Cep telefonunuzdan, tabletinizden ya da bilgisayarınızdan ayrı ne kadar yaşayabilirsiniz? Aslında klişe bir soru değil mi? Sürenin uzunluğu kişiden kişiye farklılık gösterse de, sorduğumuzda genel olarak şu yanıtı alacağımızdan eminim: Çok uzun değil.
50 yaşımdan sonra, meraktan Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’nde Tarım Teknolojileri okumaya başladım. Merak etmeyin, yeniden öğrenciliğe dönüşün nasıl birşey olduğunu anlatıp sizleri sıkıntıdan öldürmeye niyetim yok. Anlatmak istediğim konu başka. Geçen hafta sonu ilk sınavlar vardı. Sınavlara, cep telefonu ile giremiyorsunuz. Bu yüzden, telefonumu evde bıraktım. Eşim beni sınav yerine bırakıp ayrıldı.
Sınavın tahminimden erken bitmesi, öngördüğüm bekleme süresinin önemli ölçüde uzamasına sebep oldu. Tam bu aşamada da “dijital bağımlılık testi” başladı. Beklemeyip eve dönmek istesem, dönemiyorum. Çünkü eşim beni almaya gelecek ve “gelme” diye arama şansım yok. O yola düşmeden önce eve ulaşma şansım da yok. Bu durumda, uzun bir yolu boşu boşuna kat etmesi gerekir ki ona da kıyamıyorum. Herşeyi göze alıp yola düşeyim desem, düşemiyorum. Metro istasyonunun yürüme mesafesinde olup olmadığı, kaç dakikada ulaşılabileceği gibi bilgilere de ancak telefonla ulaşabilirim. Bekleyeyim, o arada bir şeyler okurum desem, şans benden yana değil. Koca okulun etrafını dolaştım ve bir tane kırtasiye ya da kitap-gazete satan dükkân-market yok. Halâ basılı birşeyler okuyan bir avuç dinazor mu kaldık bu dünyada yahu? Telefon yanımda olsa kolay. Çünkü içi kitap dolu. İstediğiniz gazeteye bağlanıp okuyabileceğiniz gibi vaktinizi kolayca geçirmek için sosyal medya, oyun gibi diğer alternatifleriniz de mevcut.
Konuyu çok uzatmaya gerek yok. Hayatlarımız ileri derecede dijitalleşmiş, bağımlılığımız artmış durumda. Bu dijital göbek bağı, pandeminin başlarında iyice kemikleşti. Hayatımızı kolaylaştırdığını inkar edemeyiz ancak çok önemli bir başka sorunu beraberinde getirdiğini de kabul etmemiz gerekiyor: Siber güvenlik.
Bu konu ne kadar önemli, birlikte bakalım.
FBI’ın siber suçlar üzerine uzmanlaşmış bir birimi var: Internet Suçları Şikâyet Merkezi. Bu birim, her yıl siber suçlar üzerine istatistiklere dayalı bir rapor yayımlıyor. Raporun 2021 yılı versiyonu, endişelenmemizi gerektiren verilerle dolu.
Son beş yıla baktığımızda (2017 – 2021 arası), siber suçlar nedeniyle oluşan zararların 1,4 milyar USD’den 6,9 milyar USD’ye yükseldiğini görüyoruz. Bu, zararların yıllık olarak % 48 oranında arttığı anlamına geliyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum, artış TL bazında değil, USD bazında ve veriler sadece ABD’yi kapsıyor. Amerika’da yıllık enflasyon % 8 civarında.
Dünya geneline baktığımızda da durum farklı değil. Farklı kaynaklarda 2022 yılının sadece yarısı itibarıyla gerçekleşen saldırı adedinin 236 milyon olduğu, yaklaşık her 40 saniyede bir bir siber saldırı gerçekleştirildiği ifade ediliyor. Bu saldırıların dünya sathında yol açtığı zararlar için trilyon USD’lik tahminler yapılıyor.
Öte yandan, siber saldırı dediğimiz şey de öyle gökten inmiyor. Siber suçlular, çoğunlukla bir insan hatasından faydalanarak bu suçları işliyorlar.
Dolayısıyla, konunun uzmanları şunu söylüyor. Gerek iş hayatınızda, gerekse gündelik hayatınızda dijital kanallarda tereddütte kaldığınız bir olayla karşı karşıya kalıyorsanız, kendinize şu soruyu sorun: Şu an yaşadığım şey normal mi?
Her gün alışveriş ya da finansal işlem yaptığınız bir firma alıştığınızın dışında bir mail adresinden ya da telefon numarasından yazışmanızı talep ediyor, normal mi? Düzenli ödeme yaptığınız bir kurum, bambaşka bir iban numarası göndererek, bundan böyle ödemelerinizi buraya yapın diyor, normal mi? Tanımadığınız bir kişi, sizi bolca pohpohladıktan sonra kişisel bilgilerinizi kendisiyle paylaşmanızı istiyor, normal mi? Sürekli olarak yatırım şirketi vb. maskesi altında birileri tarafından aranıyorsunuz, düşük bir giriş bedeliyle inanılmaz getiriler elde edebileceğinizi söylüyor, kimlik bilgilerinizi istiyor ve bir hesaba para göndermenizi talep ediyor, normal mi?
Normal mi, sorusuna “hayır!” yanıtını verdiğimiz an kontrol aşamasına geçeriz. Böylelikle, de kendimizi ve çevremizi (belki yüzde yüz olmaz ama) biraz daha güvenli bir yere konumlandırmamız mümkün hale gelir.
Dolayısıyla, gelin bu soruyu şu andan itibaren hayatımızın önemli bir parçası haline getirelim. Normal mi, diye sormayı ihmal etmeyelim.
Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.
- Yeme İçme Alışkanlıklarınızı Radikal Şekilde Değiştirmeye Hazır mısınız? - 31 Ağustos 2024
- Nihayet Söylediler, Kral Çıplak - 3 Ağustos 2024
- Gezegeni Kurtaracak Tam Zamanlı Süper Kahramanlar Aranıyor - 22 Mayıs 2024