İBB’ye Yönelik İkinci Dalga: Tutuklamalar, Ev Hapsi ve Siyasi Baskı Tartışmaları

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik yürütülen ikinci dalga operasyon kapsamında, aralarında İSKİ Genel Müdürü Doç. Dr. Şafak Başa, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun’un eşi Gözdem Ongun, Dilek Kaya İmamoğlu’nun ağabeyi Cevat Kaya ve birçok üst düzey İBB bürokratı ile CHP’li ilçe yöneticilerinin de bulunduğu 30 kişi gece yarısı tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. 18 kişi hakkında tutuklama kararı verilirken, 12 kişi için ise ev hapsi ve adli kontrol şartları uygulandı. Gözaltı ve tutuklama süreci, kamuoyunda siyasi motivasyonlu bir soruşturma olduğu yönündeki kuşkuları derinleştiriyor.

Aynı Senaryo, Yeni Perde: Muhalefetin Zayıflatılması mı Hedefleniyor?

Soruşturma kapsamındaki isimlere bakıldığında, operasyonun esas hedefinin hukuki değil, siyasi olduğu daha net ortaya çıkıyor. İSKİ Genel Müdürü Şafak Başa’nın, Bakırköy Belediye Başkan Yardımcısı Ali Rıza Akyüz’ün, Kültür AŞ Genel Müdür Yardımcıları Onur Aldı ve Erdinç Çolak’ın, İBB Boğaziçi İmar Müdürü Elçin Karaoğlu’nun ve iş insanı Mete Mağden’in tutuklanması; İmamoğlu’nun görevde bulunduğu dönemin kadrolarını etkisizleştirmeye yönelik bir hamle olarak okunuyor.

Bu isimlerin büyük çoğunluğu, herhangi bir somut suç isnadı olmaksızın gözaltına alındı. Süreçte kullanılan yöntemler –uzun süreli gözaltılar, gece yarısı ifadeleri, ani tutuklama kararları– bir soruşturmadan çok bir sindirme ve yıldırma operasyonunu andırıyor. Yargının, siyasallaşmış bir araç olarak kullanıldığı iddiaları, özellikle kamu görevinden uzaklaştırılması mümkün olmayan liyakatli kadrolar üzerinden muhalefeti yıpratma stratejisini yeniden gündeme taşıyor.

İmamoğlu Üzerinden CHP’ye Gözdağı mı?

Soruşturmanın odağındaki isimlerin profili, yalnızca İBB yönetimini değil, doğrudan CHP’yi hedef alan bir siyasi mühendisliğin parçası olunduğunu düşündürüyor. Murat Ongun’un eşi Gözdem Ongun’un ev hapsine alınması, Dilek Kaya İmamoğlu’nun ağabeyi Cevat Kaya’nın tutuklanması, partinin ve İmamoğlu’nun çevresine doğrudan mesaj niteliği taşıyor.

Bu isimlerin yargı önüne çıkarılmasında kamu zararına dair hiçbir somut tespit ya da belgelendirilmiş suç isnadının olmaması, soruşturmanın amacının bir suçun aydınlatılmasından ziyade, İmamoğlu’nu ve CHP’yi köşeye sıkıştırmak olduğu izlenimini pekiştiriyor. Kamuoyunda yaratılmak istenen algı açık: CHP kadroları şaibelidir, İBB yönetimi temiz değildir ve muhalefet güvenilmezdir.

Hukuki Süreç Değil, Siyasi Malzeme

Soruşturma kapsamında Sulh Ceza Hakimlikleri’nin rolü de sorgulanıyor. Özellikle gece yarısı verilen tutuklama kararları, dosyadaki belirsizlik ve somut suçlamaların eksikliği, yargı sürecinin siyasi direktiflerle işlediğine dair endişeleri artırıyor. İSKİ Genel Müdürü Şafak Başa’nın adliye sürecinde yaşadığı sağlık problemi ve hastaneye kaldırılması ise sürecin insan hakları boyutunda da ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor.

Avukat Enes Ermaner’in açıklamaları ise hukuki güvenlik ilkesinin nasıl erozyona uğradığını çarpıcı biçimde özetliyor:

“Bu karar ile artık hiçbir yurttaşın hukuk güvenliğinin kalmadığı ortaya konulmuştur. Yarın bir gün herhangi birimiz de hakkımızda hiçbir somut suç isnadı bulunmaksızın tutuklanabiliriz.”

Muhalefet Yıpratılırken Toplum Ne Kazanıyor?

Gözaltına alınanların profiline bakıldığında görülen ortak özellik; uzun yıllardır kamu hizmetinde bulunan, mesleki liyakat ve etik değerlere önem veren kadrolar olmaları. Bu kişilerin hedefe alınmasının arkasında, İmamoğlu yönetimini töhmet altında bırakacak bir “itirafçı” çıkarma ve kamuoyunu seçim sürecine giden bir dönemde manipüle etme arzusu olduğu öne sürülüyor.

Bu tür operasyonlarla muhalefet meşgul edilirken, Türkiye’nin gerçek sorunları –ekonomik kriz, işsizlik, eğitimdeki çöküş ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması– gündemden uzaklaştırılıyor. Muhalefet sürekli yargı süreçleriyle uğraşmak zorunda bırakılıyor ve böylece toplumsal muhalefetin siyasal etkinliği zayıflatılıyor.

İBB’ye dönük bu tür yargı hamleleri ilk değil ve görünen o ki son da olmayacak. İktidar, seçimle kazanamadığı yerel yönetimleri, yargı eliyle kuşatma altına alma yolunu sürdürüyor. Ancak bu ezber yöntem, giderek daha fazla yurttaşın adalet sistemine olan güvenini sarsıyor.

Adalet, bir gün herkese lazım olacak. Ama o gün geldiğinde, bugün susanlar da yargılanacak olanlar arasında olabilir.