Öğretmenler Günü: Türkiye “Kaça gidiyor?”

24 Kasım Öğretmenler Günü”  erken cumhuriyetin dil reformundan, 12 Eylül Darbesi’ne,  bir siyasal totem olarak Atatürk’ün bürokratik yeniden üretiminden eğitim sistemine, ilk bakışta birbiriyle alakalı gibi görünmeyen birçok farklı konuyu birbirine bağlar.

Hemen söze gireyim, Öğretmenler Günü kutamaları 12 Eylül Darbesi’nin bir icadıdır. Bu haliyle de rejimin Atatürkçülüğünü ispatının, darbenin Atatürk imgesi ile kurduğu siyasal bağın teşhir mekanizmalarından birini oluşturur. 12 Eylül Darbesi meşruiyetini ne sadece Atütürk ile kurduğu bu bağdan alır; ne de 12 Eylül’ün Atatürk ile kurduğu bağ sadece Öğretmenler Günü dolayımı ile tesis edilir. Öğretmenler Günü-Atatürkçülük-12 Eylül arasında kurulan bağ, yukarıda  değinilen meşruiyet ilişkisinin tesis edildiği örneklerden sadece birisidir.

Öğretmenler Günü için Darbecilerin seçtiği tarih, aynı zamanda onları erken Cumhuriyete de  bağlar. Bu anlamda gayet manidardır: 24 Kasım.

24 Kasım tarihi, Latin harflerinin kabulünden sonra, bu harflerin öğrenilmesinin de yaygıınlaştırılması için hayata geçirilen Millet Mektepleri için hazırlanan talimnamenin kabul tarihidir. Bu talimnamenin 4. maddesi, yandaki görselde de görülebileceği gibi, “Bu teşkilâtın reis-i umûmîliğini ve Millet Mektepleri’nin baş muallimliğini Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Hazretleri kabul buyurmuşlardır.” şeklindedir.  İşte 12 Eylül’cüler talimnamedeki bu ayrıtıdan hareketle 24 Kasım’ı Öğretmenler Günü olarak kutlamaya karar verirler.

Dünya’da Öğretmenler Günü, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) ile Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) Öğretmenlerin Durumu ile ilgili tavsiye metnini imzaladıkları 5 Ekim (1966) tarihlerinde kutlanır ama bizde bu tarih günümüze kadar 24 Kasım olarak kalır.

Türkiye Kaça Gidiyor?

Delikanlı/hanım kızımız kaça gidiyor?” ya da “Kaça gidiyorsun bakıyım?” benim çocukluk zamanlarımın yaygın soru kalıbıydı.  Hangi sınıfta okuduğumuz, okulun kaçıncı sınıfında olduğumuz böyle sorulurdu; şimdi pek bu kalıp kullanılmıyor gibi. Öğretmenler günü vesilesiyle biz de aynı zoruyu Türkiye için soralım mı?: Türkiye Kaça gidiyor?

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verileri bize hiç de iç açıcı şeyler söylemiyor.  2018 yılı rakamlarıyla, Türkiye’de 65 yaş üzeri nüfusun çoğunluğu 1.286.278  kişi okuma yazma bilmiyor.45-49 yaş aralığında bu sayı 88.794 kişi. Yaş düştükçe okuma yazma bilmeyen nüfusun azaldığı vakıa, ancak 18-21yaş aralığında 2018 yılı itibariyle, resmi kayıtlara göre 15.939  kişinin okur yazar olmaması kaydadeğerdir. Aynı yaş aralığında ojur yazar olan ancak herhangi bir okul diploması olmayan kişi sayısının 61.529 olduğunu da notlarımıza ekleyelim. Bu yaş aralığında 2 yıllık Yüksekokul veya 4 yıllık fakülte mezunu olanların sayısı ise (Açık Öğretim vb. hepsi dahil) 207.821 kişi. 30-34 yaş aralığında okuma yazma bilmeyen  77.461 kişi yaşamakta. 55-59 yaş aralığında ise okuma yazma bilmeyen 161.634 kişi mevcut.

TUİK verileri herkese açık, ben de oradaki dinamik tablolardan yararlanarak rakamları derledim. Türkiye’nin eğitim sicil dosyasına baktığımızda, Türkiye’ye kaça gidiyorsun diye sorduğumuzda onun ilkokul mezunu, ortaokul çocuğu kalibresinde bir eğitime sahip olduğu görülüyor. İstatistiklerde bu yıllarda arasında ciddi bir yoğunlaşma farkediliyor; lütfen siz de istatistikleri kontrol edin.

Nazım Hikmet’in meşhur -hangisi değil ki!- bir şiirini öğretmenlere, tüm eğitim emekçilerine uyarlayabilir miyim?:

Öğretmenlerdir adam eden adamı
aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir öğretmen eğitmedi mi?
Öğretmenlere kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

 

Mete Kaan KAYNAR