Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurul toplantısına katılmak için gerçekleştirdiği Amerika ziyareti, Türkiye’nin dışarıya verdiği mesajlar ve içerdeki gerçekler arasında büyük bir kopukluk olduğunu gözler önüne seriyor. Bu ziyaretle paralel olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından New York sokaklarında başlatılan dijital tanıtım kampanyası, Türkiye’nin uluslararası imajını cilalamaya yönelik bir çaba gibi görünse de, uzmanlara göre içerikteki boşluklar ve Türkiye’nin mevcut gerçekleri bu çabanın etkisiz kalmasına yol açıyor.
Gösterişli Tanıtımlar ve Gerçekçi Sorular
DW Türkçe’den Pelin Ünker’in hazırladığı habere göre, Erdoğan’ın ABD’ye adım atmasıyla New York sokaklarında dikkat çeken dijital ekranlı kamyonetler, üzerinde Türkiye’yi öven sloganlar taşıyarak dolaşmaya başladı. “Adil Bir Dünya İçin Reforme Edilmiş Bir BM” gibi küresel mesajlar taşıyan bu araçlar, Türkiye’nin uluslararası arenadaki itibarını güçlendirmek için tasarlanmış bir imaj kampanyasının parçası olarak lanse edildi. Ancak uzmanlar, bu tür reklam hamlelerinin gerçekte ne kadar etkili olduğunu sorguluyor.
Ekonomist Prof. Dr. Oğuz Oyan’ın da belirttiği gibi, Türkiye’nin içeride ekonomik kriz ve hukuk devleti ilkesine dair ciddi sorunlar yaşadığı bir dönemde dışarıya yönelik bu gösterişli hamleler, yalnızca yüzeysel bir imaj yaratma çabası olarak kalıyor. Türkiye’de enflasyonun hızla yükseldiği, gelir adaletsizliğinin derinleştiği ve siyasi özgürlüklerin baskı altında olduğu bir dönemde, bu kampanya “Türkiye’nin gerçekleriyle örtüşmeyen bir illüzyon” yaratıyor.
Türkiye’nin Gerçekliğiyle Ne Kadar Uyumlu?
Bu tanıtım kampanyası, Türkiye’nin iç politikası ve ekonomik koşulları göz önünde bulundurulduğunda, uzmanlar tarafından ciddi eleştirilere maruz kalıyor. Türkiye, içeride ekonomik krizle mücadele ederken, dışarıya sürdürülebilir kalkınma, BM reformu ve adalet gibi küresel mesajlar veriyor. Ancak bu mesajların, Erdoğan hükümetinin içeride uyguladığı politikalarla ne kadar uyumlu olduğu sorgulanıyor.
DW Türkçe’ye konuşan Dr. Oğuz Demir, bu tanıtımın Türkiye’nin mevcut durumu ve halkın yaşadığı gerçekler dikkate alındığında, dışarıya verilen mesajların etkili olamayacağını belirtiyor. Ekonomik adaletsizlik, hukuk sistemindeki sorunlar ve insan hakları ihlalleri, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma ve küresel adalet gibi iddialarını boşa çıkarmakta. Dolayısıyla bu kampanya, Türkiye’nin kendi vatandaşları için yeterince çözüm üretemediği bir dönemde, dış dünyada bir imaj yaratma çabasından öteye geçemiyor.
Erdoğan’ın Ziyaretiyle Eşzamanlı Tanıtım ve Etkisi
Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’na hitap ettiği dönemde New York sokaklarında dolaşan dijital ekranlı araçlar, sembolik olarak dikkat çekse de, bu kampanyanın gerçekten kitlelere ne kadar ulaştığı tartışmalı. New York gibi bir metropolde milyonlarca insanın koşuşturduğu caddelerde, bu tür reklam kampanyalarının somut bir etki yaratmasının zor olduğu, yalnızca kısa süreli bir dikkat çekme stratejisi olarak kaldığı dile getiriliyor.
Prof. Dr. Oyan, bu tür tanıtımların sokaktaki insan üzerinde ciddi bir etki bırakmayacağını, hatta diplomatik çevrelerde de çok fazla yankı bulmayacağını vurguluyor. Zira Türkiye, BM reformu gibi küresel meselelerde ne kadar etkili olabilir ya da bu tür sloganların ardında somut bir politika değişikliği bulunuyor mu, bu sorular hala yanıt bekliyor.
Göstermelik Tanıtım mı, Gerçek İmaj mı?
Tanıtım kampanyasının bir diğer eleştirilen noktası ise, içerideki sorunları göz ardı ederek dışarıya verilen “göstermelik” mesajlar. Türkiye, uluslararası arenada pozitif bir imaj yaratmak için dijital reklamlarla ve görsel şovlarla dikkat çekmeye çalışsa da, içerideki ekonomik ve siyasi krizler bu imajı gölgede bırakıyor. Kampanyanın maliyeti de henüz kamuoyuna açıklanmadığı için, harcanan kamu kaynaklarının verimliliği konusunda da ciddi eleştiriler yapılıyor.
DW Türkçe’nin haberinde uzman görüşlerine yer verilerek, Türkiye’nin ekonomik sorunlar ve siyasi krizlerle boğuştuğu bir dönemde, dış dünyaya yönelik bu tür reklam kampanyalarının yalnızca yüzeysel bir imaj yaratma çabası olduğu belirtiliyor. Bu tür gösterişli tanıtımlar, halkın günlük yaşamındaki ekonomik sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda, kamuoyunda büyük bir karşılık bulmuyor.
Erdoğan’ın Amerika ziyaretiyle eş zamanlı olarak başlatılan bu tanıtım kampanyası, Türkiye’nin iç dinamikleri ve gerçekleriyle ne kadar uyumlu olduğu konusunda ciddi soru işaretleri bırakıyor. Uzmanlara göre, Türkiye’nin dış dünyada etkili bir imaj yaratmak için önce içerideki sorunları çözmesi gerekiyor. Dijital ekranlı araçlarla yapılan bu tür reklam hamleleri, ülkenin ekonomik ve siyasi krizlerinin üstünü örtemiyor; aksine, gerçek bir reform ihtiyacını daha da görünür hale getiriyor.
Türkiye’nin, ekonomik adaletsizlik, yargı bağımsızlığı ve insan hakları gibi temel sorunlarını çözmeden dışarıya yönelik bu tür gösterişli kampanyalar yapması, yalnızca geçici bir dikkat çekme stratejisi olarak kalacak gibi görünüyor.