Reklamların Etkisi Altında Ahlaki Çöküş: TV Programlarında Aldatma Normalleştiriliyor mu? – Arslan Özdemir

“Aldatma utanç değil, reyting kaynağı oluyor!”

“Bir TV’nin sabah programına başvuran 18 yaşındaki Nehir, 24 yaşındaki dini nikahlı eşi Selahattin’in annesiyle kaçtığını söyledi. Talihsiz genç kız, “Kocam dediğim bir çocuğumun babası sevgilim, annemle kaçtı. Bir de bana ‘Senin veremediğin ilgiyi annen verdi’ diyerek mesajlar gönderdi” dedi. Genç kadın, “24 yaşındaki sevgilim, 40 yaşındaki annemle kaçıp bana hakaretler etti. Kaçtıktan sonra bana attığı mesajlarda ‘Biz birbirimizi sevdik, sen bana vermediğin ilgiyi annen verdi. Sen onun tırnağı bile olamazsın. Kaçmamızı annen istedi, biz mutluyuz. Allah mutluluğumuzu bozmasın’ dedi.” sözleriyle dinleyenleri şoke etti.”

Televizyon, toplumun aynası olduğu kadar, toplumun şekillenmesinde de önemli bir rol oynar. Sabah programları, özellikle son yıllarda, izleyici kitlesini artırmak ve reyting yarışında öne geçmek adına çeşitli tartışmalı konuları ele almaktadır. Bu konuların başında ise birbirini aldatan eşlerin hikâyelerinin kamuoyu önünde sergilenmesi gelmektedir. Bu tür içeriklerin yaygınlaşması, toplumun ahlaki ve sosyal yapısı üzerinde ciddi etkiler yaratmaktadır.

İlk olarak, aldatma gibi kişisel ve mahrem bir mesele, televizyon ekranlarında sergilendiğinde, bireylerin özel hayatlarının kamuya açık hale getirilmesi söz konusu olur. Bu durum, izleyicilerde bir tür voyerizm (röntgencilik) duygusu uyandırırken, aynı zamanda bireylerin mahremiyet haklarının ihlaline yol açar. İnsanların en özel anlarının reyting uğruna ifşa edilmesi, toplumsal değerlerin göz ardı edilmesine neden olur.

Aldatma hikâyelerinin televizyonda işlenmesi, bireylerin özel hayatlarına dair bilgilerin izleyicilerle paylaşılması anlamına gelir. Bu durum, mahremiyet hakkının ihlalini ve bireylerin özel yaşamının kamusal alana taşınmasını teşkil eder.

Bireyler, özel hayatlarının kamuoyuyla paylaşılmasını istemeyebilirler. Bu duruma rağmen, aldatma hikâyelerinin televizyonda işlenmesi, bireylerin bu konudaki isteklerinin ve mahremiyet haklarının göz ardı edilmesine yol açar.

Aldatma hikâyelerinin televizyonda işlenmesi, izleyicilerde bir tür voyerizm (röntgencilik) duygusu uyandırabilir. Bu durum, izleyicilerin başkalarının özel hayatlarına merak duymasına ve bu merakı tatmin etmek için aldatma hikâyelerini izlemesine yol açar.

Voyerizm duygusu, ahlaki açıdan sakıncalıdır ve bireylerin özel hayatlarına saygısızlık teşkil eder.

Aldatma Olaylarının Normalleştirilmesi

Sabah televizyon programlarında sürekli olarak aldatma hikâyelerinin yer alması, bu tür davranışların toplumda normalleştirilmesine yol açar. İnsanlar, bu olayları sürekli olarak izledikçe, aldatmanın kabul edilebilir bir davranış olduğuna inanmaya başlayabilirler. Bu durum, aile yapısının ve sadakat değerinin zayıflamasına neden olabilir. Toplumda güven duygusunun sarsılması, uzun vadede sosyal bağların zayıflamasına ve bireyler arasında güvensizliğin artmasına yol açabilir.

Sürekli aldatma hikâyelerine maruz kalmak, özellikle gençler ve savunmasız bireyler üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir. Bu tür davranışların kabul edilebilir olduğunu düşünmeye başlamaları ve aldatmayı bir seçenek olarak görmeleri aile içi ilişkileri ve sadakat değerlerini zedeleyebilir.

Aldatmanın normalleştirilmesi, evlilik ve aile kurumuna olan güveni sarsabilir. Bu durum, bireylerin evlilik ve aile kurmaya karşı daha temkinli olmalarına ve ilişkilerinde daha az istikrarlı olmalarına yol açabilir.

Reyting Uğruna Değerlerin Yozlaşması

Televizyon programları, izleyici çekmek için sansasyonel içeriklere yöneldikçe, toplumun ahlaki ve etik değerleri göz ardı edilmektedir. Sabah programlarında sürekli olarak aldatma olaylarının işlenmesi, bu tür içeriklerin reyting getirdiği gerçeğini ortaya koyar. Ancak, bu durumun toplumsal maliyeti oldukça yüksektir. İzleyicilerin, özellikle gençlerin, bu tür içeriklerden etkilenerek sağlıksız ilişki modellerini benimsemeleri olasıdır.

Sansasyonel içerikler, şiddet, nefret ve ayrımcılık gibi olumsuz davranışları teşvik edebilir. Bu durum, toplumda ahlaki ve etik değerlerin zayıflamasına ve genel bir yozlaşmaya yol açabilir.

Özellikle sabah programlarında işlenen aldatma olayları, izleyicilerin, özellikle gençlerin, bu tür davranışları normalleştirmesine ve sağlıksız ilişki modelleri benimsemesine yol açabilir. Bu durum, aile içi şiddet, boşanma ve diğer sosyal sorunlara yol açabilir.

Sansasyonel içerikler, toplumda endişe ve korku yaratabilir. Bu durum, sosyal huzursuzluğa ve gerginliğe yol açabilir.

Çözüm: Sorumlu Yayıncılık

Bu sorunların üstesinden gelmek için medya kuruluşlarının daha sorumlu bir yayıncılık anlayışını benimsemeleri gerekmektedir. Televizyon programlarının içeriklerinde toplumsal değerleri gözetmeleri ve reyting uğruna ahlaki değerleri feda etmemeleri önemlidir. Ayrıca, izleyicilerin medya okuryazarlığı konusunda bilinçlendirilmesi, bu tür içeriklerin etkilerini minimize edebilir.

Sonuç olarak, sabah programlarında aldatma gibi mahrem meselelerin sürekli olarak işlenmesi, toplumda ciddi sosyolojik sorunlara yol açabilir. Medya kuruluşlarının bu konuda daha duyarlı ve sorumlu davranmaları, toplumun sağlıklı bir şekilde gelişimi için elzemdir. Televizyon, eğlendirme ve bilgilendirme işlevlerinin yanında, toplumsal değerlerin korunmasında da önemli bir rol oynamalıdır.

Arslan ÖZDEMİR