2014 yılında kaybettiğimiz yazar Maya Angelou’nun eserlerini bu günlerde yeniden okumak istedim. Kafesteki Kuş Neden Şakır Bilirim (Everest Yayınları) tavsiye edeceğim güzel bir çeviri. Hem kadın hem de siyah olarak ezilme deneyiminden gelen bir edebiyatçının ( yazar, şair, müzisyen, aktivist) eleştirel ve yaratıcı bakış açısının nasıl bir özgeçmişten doğduğunu görebiliyoruz bu kitapta. Bu bakış açısı tekil bir hayata olduğu kadar, tarihsel ve toplumsal özellikleri olan bir duruma da bağlı ve okurda da ona ilişkin siyasal bir sorgulamaya yol açıyor.
Maya Angelou bize düşünsel veya sanatsal üretimimizde kendi yaşamımızdan, kendi deneyimimizden yola çıkmanın önemini hatırlatıyor. İçinde bulunduğumuz kafes; sınırlar ve engeller yüzünden çektiğimiz sıkıntılar ve yaşadığımız acılar hayatımızda şans eseri bulunmaz. Bir veya birden fazla grubun üyesi olarak sınıflandırılmayı biz seçmemiş olabiliriz. İçine atıldığımız kategoriler durumumuzu şekillendirdiği ve bizi zaten çoktan kimliklendirdiği için bir takım sıkıntıları mecburen yaşarız. Yaşantımızın mahiyetini toplumsal statüsü bizden farklı olan biri hiç anlayamayabilir.
Angelou yedi yaşındayken annesinin erkek arkadaşı tarafından tecavüze uğramış. Muayene için götürüldüğü hastanede failin adını verdikten sonra bu adamın cesedi bir arsada bulunuyor. Onun ölümünden kendini suçladığı için, konuşursa sözcükleri başka birini daha öldürebilir diye uzun bir süre konuşmayı bırakıyor ve okuyor. Tekrar konuşmaya başladığında çok zengin bir dil konuştuğunu fark ediyor. Dinleyerek ve okuyarak olgunlaşmış bu dil, yaşantıyla, hikaye anlatma gücüyle yüklenmiş, dünyayı yoğunluğuyla verebilir hale gelmiştir. Yıkıcı bir deneyimin içinden geçen bir kız çocuğunun kendi hayatını anlatması, o anlatı içerisinde başkalarının hayatlarıyla da ilişki kurması, üreterek ve dayanışma bağları kurarak güçlenmeyi başarması, sonra da bu gücü ezilen başkalarını güçlendirmek için kullanması çeşitli ezilme biçimlerine karşı duran herkes için bir ilham kaynağıdır.
Irkı sebebiyle ezilme bir grubun yaşadığı tarihsel bir durum ve bu durumun değişmesi için dünyada herkesin mücadeleye katılması gerekiyor. Irkı sebebiyle ezilme sömürüye, marjinalleşmeye, güçsüzlüğe, kültürel emperyalizme ve bir ırkın mensubu olarak şiddete maruz kalmaya yol açıyor. Korona virüsü salgınında eşitsizliğin sonuçları iyice belirginleşti. Toplum kendi ölülerini çoğunlukla ezilenlerden seçti. 120.000’e yakın kayıp veren Amerika’da ekseri sömürünün yol açtığı yoksulluğun marjinalleştirdiği, sağlık hizmetine ulaşamayan insanlar, özellikle de siyahlar hayatını kaybetti. Güçsüz insanların kendi kültürlerini ifade etme hakkı, liberal kültürün var olduğuna hükmettiği fakat aslında kullanım alanı açılmayan bir haktır. Toplumda genellikle güçsüzler güçlülerin, kadınlar erkeklerin, dışlanan azınlıklar hakim etnik grubun kültürüne maruz bırakılırlar. Ezilme doğallaştırıldığı ve görünmez olduğu için tersine çevrilme veya alt üst etme, ezilme ilişkisinin bir grup üzerinde kurduğu baskıyı fark etmemize yol açar. Bu hafta kadınların sosyal medyada yaptıkları ‘erkekler yerini bilsin’ etkinliği toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ezen erkeğin sorun olarak görmediği bir eşitsizlik içerdiğini erkeklere göstermekte etkili oldu. Ezilenin yaşadığı özgürlük eksikliği ve hareket imkanlarının kaybı doğal değil, bütünüyle haksızlıktır.
Amerika’da Covid-19’un nefessiz bırakarak öldürdüğü insanlar ekseriyetle zaten bu ezilme biçimleri tarafından nefesi kesilmiş olanlardı. George Floyd’un Minnesota eyaletinin Minneapolis kentinde polis tarafından öldürülmesinden sonra, önce Amerika’nın başka eyaletlerine, sonra da Fransa ve diğer eski sömürgeci devletlere sıçrayan protestolar tüm dünya için bir kırılma noktası oluyor. Dün Amerika’da köle ticareti yapan kurucu babaların heykellerinin halk tarafından nehirlere sürüklenerek atılması harika bir sembolik adım. Köle ticaretini destekleyen tarihsel figürlerin yerine Maya Angelou gibi hayatta kalıp direnen kadınların heykellerini dikmeliler. İşte o zaman yasaların ve devletin güvenlik güçlerinin beyazları koruduğu siyahları öldürdüğü algısının değişmesi yolunda sembolik bir adım atılmış olur.
- Otomatik Portakal ve Belirlenimcilik - 6 Kasım 2020
- Simone de Beauvoir’ın İkinci Cinsiyeti - 1 Kasım 2020
- Duygular ve Sözler - 10 Ekim 2020