İşgal, Savaş ve Kadın

“Bir kadın olarak benim ülkem yoktur, bir kadın olarak bir ülke de istemiyorum,  bir kadın olarak tüm dünya benim ülkemdir.”
Virginia Woolf:

Rusya ile Amerika arasındaki kanlı satranç oyununda, Rusya’nın Ukrayna işgali birinci ayını doldurdu. NATO’nun genişleme stratejisi, Zelenski’nin AB ve NATO’ya girme sevdası, Putin’in  otoriter ve baskıcı rejiminin hayalleri, güç savaşları, emperyalizmin masasında menüye konulan  halkların eti…

Biz merakla savaş analizlerini dinlerken, bu savaşın nereye evrilebileceğini anlamaya çalışırken,  bir ülke dünyanın gözü önünde yerle bir oldu. Daha fenası, bu yaşananların başlangıç aşaması olduğunun hepimiz farkındayız. Henüz Suriye’de dökülen kan kurumamışken, bir süre sonra kent  savaşlarının, tüm hiddetiyle Ukrayna’nın üzerine karabasan gibi çökeceğini tahmin etmek için kahin olmak gerekmiyor. Ki hazırlıklar tamamlanmış görünüyor. Tıpkı Suriye savaşında olduğu gibi  yakında onlarca yeni örgüt isimleri duyacağız. Hiçbir kural tanımayan bu paramiliter güçler her  türlü savaş ve insanlık suçunu işlemekten kaçınmayacaklar.

Bir yanda Kadirov’un Çeçen birlikleri bir yanda Ukrayna’ın, neo-nazi faşistlerinin Azov  taburları.. Ukrayna işgali başladıktan sonra orada yaşayanlardan bazı bilgiler geliyordu, sosyal  medyada bazı söylentiler dolaşıyordu. Kadirov’un Çeçen gruplarının Ukrayna’da kadınları kaçırdığı, yağma yaptığına dair bilgiler… Sonra, Azov taburlarının direklere bağlayarak işkence ettiği erkeklerin görüntüleri…

Savaş başladığında ilk başta gerçekler ölüyor ve aynı zamanda tüm insani değerler ölüyor.  Tanklar toprakları işgal ederken önce insanlık onuru çiğneniyor. Manipülasyonun, dezenformasyonun boyutu hepimizi aşıyor, gerçeklik algısını yitiriyor insanlık. Böylesi zamanlarda  kişisel paylaşım sayfalarımız olsa bile sosyal medya paylaşımlarımıza ve yaptığımız yorumlara  dikkat etmekte fayda var.

Savaş ve işgallerde ilk başta hedef olanlar ise kadınlardır. Bir ülke işgal edilirken bir yanda  toprak yağmalanırken, diğer yanda kadın bedeni yağmalanır. Eril zihniyet böyle kodlanmıştır.  Toprak işgaliyle kadın bedeninin yağmalanması eş zamanlıdır. Birinci ve ikinci emperyalist  paylaşım savaşlarında da günümüz savaşlarında da aynı zihniyet tüm karanlığıyla karşımıza çıkıyor. Çok eski zamanları anımsamaya ne hacet, Suriye’de Yezidi kadınların bedenlerinin barbarca  yağmalandığı o görüntüler hafızamızda. DAIŞ’in, köle pazarlarında sattığı kadınların gözyaşları  insanlığın en büyük utancıdır.

Suriye’de DAIŞ’in köle pazarlarında sattığı, tecavüz ettiği, diri diri yaktığı kadınlar…Amerika’nın Irak işgalinde, Amerikan askerlerinin tecavüzüne uğrayan Irak’lı kadınların çığlıkları.. Tecavüz, erkek egemen sistemde, erkek aklının güç gösterisidir. Eril sistem tecavüz kültürünü besliyor.  Erkeğin kadına, çocuğa ve de erkeğin erkeğe tecavüzü… Günlük yaşamda eril zihniyetin bu kültürü  çeşitli kılıklara bürünerek karşımıza çıkarken, savaş ve işgallerde ve de çatışma ortamlarında günlük yaşamın bir parçası haline gelir. Bir iç savaşta bombaların gürültüsünde kadınların sesi  duyulmaz olur. Savaş, hukukun bittiği, her türlü insan hakkı ihlaline açık bir alan yaratır.

Savaşın başladığı ilk günlerden itibaren Ukraynalı kadınlar üzerine yapılan iğrenç “espriler” ve  söylemler bu tecavüz kültürünün dışavurumudur. Eril zihniyetin en korkunç, en barbar hali savaş zamanlarında ortaya çıkar. Ortadoğulu, Batılı, Kuzeyli ya da Güneyli… İşgal edilen, yağmalanan bir ülkede kadın olmak, her türlü istismarın gerçekleşebileceği anlamına gelir.

Savaş, silah tüccarları için büyük bir piyasa olduğu kadar, fuhuş çeteleri için de büyük bir  sermaye alanıdır. Bombaların, yıkımların toz yağmurundan ve kan gölünden kaçmaya çalışırken göç yollarında insan tacirleri, bir başka cehennemin kapısını aralar.

Savaş başladığında önce gerçekler ölürken yanı başında insanlığın onuru ayaklar altına alınır.  Ölüm, işkence ve zulümün en karanlık mevsimidir savaş. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu  karanlık tüm insanlığın üzerine çöker. Ve biz nerede yaşıyor olursak olalım, insanlığın onurunu,  haysiyetini korumak için savaşı değil barışı savunalım. Bu karanlık mevsimde, insanı insanın  kötülüğünden ve zulumünden korumak için, evrensel insan haklarını yüksek sesle haykırmak gerek!