İstila…

Gerek dünyada gerekse ülkemizde birçok risk araştırması yapılıyor. Bu araştırmalarla önümüzdeki dönemlere ilişkin belirgin riskler ve bunların etkileri ortaya konulmaya çalışılıyor.

Bu araştırmalarda pek değinilmeyen ancak insanoğlunun hayatını önemli ölçüde etkileme potansiyeli barındıran bir risk var ki, o da “istila” riski.

Elbette, uzaylı istilasından bahsetmiyoruz. Hoş, günün birinde bu riskin de karşımıza çıkmayacağını kimse garanti edemez. Evrenin büyüklüğü dikkate alındığında yalnızca dünyamızda yaşam olabileceği iddiasında bulunmak komik olurdu değil mi?

Bahis konusu risk, istilacı türlerin ait olmadığı habitatlara yayılmasını ifade ediyor.

Son yıllarda belirgin örnekleri gözlemlenmeye başladı.

Örneğin, araştırmacılar yakın zamanda belli ekosistemlerde esasen bulunmaması gereken beş yüzden fazla karınca türü keşfettiler. National Geographic’in haberine göre, bu istilacı karıncaların çoğu tropik ve subtropik bölgelerden geliyor ve iklim değişikliğinin etkisiyle, dünya ısınırken yayılıyorlar. Yayılmakta olan türlerden birisi Arjantin ateş karıncaları. Portekiz’den İtalya’ya kadar uzanan bir süper koloni oluşturmuşlar. Pasifik okyanusunda bir ada olan Yap’ta ateş karıncaları, çiftçileri tarlalarını terk etmek zorunda bırakmış.
Bir başka tür, Asya eşek arısı. Bal arılarını, uçan sinekleri ve diğer böcekleri avlayarak hayatta kalıyorlar ve yaşam alanlarını yılda 80 kilometreden fazla genişletebiliyorlar. Avrupa’da da yaklaşık 20 yıl önce görülmeye başlamışlar. Birleşik Krallık topraklarında ilk gözlemlenişleri 2016 yılına denk geliyor. Bilim insanları, bu yayılmanın kaynağını saptamak için incelemeler yapmışlar ve bu kapsamda yapılan bir genetik analiz, batıdaki bu hızlı ve yaygın istilanın büyük olasılıkla 2004 yılında Çin’den Fransa’ya sıçrayan tek bir kraliçe yaban arısından kaynaklandığı sonucunu ortaya koymuş.

Bilim insanlarının büyük kaygı duydukları bir diğer istilanın aktörleri ise, hastalık taşıyan sivrisinekler. Yapılan yeni bir araştırmaya göre, sıtma bulaştıran sivrisinekler, bir asırdan uzun bir süredir Afrika’da ısınan bölgelere doğru yayılıyor ve hakimiyet alanlarını her yıl yaklaşık beş kilometre kadar genişletiyorlar. Araştırma kapsamında, Georgetown Üniversitesi’nden biyologlar, 120 yıl boyunca Afrika’daki sivrisinek popülasyonunun dağılımının sınırlarını izlemek için tıbbi entomologlar tarafından derlenen kapsamlı veri kümelerini kullanmışlar. Bu arada, istilacı türler sadece arılar, karıncalar ya da sivrisinekler gibi böceklerden oluşmuyor. Bazı bitki türleri de istilacı hale gelmiş durumda. Normalde Büyük Kanyon gibi sıcak ve kuru iklimlerde görülen dikenli armut kaktüslerinin, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak İsviçre Alplerini istila ettiği ifade ediliyor. Bu bitkiler, İsviçre ve İtalya’nın bazı Alp bölgelerinde önemli ölçüde yayılmış. Yerel belediyeler bu istilacı türle savaşmaya başlamışlar.

İstilacı türlere ilişkin tüm örnekleri saymak bu köşenin sınırları içerisinde başarabileceğimiz bir şey değil. Bu türlerin ortaya çıkmasının birçok sebebi var. İklim değişikliği ve küreselleşme bunların önemlileri arasında. İklim değişikliği, dünyanın daha önce uygun olmayan bölgelerini istilacı türler için yaşanabilir hale getirirken, küreselleşme ve artan ticaret hareketleri de bazı türlerin istemsizce dünyanın bir yerinden diğerine taşınmalarına imkân sağlayabiliyor.

Bu nevi istilacı türler, işgal ettikleri yerel ekosistemlere zarar verebiliyorlar. Ekonomik ve/veya çevresel zararlara yol açabildikleri gibi bu zararların çok daha ileri boyuta gitmesi, insanlar için ciddi sağlık problemleri yaratmaları, hatta tarımsal üretim açısından risk oluşturmaları dahi mümkün olabilir. Diğer bir ifadeyle insan hayatının sürdürülebilirliğini tehlikeye sokabilirler.

Bundan böyle, geleceğe yönelik nelerin risk unsuru olarak dikkate alınacağı belirlenirken “istila” riskinin de göz ardı edilmemesi gerektiği anlaşılıyor.

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR