Örümcekten yola çıkarak

Örümcek, işini dokumacıya benzer şekilde gördüğü gibi, arı da peteğini yapmada pek çok mimarı utandırır. Ne var ki, en kötü mimarı en iyi arıdan ayıran şey, mimarın, yapısını gerçekte kurmadan önce, onu hayalinde kurabilmesidir.      

Gereçekten de insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği beynini kullanabilme yetisi ve gerçekleştirmek istediklerini hayalinde kurgulayabilmesidir. Bir örümceğin dokumacılığına hayran olmamak mümkün değildir. Ama siz hiç farklı renklerde ve farklı motiflerde ağ ören örümcek gördünüz mü? Ben görmedim. Oysa her insan kendini gerçekleştirme serüveninde bağımsızdır; bağımsız olmalıdır. 

Ä°nsanın kendini gerçekleÅŸtirme serüveninde özgür irade çok önemliyken sistemin dayattığı psikolojik, toplumsal,  ahlaksal, hukuksal vb birtakım etkenler sayesinde özgür iradesini kullanamaz ve bunun sonucu olarak davranışlarının sorumluluÄŸunu taşıyamaz hale gelir. Bu sorumluluÄŸu taşıyamayan insan gerçek anlamda tinsel dünyayla bütünleÅŸen, yaÅŸama katkıda bulunan bir kiÅŸi olamaz. Bilinçaltı kodlamaları toplum tarafından yapılan otomatik insan haline gelir. Bu süreçte topluma yakınlaÅŸan birey kendisine yabancılaşır. Determinist bakış açısına sahip filozoflar tarihi yapan kitlelerin eylemlerinin geçmiÅŸten gelen zorunluluÄŸun neticesi olduÄŸunu savunurlar. Yani bir anlamda bireyin seçim yapması söz konusu deÄŸildir. Bu anlamda, Hannah Ardent’in ‘Banality of Evil’ (Kötülüğün Sıradanlığı) anlayışı örnek olarak gösterilebilir. Ardent bu kavramı Ä°srail’de izlediÄŸi Eichman davası sırasında ortaya koymuÅŸtur. Eichman davada Yahudi soykırımına neden olamakla suçlanmıştır ancak Ardent davayı izledikten sonra ‘kötülüğün’ sıradan insanlar tarafından, sıradan olaylar sonucunda ortaya çıktığını öne sürmüştür. Bu yaklaşım fail-eylem anlayışına farklı bir bakış açısı getirir. ‘Sıradan’ nitelemesi eylemi basite indirgemekten çok failin düşünme yoksunluÄŸu üzerinden ele alınmıştır. Eichman üstlerinden bir emir almıştır ve soykırımı gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Bu olayın sonuçlarını, insani boyutlarını enine boyuna düşünmemiÅŸtir.

Eichman, Ä°srail’de yargılanırken...

Ä°nsanın toplumsal bir varlık olarak topluma uyma eÄŸilimi, kendine ve kendi gerçeÄŸine yabancılaÅŸması Asch’in Sosyal Uyum Deneyinde de görülür. Bu deneyde denekler kendilerine gösterilen bazı görüntülerden baÅŸta emin olmalarına raÄŸmen daha sonra çoÄŸunluÄŸun farklı geri bildirimlerine (bilerek yanıltan) uyum saÄŸlayarak kendi deneyimlerini yalanlamışlardır.  

Sonuç olarak kişinin kendini yeryüzünde tinsel, ruhsal ve bedensel anlamda gerçekleştirebilmesi , hatta içinde yaşadığımız toplumda yaşanan sorunların çözüme ulaştırılabilmesi için; çocuklara, gençlere ve hatta yetişkinlere öğretilecek doğru düşünme algoritmalarıyla bilinç düzeylerini yükseltecek,  çoklu zekalarını geliştirecek, mantıksal sonuçlara vardırabilecek düşünme eğitimi verilmelidir. Tabi bunun için, fizik, kimya, matematik, yabancı dil kadar sanatsal etkinliklere ve spora da önem vermek gereklidir. İnsanın önce kendini değiştirecek farkındalığı olmalı ki, dünyayı değiştirsin! 

Müge BULUÇ