Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), son günlerde sosyal medyada dolaşıma sokulan “CHP’nin 38. Kurultayı iptal ediliyor, CHP’ye kayyum atanıyor” yönündeki iddiaları yalanladı. Normal şartlarda bu türden bir yalanlamanın siyasi iktidarın muhalefeti hedef almakta tereddüt etmediği bir konjonktürde şaşırtıcı bulunması doğaldı. Ancak bu açıklama, sıradan bir dezenformasyon düzeltmesinden çok daha fazlasını ima ediyor.
İletişim Başkanlığı’na bağlı DMM tarafından yapılan açıklamada, söz konusu iddiaların asılsız ve manipülasyon amaçlı olduğu belirtildi. Açıklamaya göre, CHP’nin 4-5 Kasım 2023’te gerçekleşen 38. Olağan Kurultayı hakkında açılan davalar henüz görülmemişken, kamuoyuna “kurultay iptal edildi” ya da “CHP’ye kayyum atanıyor” gibi haberlerin servis edilmesi tamamen algı mühendisliği kapsamında değerlendiriliyor. İlk duruşmanın henüz yapılmamış olması, bu tür iddiaların hiçbir hukuki zemine dayanmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Ancak asıl soru, neden şimdi bu yalanlamanın geldiği. İktidara yakın kurumların geçmişte CHP’ye dair benzeri iddialara karşı bu kadar hızlı ve net bir tepki vermediği biliniyor. O halde neden şimdi?
Ekonomik Gerçeklik, Siyasal Gerilimden Daha Yakıcı Hale Geliyor
Bunun yanıtı, yalnızca bir bilgi düzeltmesinde değil, iktidarın mevcut ekonomik krizle baş edememesinden duyduğu endişede aranmalı. Türkiye, 2025’in ilk aylarında ciddi bir gıda enflasyonu, üretim maliyetlerinde artış, tarım sektöründe çöküş sinyalleri, genç işsizlikte artış gibi yapısal sorunlarla boğuşuyor. TÜİK’in verileri makyajlı gelse de, pazardaki domatesin kilosu, marketteki sütün fiyatı, yurttaşın cebindeki delik kadar gerçek. Bu yüzden iktidar için en büyük tehdit artık muhalefet değil, ekonomik sefaletin giderek görünür hale gelmesidir.
CHP’ye yönelik bir kayyum ataması ya da kurultay iptali iddiası, böylesi bir ortamda siyasal istikrarsızlık algısını derinleştirir. Bu da piyasaları, dövizi, yatırımcı güvenini doğrudan etkileyebilecek bir risk demektir. İşte tam da bu nedenle, iktidarın propaganda aygıtı olarak çalışan kurumlar bile, bu kez muhalefeti değil, ‘istikrar algısını’ korumayı öncelemek zorunda kalıyor.
Yargı Süreci Sürerken Algı Operasyonu
Olayın hukuki boyutuna dönecek olursak; eski Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve bazı delegeler tarafından açılan kurultay iptali davalarının Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde birleştirildiği ve ilk duruşmanın henüz yapılmadığı bilgisi verilmiş durumda. Dolayısıyla ortada ne bir karar ne de olağanüstü bir gelişme söz konusu. Ancak belli medya odaklarının ve sosyal medya hesaplarının bu davaları büyüterek servis etmesi, önce yargı sürecini siyasallaştırmak, ardından “CHP karıştı” algısıyla iktidarın elini güçlendirmek gibi tanıdık senaryolara işaret ediyor.
Ancak bu kez senaryo işlemedi. Çünkü ne içeride ne dışarıda bu tür kriz manipülasyonlarına sermaye grupları prim vermiyor. Olası bir siyasi kaos ortamının doğrudan ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisi biliniyor. Bu nedenle DMM’nin açıklaması aynı zamanda sermayeye verilmiş bir “paniğe gerek yok” mesajı olarak da okunmalı.
Sonuç: İktidar Kendi Algısına Karşı Savunmada
İktidar cephesi, ekonomik krizin toplum üzerindeki etkisinin giderek derinleştiğini fark ediyor. Bu farkındalık, artık sadece muhalefete saldırarak ya da gerçekleri bastırarak yönetilemeyecek bir döneme girildiğini gösteriyor. CHP’ye yönelik kayyum iddialarının devletin resmi ağızlarınca reddedilmesi, sistemin kendi içinde çatırdadığını değilse de, artık daha dikkatli yürünmesi gereken bir zemine geçildiğini haber veriyor.
İktidar, halkın ekmeğini tehdit eden gerçeklerle yüzleşmektense, şimdiye dek kullandığı kutuplaştırma silahının güven vermediğini görüyor. Ve belki de ilk kez, en büyük tehdit olarak karşısında CHP’yi değil, ekonominin soğuk gerçeğini buluyor.