Hiçbir Şey Doğru Değil

Amerika Birleşik Devletleri’nde, sekizinci, onuncu ve on ikinci sınıf öğrencileri arasında bir anket düzenlenmiş. Anketle, bu sınıflarda okuyan öğrenciler arasında depresif semptomların yaygınlığının ölçümlenmesi amaçlanmış.

Çıkan sonuçlar oldukça ürkütücü. Zira, öğrencilerin %49,5’i hiçbir şeyi doğru yapamadığını, %48,9’u hayattan zevk almadığını, %44,2’si ise hayatının bir anlamı olmadığını düşünüyor.

Türkiye’de durum nedir, diye düşünüyor insan. Aynı sorular sorulmasa da bir çalışma var. Habitat Derneği, Infakto RW ortaklığıyla gerçekleştirilmiş olan araştırma Gençliğin İyi Olma Hali Raporu ismini taşıyor ve beşincisi yayımlanmış. Rapor, yaşamından memnun olan gençlerin oranının yüzde 45,6’ya gerilediğini, yaşam memnuniyetinin beş yıldır düşüş eğiliminde olduğunu ortaya koymuş.

Neler oluyor gençlere? Bu sonuçların oluşmasında suç kimde?

Dünyanın durumu, kanımca olağan şüphelilerden birisi. Riskler, sürekli olarak artış eğiliminde ve bu durum gençlerin karamsarlığını artırıyor. İklim değişikliğinin korkunç etkileri her gün karşımızda. Kah sıcak hava dalgaları, yanıp yok olan tabiat, sel ve su baskınları; kah eriyen buzullar, değişen okyanus akıntıları ve baş gösteren su sıkıntıları şeklinde…

Gençler dünyanın mevcut yönetiminin de bu sorunlara çözüm getirebileceğine inanmıyor. Kısa vadeli ve kısır politikaların, güzel bir gelecek sağlayabileceğini düşünmüyorlar.

Politikacıların aksiyon almadaki yavaşlığı ve sadece seçimlere odaklı politikaları düşünüldüğünde, haksız da sayılmazlar.

Ancak, tek suçlu politikacılar mı? Büyüklerin, daha spesifik konuşursak ebeveynlerin burada hiç mi kabahati yok? Amerika’da yapılan anket, öğrencilerin %49,5’inin “hiçbir şeyi doğru yapamadığına inandığını” söylüyor bizlere. Bebekliklerinden bu yana, çoğu şeyi onlar adına yapan, bunu yaparken de doğru yaptığı inancını taşıyan büyükler, daha sonra bu çocukları herhangi bir şeyi doğru yaptığına nasıl ikna edebilirler?

Ya da, küçükken benim bir çok şeyim yoktu, bu yoklukları çocuklarım yaşamasın diyerek istediği anlamlı ve anlamsız her şeyi ona sağlamaya çalışan, onun için tüm maddi olanaklarını zorlayan hatta bazen maddi çerçevesinin dışına dahi çıkabilen, bununla da anlamsızca gurur duyan, onları hedefleri uğruna mücadele etme sürecine yöneltmeyen ve bu süreçte desteklemeyen büyükler, bu çocukların hayattan zevk almasını nasıl sağlayabilir?

Her şey önlerine hazır bir şekilde sunulan çocuklar, hayattan nasıl zevk alabilir? Bir şeyi başarma mutluluğundan mahrum bırakılan insanlar, mutluluğu nasıl yaşayabilir?

Zevk almadığınız bir hayatı yaşıyor ve hiçbir şeyi doğru yapamadığınızı düşünüyorsanız, o hayatın bir anlam taşıdığını da düşünmezsiniz.

Mevcut düzenin ve düzenin yarattığı (yukarıda saydıklarımıza benzer) davranış kalıplarının mutluluk üretemediğini biliyor ve görüyorduk. Artık, bıçak kemiğe dayanıyor gibi. Yapılan araştırmaların sonuçları gibi dünyada artan huzursuzluk da bunun işareti. Buyrun İsrail ya da Fransa örneklerine bakın. Great reset benzeri kavramlarla yaratılmaya çalışılan, yepyeni ve sözüm ona insanlığın mutluluğuna yönelik iklim de bir çözüm getirebilecek gibi görünmüyor zira hemen sönüp gitti.

Fakat değişim ve eşitlik isteği, dünyadan adil pay alabilme talebi giderek kuvvetleniyor.

Dünyanın daha yaşanabilir bir yer olması, insanların barış içinde yaşayabilmeleri için bu taleplere kulak verilmesi gerekiyor. Yağmurlar yağıp barajlarda basınç arttıkça, yıkılmasın diye kapaklar açılır, suların akmasına izin verilir öyle değil mi?

İnsanlığın refahı ve onuru için geliştirilen politikaların önünün de böyle açılması gerekiyor.

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR