Önüm, Arkam, Sağım, Solum Problem

Dünyada önümüz, arkamız, sağımız, solumuz, her yer problem dolu.

Bunların bazıları o kadar büyük ki, her gün gündelik yaşantımızda dahi hissediyoruz. Enflasyonist ortamın körüklediği geçim krizi, iklim değişikliği bağlantılı aşırı hava olayları ve su kıtlığı, sosyal uyumun erozyonu, siber güvenlik problemleri bunların gözle görülen ama küçük bir bölümü. Çözümleri için yoğun efor ve/veya sermaye yatırımı gerekiyor.

Dünyanın belli bir bölümü günlük yaşantısında hissetmese de, özellikle az gelişmiş ülkelerde en az bunlar kadar önem ve aciliyetle ele alınması gereken, günlük yaşamın birinci sırasında yer alan bir diğer problem bulunuyor: Açlık.

Yarattığı teknolojiyle, geldiği uygarlık seviyesiyle böbürlenip duran, kibirli dünyamızda her gün 25.000 kişi açlıktan hayatını kaybediyor. Bu, yılda dokuz milyon kişi demek. Ne kadar korkunç bir rakam değil mi? Sorunu çözmek için uluslararası örgütler kurulmuş olsa ve araştırmalar yapan bilim insanları bulunsa da gerçek değişmiyor. İşin kötüsü, resimde bir iyileşme de gözükmüyor. Dünya genelinde 2019’dan 2020’ye 103 milyon, 2021 yılında ise ilave 46 milyon insan, açlıkla mücadele eden dezavantajlı kesime katılmış durumda.

Halbuki, bu büyük sorunun çözümü bizzat sorunun içerisinde gizli. Her yıl dünyada 1,3 milyar ton yenilebilir nitelikteki gıda çöpe gidiyor. Bunların bir kısmının çöpe gidiş sebebi ise tamamen kozmetik. Kabuğundaki bir yaralanma, şeklinin pazarlamaya el vermemesi, üzerinde kısmi olarak fazla olgunlaşmış ya da çürümüş bölümler bulunması, başka bir kullanım alanı düşünülememesi gibi sebeplerle bu yiyecekler, tüketilebilecekken çöpe gidiyor.

Bazen, çözümler yüksek teknolojide ya da bilimde yatmıyor. Olaya farklı bir açıdan yaklaşabilmek, değişik bir çözüm üretme gayretinde olmak sorunların çözümünde büyük ilerlemeler kaydedilmesini sağlayabiliyor. Son dönemde, böylesine farklı bakış açıları yansıtan girişimler giderek daha fazla dikkatimi çekmeye başladı. Bu girişimler, çöpe gidecek olan yiyecekleri başka bir şekle büründürerek yeniden insanların tüketimine sunuyor.

Örneğin, son dönemde karşıma çıkan Hollandalı gıda markası, Sunt… “Kurtarılmış” muzları tatlı ikramlara dönüştürüyor. Son dönemde, muz püresi fabrikası kurarak faaliyetlerini çeşitlendirip geliştirmiş. Sunt, ham maddesini “reddedilmiş” muzlardan temin ediyor. Bu noktada, o korkutucu istatistik devreye giriyor. Orta Amerika’dan ithal edilen muzların Hollanda limanlarına varana kadar yılda ortalama 120.000 tonluk bölümünün olgunlaşma, zedelenme vb. nedenlerle imha edildiği tahmin ediliyor.

Bu nevi girişimler tabii ki bununla sınırlı değil. Başka örnekler arasında;

Belçika’da satılmayıp kalan ekmek somunlarını talaşla karıştırıp, bu karışımı torbalara koyan, pastörize eden ve gerekli diğer içerikleri ilave ederek üzerinde yetiştirdiği mantarları hasat edip marketlere satan mantar üreticisi ECLO, Kaliforniya’da lokal çiftliklerden elma, balkabağı, havuç, çilek ve tatlı patates gibi satamadıkları mahsulü alıp düşük şekerli, glutensiz yumuşak vegan şekerlemelere dönüştüren Climate Candy, Atık peynir altı sularını değerlendirerek kurabiye üreten bir Japon markası olan Brown Cheese Brother
sayılabilir.

Tabii, esasen bu denklemin iki bileşeni var. İsraf edilen gıdaları yeniden kazanmak kadar, gıdanın israf edilmesinin önüne geçilmesi de büyük önem taşıyor. Bu yönde de girişimler kendilerini göstermeye başladı. Orbisk unvanlı girişim bunlardan birisi. 11 ülkede, 200 noktada bulanan, bir kamera ve ölçekten oluşan cihazlarıyla hizmet veriyor. Restoranlar atık gıdalarını çöp konteynerine dökerken cihazın kamerası resim çekiyor ve devreye giren yapay zekâ atığın türü ve miktarını belirliyor. Sonuçta derlediği bilgileri restorana raporluyor ve tüketilmeyen ürünlerin belirlenip menüden çıkartılarak tasarruf edilmesi sağlanıyor. Böylelikle restoranlardaki atık miktarı yüzde 70’e kadar azaltılabiliyormuş. Uygulamanın, 2022 yılında 337 bin öğün kurtardığı, 1 milyon litre su tasarrufu sağladığı ve 700 bin kilogram karbondioksit salımının önüne geçtiği ifade ediliyor.

Denklemin bu iki yönündeki girişimler artırıldığında, açlık istatistiklerinin düşeceğini öngörmek kehanet olmayacaktır. Şöyle bir hesap yaparak yazıyı sonlandıralım. Her yıl israf edildiği belirtilen 1,3 milyar ton gıdanın yalnızca üçte biri kurtarılacak olsa, 400 milyon ton tüketilebilecek ilave gıda yaratılmış olur. Uzunca bir zaman önce, bir günlük gazetede Rus bilim insanlarının yaptığı bir çalışmadan bahsedilmiş ve 70 yıl yaşayan bir insanın hayatı boyunca yaklaşık 50 ton gıda tükettiği ortaya konulmuştu. Dünya üzerinde açlık çeken yaklaşık 800 milyon insan var. Bu basit üç rakamı bir araya getirdiğimizde çarpıcı bir sonuçla karşılaşıyoruz. İsrafın çözümlenmesiyle yaratılan gıdalar, dünyanın ihtiyaç duyulan bölgelerine etkin şekilde iletilebilirse, mevcut açlığın % 70’inin ortadan kaldırılması mümkün olabilir.

Acaba önümüz, arkamız, sağımız ve solumuzu kuşatmış olan bu problemler yumağının başka yerlerindeki sorunlar da yanıtlarını kendi içlerinde barındırıyor mu? Hiç şüphesiz.

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR
Latest posts by Özgün ÇINAR (see all)