyel birliktelik, sistematik biçimde zayıflatılıyor. HDP’nin kriminalize edilmesi, CHP’nin iktidarla “makul muhalefet” zeminine çekilmesi, solun marjinalize edilmesi, bu stratejinin parçaları.

Muhalefet yalnızca dış baskılarla değil, iç parçalanmalarla da etkisizleştiriliyor. Geç faşizm, düşmanını sadece bastırmakla kalmaz; onu işlevsiz, görünür ama etkisiz bir aktöre dönüştürür.

Geç Faşizme Karşı Direnişin İmkânı

Tüm bu karamsar tabloya rağmen Oğuz, mücadele olanaklarının büsbütün ortadan kalktığını savunmuyor. Tam aksine, yerel yönetimlerin ve taban örgütlerinin yaratabileceği alternatif kamulara işaret ediyor. İstanbul ve diğer büyükşehir belediyelerinde gözlemlenen sosyal politika atılımları, dayanışma ağları ve kültürel direniş pratikleri, bu kırılgan otoriterliğin sınırlarını gösteriyor.

Bu çerçevede, “geç faşizm” sadece bir rejim tanımı değil; aynı zamanda mücadele alanlarını yeniden tanımlamayı da gerektiriyor. İktidarın hegemonya inşasında medya, kültür, hukuk ve ekonomi gibi araçları nasıl kullandığını çözümlemek, etkili bir karşı stratejinin ilk adımı olabilir.

Kavramsallaştırmadan Direniş Olmaz

Şebnem Oğuz’un kavramsallaştırması, çağımız otoriterliğini anlamak için önemli bir teorik eşik sunuyor. “Geç faşizm” kavramı, sadece tanı koymak için değil, mücadele biçimlerini yeniden düşünmek için de bir anahtar. Faşizmi sadece geçmişin hayaleti olarak görmek, bugünün yapısal dönüşümlerini görmezden gelmek anlamına geliyor. Oysa faşizm artık bağırmıyor, fakat hepimiz üzerinde konuşuyor.


Kaynakça:
• Oğuz, Ş. (2025). Günümüz Faşizmini Analojilerden Kaçınarak Anlamak İçin Kavramsal Bir Olanak: Geç Faşizm. Sendika.org.
• Agamben, G. (2005). State of Exception.
• Baudrillard, J. (1981). Simulacra and Simulation.
• Poulantzas, N. (1974). Fascism and Dictatorship.