Modern Çağın Tragedyası

“Ah, gidi sıkılmaz adam, kazançtan başka şey düşünmüyorsun! Nasıl istersin ki, bir Ahaylı (er) seve seve emirlerine boyun eğsin, gönderdiğin yere gitsin veya düşmanla vuruşmaya koşsun? Ben, çünkü savaşçı Troyalıların bir suçu için buraya, onlarla döğüşmeye gelmiş değilim. Onlar bana hiç bir şey yapmamışlardır. Hiç bir zaman sığırlarımı veya atlarımı, kısraklarımı gaspetmemişlerdir. Hiç bir zaman bizim bitek ve besleyici topraklarımızın hasadını yağma etmemişlerdir. Bizimle onlar arasında bir çok gölgeli dağlar ve yankılanan denizler var. Ama biz senin, sıkılmaz adam, senin arkandan geldik. Köpek suratlı size, sana ve Menelos’ a, Troyalıları yenmek, ganimetler, ödüller kazandırmak için buralara sürüklendik. Sen bu menfaatleri hiçe sayıyor, aklına bile getirmiyorsun. Şimdi de, bir başına gelip, beni, elimden şeref payımı almakla tehdit ediyorsun. Bu şeref payını kazanmak için ben bunca emek verdim. Onu bana Ahaylı çocuklar layık görmüşlerdi. Ahaylılar ne zaman bir Troya şehrini yağma etmişlerse, benim payım hiç bir zaman senin payına eşit olmadı. En şiddetli savaşlarda, en önemli işi benim kollarım görür, ama paylaşmada en büyük pay sana verilir. Benim gemilerimle getirdiğim ganimetler, savaşlarda çektiğim zahmetlere göre çok azdır. Bu sefer artık kalkıp, yurduma dönüyorum. Evet, koca karınlı gemilerimle çıkıp gitmek daha karlı olur. Artık, aklıma sığdıramıyorum burda durup, sana mal, servet kazandırmaya çalışayım da, aşağılanmaktan başka karşılık görmeyeyim!”

Şehir devletlerinin kimi yıkıldı, en yağmacı olanların eline geçti şehirler, imparatorluklar kuruldu.

İnsanlık, ilkçağları aratan acılarla tanıştı. Toprak sahibi, dini otorite ve bir monark iktidardaydı. Artık savaşlar, onların saltanatı içindi. Aydınlanmayla yıkıldı kilisenin saltanatı, ardından bilim servetin egemenliğine girdi. Keşif ve icatlarla gelişen ticaret ve manifaktür, toprak sahiplerinin egemenliğine son verirken, üretimin toplumsallaşması kapitalizmin gelişmesini getirdi. Toprak dışındaki üretim araçlarının sahiplerinin iktidarı alışı, monarkı tahtından indirdi. Artık sınıflar vardı, tarihte ilk kez, küçük bir azınlık üretim araçlarına sahipti ve mülksüz büyük çoğunluğun emeğinden başka satacak hiç bir seyi yoktu. Paylaşım savaşları biçim değiştirerek, egemenlerin işbirliğiyle sınırları aşıyordu. Göğüs göğüse savaşın yerini “faili meçhul cinayetler”, “emperyalist savaşlar” aldı. Köroğlu’ ndan torunlarına;

“Benden selam olsun Bolu beyine,
çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.
At kişnemesinden, kalkan sesinden,
Dağlar seda verip seslenmelidir.
Düşman geldi, tabur tabur dizildi,
alnımıza kara yazı yazıldı.
Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu,
eğri kılıç kında paslanmalıdır.
Köroğlu düşer mi eski şanından,
ayırır çoğunu er meydanından.
Kırat köpüğünden, düşman kanından,
çevrem dolup, şalvar ıslanmalıdır.” deyişi kaldı!

Belki, daha fazlası! Troya hala, paylaşım savaşlarının konusu olmaya devam ediyor. Bu defa, iktidardaki yeni sınıf sermaye ile bu toprakları yurt edinen üretici güçler arasındaydı savaş. Üretici güçlerin ürünü, emeği gibi toprak ve suyun kendisi de servet kaynağı idi. Serbest piyasada alınıp, satılabilirdi, metaydı. Toprağın altı başkasının, üstü başkasının olabilirdi, üzerinde yaşayanlardan başka! Alınırdı, satılırdı. Satılırdı, alınırdı. Üzerinde yaşayanların kaderi pazarda belirlenir, onlara sorulmaz, payına düşen ölümlerden ölüm beğenmek olurdu, çoğu zaman. Troya, artık Troyalıların değildi. Sermaye egemendi. Sermayesi emek olanların söz hakkı olamazdı. Çünkü, emek servet kaynağı değil, emekçiler paraya çevrilebilir meta sahibi değillerdi.”

Yayın Tarihi: 15.12.2021
ISBN: 9786257766111
Dil: TÜRKÇE
Sayfa Sayısı: 176
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 13.5 x 21 cm