Kapitalizmin Yan Etkileri

Geçen yazımızda kapitalizmin faydalarından bahsetmiştik. Bu kadar faydaları (!) olan kapitalizmin elbette yan etkileri de olacak: obezite, ırkçılık, uyuşturucu, satanizm, intihar…

Kapitalizm, pazara dayalı bir sistem olduğu için ancak tüketimle ayakta durabilir. Tüketim olmazsa üretim olmaz, üretim olmayınca da sömürü çarkı dönmez.

Kapitalist için bir gıdanın sağlıklı olmasından ziyade ticari meta olması daha önemlidir. Annelerimizin bin bir zahmetle içine sevgisini de katarak hazırladığı nefis ev yemekleri kapitalist için herhangi bir anlam ifade etmez. Çünkü o bir ticari meta değildir. Fastfood restoranlarda üretilen sağlıksız; hamburgerler, sosisli sandviçler, çift kaşarlı tostlar, pizzalar, kolalar ise daha anlamlıdır. Çünkü ticari metadır.

Yanıltıcı reklamlarla “saf” ve “temiz” gençler buralarda yemek yemeye özendirilirler. Gençlerin bilinçaltına, “Buralarda yiyip içen gençler daha havalı olur” imajı pompalanır. Tabi ki gençler bu sahte imaj tuzaklarına ve pazarlama tekniklerine karşı duracak yaşta olmadıklarından; gelsin sandviçler, pizzalar, kutu kutu kolalar, hamburgerler…

Yoksul çocukların sahip oldukları “açlık” ve “gelecek kaygısı” gibi doğal dürtülere de sahip olamadıklarından çalışma ihtiyacı da hissedemeyen zengin çocukları; yemek-içmek, eğlenmek gibi aktiviteleri aynı zamanda bir sosyalleşme aracı olarak da kullanırlar. Üretime katılarak bir işe yaramanın getirdiği manevi hazzı tadamadıkları için, bu boşluğu ancak fastfood restoranlarda yiyip içip barlarda eğlenerek doldurmaya çalışırlar ta ki yeme alışkanlıkları bozulup da vücutları yağ bağlayana dek. Problemler vücudun yağ bağlamasıyla sınırlı kalmaz elbette, kendini beğenmeme gibi psikolojik rahatsızlıklar da peşinden gelir.

Üretmeden tüketmenin getirdiği manevi boşluk ve bu boşluğu doldurmaya aday uyuşturucu…

Uyuşturucu ile ilgili çok şey söylendi. Burada onları tekrarlamak yersiz fakat tek şey söylemek istiyorum: Madde bağımlısı bir insanın hayattaki birinci önceliği maddedir.

Üretmediği halde, doymayan bir iştahla önüne çıkan her şeyi hoyratça tüketen bir canavar… İçinden söküp atamadığı vicdanı dışında iyi ve güzel olan her şeyini yitirmiş bir zavallı… Herşeye sahip olan ama asla doymayan ve mutlu olamayan gençler… İşte kapitalist üretim modelinin yarattığı yeni insan tipi…

Sonunda vicdan mahkemesi bilmem kaçıncı oturumunda kararını açıklar: İdam… Kaybedilen bir onur savaşı… Ve ardından atılan bir isyan çığlığı: İntihar…

Kapitalist üretim ve tüketim kültürü, beslenmede olduğu gibi cinsellikte de gençleri çarpık ilişkilere zorlar. Elbette insan gibi onurlu bir varlığın yaşayacağı cinsel ilişkide aşk ve sevgi gibi “gerek ve yeter” şartlar olaması beklenir. Ancak çevremizde karşı cinsten koskoca insanların bir haftada, hatta kimi zaman parayla satın alma alçaklığı da göstererek, birkaç saatte tüketildiğine şahit oluyoruz. Hayvani bir rahatlama düzeyine indirgenen cinsel ilişki, zamanla belli bir tıkanmaya doğru da iter insanı ve farklı arayışlara ve tatmin yollarına yöneltir. İşte “sapıklık” diye özetlenebilecek cinsel sapmalar da, bu eşik aşıldıktan sonra başlıyor genellikle.

Kapitalizmin yan etkilerinden biri de ırkçılık. Irkçılık, insanı çoraklaştıran ve toplumu atomize etme potansiyelini içinde taşıyan terörden çok daha tehlikeli bir hastalık virüsü. Kapitalist ülkelerin pek çoğunda toplumu bir arada tutan çimento olarak kullanılan ırkçılık, tarih boyunca insanlığın başına pek çok felaketler de getirmiştir. Bir insan seçme şansı olmadığı ırkı için ne suçlanabilir ne de yüceltilebilir. Toplum olarak bu renkli ve eski oyuncağı artık tarihin çöplüğüne atmamızın zamanı geldi de geçiyor.

Toplumda ırkçılığın bıraktığı boşluk, halka “eşit yurttaşlık” ve “yurtseverlik bilinci” gibi kavramlar aşılanarak doldurulabilir.

Kapitalizmin saydığımız diğer yan etkilerinde olduğu gibi “satanizm” konusunda da uzun çözümlemeler yapmak niyetinde değiliz. Elbette her başlık ayrı bir kitap konusu yapılabilir. Daha çok tatminsiz zengin çocukları arasında yaygın olan satanizm gibi sapık tarikatlar ve bu tarikatların kanlı ayinlerini incelendiğinde karşımıza, sosyolojik bir olgu olarak, kapitalizmin “bireycilik” adı altında yalnızlaştırdığı gençlerin patolojik “sosyal kimlik” arayışları ve sevgi açlıkları çıkar.

Yoksul çocuklarına dini ve ahlaki konularda hiçbir tolerans gösterilmezken, zengin çocuklarına; dost hayatı, grup seks ve satanist ayinler gibi konularda sonsuz bir hoşgörüyle yaklaşılması da ayrı bir ayrımcılık örneği olarak duruyor karşımızda elbette. İnönü Üniversitesi’nde 7 Ocak 1998 yılında oruç tutmadığı gerekçesiyle bıçaklanarak öldürülen Ümit Cihan Tarho’nun anısı hâlâ taze belleklerimizde…

Osman AKYOL
Latest posts by Osman AKYOL (see all)