Öğretmen kalmadı, imam verelim

Bir ülke çocuklarını nasıl yetiştirirse, geleceğini de o şekilde biçimlemiş olur.  Buradan yola çıkılarak denilebilir ki; ülkelerin  durumu, dünyadaki konumu, gücü, yeri eğitimi kadardır. Ülke insanının da tabii ki… Eğitimin kadar konuşabilirsin, eğitimin kadar etkilisindir.

Zira ekonomik gücünü, kültürel, bilimsel, sosyal ve diğer her alandaki ilerlemeni, gelişmeni, kalkınmanı, dolayısıyla söz sahibi olmanı sağlayan, verilen akılcıl ve nitelikli eğitimdir. Eğitimdeki yanlışlık, yetersizlik, çarpıklık ise bu alandaki çöküşü, ardından da ülkenin çöküşünü getirir. Eğitimin iyi olmaması, hayatın ekonomik ve sosyal, tüm alanlarını da kötü hale getirir.                  

Dolayısıyla okullar bu doğrultuda şimdiye ve geleceğe yön veren kurumların başında gelir.                             

Ancak laiklik gözardı edilerek bu etkili, bilimsel eğitimin sağlanması mümkün değildir.                  

İmamın, vaizin, diyanet elemanının yeni görev yerleri okullar…

Neymiş efendim çevre bilinci ve değerler eğitimi vereceklermiş.   

Niye öğretmenlerin köküne kıran mı girdi? Öğretmenler her dersi veriyorlar da bu dersi vermekte mi aciz kalıyorlar? Bu öğretmenleri hiçe saymaktır, değersizleştirmektir. Paralel öğretmen kadrosu oluşturmaktır.                                                                           

Ha, bir de binlerce psikolojik danışman ve rehber öğretmen varken, manevi danışman olarak da yine bu kişilere görev veriliyor. İyi de okullar ibadethane değil, bilim yuvalarıdır.  

Anayasa da, Milli Eğitim Temel Kanunu da “laik ve bilimsel eğitim” demiyor mu?                    

Onun da mimarı, uygulayıcısı öğretmenlerdir, din adamları değil. 

Bakanlıkla protokol imzalayan, eleman gönderen dini vakıf ve derneklerin tarikat/cemaat bağlantılı olduğu ve tarikatların da laikliğe karşı oluşları bilinen bir gerçektir. Bunu kendileri de inkar etmiyorlar. Öğrencilere sundukları yayınlarla da desteklenen ve kendi ideolojilerine, rol model anlayışlarına göre insan yetiştirme amaçlarının altında yatan niyet belli…

Onların yönlendirdiği eğitimcilerden de elbette bu doğrultuda bir eğitim verme, altyapı oluşturma çabası olacaktır? Okulları bunların sinsi, kara planlarına alet etmemek gerekir.

Dolayısıyla, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu uygulaması sorunludur ve yanlıştır. 

Hal böyle olunca, bu gidiş, örneği de yaşanan bir tehlike arz etmektedir. Fetö’nün de en büyük hedeflerinden biriydi eğitim. Ayrıca kadro kaynağıydı. Buna o dönem itiraz edenlere, yanlışlığı ve tehlike barındırdığı konusunda uyarıda bulunanlara saldırılıyordu. 

Neticesi ortada.

Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç yıl önce: Eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum.”  demişti.

Bu başarısızlık itirafından bu yana değişen bir şey var mı? Yok…

Anaokulundan üniversiteye, ulusal ve uluslararası ölçeklerdeki durumumuz verilerle ortada.                                  

Başarısızlık artarak sürüyor, sürer de. Çünkü, nedenleri değiştirmeden sonuçları değiştiremezsiniz. Tekrarlanan aynı yöntemlerle farklı sonuç almak mümkün değildir.

Dünyanın neresine giderseniz gidin ilerlemenin, gelişmenin temelinde eğitim vardır.

Bilimsel ve rasyonel yöntemlerle verilen eğitim, bir ülkeyi öne çıkaran en önemli alandır.

Atatürk’ün bu konuda söylediği şu söz her şeyi özetliyor aslında. Şöyle diyor:

Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder, en önemli, en temel sorun, eğitim sorunudur.”