Kara topaç…

Şimdi size anlatacağım hikayenin kahramanı çok uzaklarda değil, hatta bana hiç yabancı değil bu satırları yazan kalemi tutuyor… Neden yazıyorum ki diye çok çeliştim kendimle ne olacak yani yazınca?
Yazmalımıyım?
Sordum durdum üstelik tüm yanıtlar karşısında yine yazacağımı bilerek sordum. Huysuzluk işte. Korkmayın yahu huysuzluğumun zararı bir tek kendime…

O gün odama karanlık çökmüş sadece masamın üzerinde hafif beyaz bir yansıma vardı.karanlıktan korkarak sesleniyorum.
Hey baksana.
Normalde nadiren görünen tepkimi abartarak yöneltiyorum kendime;
Ne var ? Yine ne istiyorsun?
(Oysa öyle pek birşey istemem normalde.)
Geçsene şu aynanın karşısına, sana iyi yolculuklar dilemek istiyorum diyor ses.

Hopbalaa nereye gidiyorum ki?
Derinlere diyor kendime kendim.
Her şeyin başladığı yere.
Yapma etme derken birde bakıyorum kara bir topaç gözlerimin önünde vın vın sesler çıkararak dönüyor. Biliyorum ki oradayım, bu kokuyu bu sesi tanıyorum.

Sende tanıyorsun bakma öyle.
Herseyin başladığı yerin hikayesini sende biliyorsun.
Hadi canım bildiğini biliyorum. Sende biliyorsun.
Kara topaç vın vın dönüyor.
Ya ne bekliyordun? Ne renk olacaktı?
Alına moruna mı boyadık ki biz onu? Hor bile kullandın!
Kullandık!
Hikayeni hikayeme benzetiyorum ve öyle oldugunu biliyorum eminim bundan uzun zamandır eminim.sana bunu anlatmalıyım evet evet anlatmalıyım.

Dur bi saniye kara topaç dönüp duruyor çok gürültülü burası(aslında anlatmaya korkuyorum) doğru çok gürültülü. İyisi mi şimdi anlatmayayım diyorum kendime.
Yok yahu yine mızıkçılık yaptığım yok.
Hikayeni hikayeme benzetiyorum işte. Hatta aynısı biliyorum. Anlatıcam sana anlatıcam söz söz veriyorum.
Kara topaç vın vın dönüyor…

Seçil KÖSE
Latest posts by Seçil KÖSE (see all)