AKP’nin bazı belediye başkanları hiçbir gerekçe açıklanmadan istifa ettiriliyor. Halkın oylarıyla seçilmiş olmalarına karşın AKP Genel Başkanı’nın bir emriyle istifa eden Belediye Başkanları hiçbir direnç göstermiyor. Kapalı kapılar ardında nelerin konuşulduğunu, ne tür tehditlerin veya vaatlerin yapıldığını bilmiyoruz, ama belediye başkanları kuzu kuzu verilen emri yerine getiriyor. Bu durumda insanın aklına şu geliyor: Yerel yönetimlerde kimin ve nasıl görev yapacağına AKP Genel Başkanı karar verecekse, yerel yönetim seçimlerine ne gerek var? Türk tipi başkanlık rejimine geçildiğinde her şeye başkan karar vereceğine göre, belki de giderek yerel yönetimlerde bu usuller geçerli olacak. Başkan istediğini görevden alacak, istediğini atayacak ve böylelikle giderek seçimlere gerek kalmayacak.
AKP genel başkanı, belediye başkanına “Seni ben seçtirdim, görevinden de ben alırım” derken parti tüzüğünü ve üyelik hukukunu dikkate alma gereği duymuyor. Nitekim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in istifasının istendiğine ilişkin iddiaları yorumlayan Erdoğan, “Davaya inananlar gerekirse istifa ederler. Bir makama getirilirken iyi de makamı boşaltması istenirken niye yadırganıyor. ‘Şerefim var’ dersen, partinin şerefi var kusura bakma. Partinin şerefi daha önemli” diyerek bu anlayışı doğruladı. Gerekçesini de “Yerel seçime hazırlık yapmalıyız” diye açıklayan Erdoğan, önümüzdeki günlerde başka belediye başkanlarını, İl ve ilçe başkanları ile milletvekillerini benzer şekilde istifaya zorlayacak, yani azledecek. Bu arada parti içi demokrasi ve partilerin aday belirlemede antidemokratik tutumlar sadece AKP ile sınırlı değil, düzen partilerinin hepsinde geçerli olduğu unutulmamalı.
İstifa kurumu, kişinin, çoğu zaman zorlama bir takım gerekçelerin arkasına saklanmadan, kendi sorumluluğunu açıkça ortaya koyduğu erdemli bir davranıştır. Ancak Türkiye’de bu anlayışa uygun olarak oluşmuş bir istifa kurumu yok. 10 Ekim 1975’deki Ankara Garı Katliamı’nda İçişleri Bakanı’nın istifasının istenmesi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 17 Ekim 2015’de söyledikleri bunu ispatlar niteliktedir. Erdoğan, “Her bu tür olaylarda bakanların istifasını istemek, bu ülkeyi yönetilemez hale getirmektir” demiş ve geçmişteki Sivas ve Maraş katliamlarını hatırlatarak “o zaman neden istifa etmediler?” diye sormuştu.
Sınırları bir avuç oligarşinin çıkarlarına kadar daraltılmış olan totaliter yönetimlerde iktidar partileri üzerinde muhalefetin denetimi, yani hesap sorma/hesap verme zorunluluğu yok. Her siyasal iktidar adeta bir öncekinin inkarı gibi davranıyor, ülkeyi parti üyeleri ve partiye oy verenlerin çıkarlarını gözeterek yönetiyor. Anayasa ve yasalar, hak ve özgürlükler hükümetin çıkarlarına göre yorumlanıyor. Zaten demokrasinin sürekli olarak kesintilere uğradığı, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülkede demokratik ilişki ve işleyiş kurallarının yaşaması mümkün değil. Batı demokrasilerinde birçok sorunun çözümünde kullanılan, siyasal ve kişisel bir sorumluluk taşımayı demokratik bir tutum haline getiren istifa kurumunun Türk siyaset tarzında yeri yok.
İstifa sözcüğü Türkçede, “Görevinden, işinden kendi isteğiyle çekilme, ayrılma” demek. Arapçada “Affını, azlini, bağışlanmasını istemek” anlamına geliyor. Her iki tanımda istifanın kişiye ait, kişinin kararına bağlı olduğunu gösteriyor. Yani söz konusu kişi, ya “kendi isteğiyle” görevinden ayrılıyor ya da onu göreve getirenlerden “affını” istiyor. Buna göre belediye başkanı halkın oylarıyla seçildiği için, öncelikle kendi iradesi ile istifa kararı alması ve sonrasında kendisini seçenlerden, yani seçmenlerinden affını istemelidir. Öte yandan Arapçada bir de “ıstıfa” sözcüğü var. Istıfa, “iyisini seçip ayıklamak, seçmek, süzüp, geliştirip arıtmak” anlamlarına kullanılıyor. Bu bakımdan Türkiye’deki “istifa olayları” esas olarak politik tasfiyelerde bir “ıstıfa yolu” olarak kullanılıyor.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023