2008 yılının bugünleriydi. O tarihlerde de bugünküyle içi aynı, ama sadece kabuğu farklı bir otoriteryenizm tüm toplumu ve üniversiteleri sarıp sarmalamıştı. Yıllardır devam eden üniversitede başörtüsü yasaklarına karşı toplumsal bir hassasiyetin oluştuğu yıllardı.
O tarihlerde 888 akademisyen, “Hem Özgürlük Hem Laiklik” başlıklı bir bildiri yayınlayarak başörtüsü özgürlüğüne destek olmuştuk. “…muştuk” diyorum, çünkü imzacılar arasında ben de yer alıyordum. Bugün de olsa hiç düşünmeden, gururla imza atacağım bu bildiri (http://hemozgurlukhemlaiklik.blogspot.com/ adresinden ulaşılabilmekte) şöyleydi:
Kamuoyuna Duyurumuzdur
Dayatmaları reddediyoruz: Özgürlüklerimizden de laiklikten de taviz vermeyeceğiz!
Üniversitelerde öğrencilerin kılık kıyafetlerinden dolayı ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmadan eğitimlerini sürdürme hakkını savunuyoruz. Bununla beraber, bu sorunun tek başına ve hukuku zorlayan yöntemlerle gündeme getirilmesinin, ülkemizde giderek yükselmekte olan muhafazakârlaşma eğilimini ve kutuplaşmayı pekiştirmesinden kaygı duyuyoruz.
Kılık kıyafet özgürlüğünü sağlayacak düzenleme, toplumun farklı kesimlerinin özgürlük taleplerini kapsayan bir genel demokratikleşme programı içinde ele alınmalıdır. Bu programın, öncelikle şu unsurları içermesi gerektiğini düşünüyoruz: “Ötekilerin” fiilen baskı ve ayrımcılığa maruz bırakılmalarına karşı açık yasal yaptırımlar getirilmesi, 301. maddenin derhal kaldırılması, din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, akademik özgürlüklerin güvence altına alınması, Kürt, Alevi ve gayrimüslim yurttaşların eşit hak istemlerinin karşılanması, emekçilerin sendikal ve sosyal haklarının genişletilmesi ve toplumun ezilen-yoksul kesimlerinin her düzeyde yoksun bırakıldıkları eşit ve nitelikli eğitim hakkını kullanmalarının sağlanması… Toplumsal mutabakatın, ancak bu temelde gerçekleşebileceğine inanıyoruz.
Bildiri “Demokrasi samimiyet ve cesaret ister!” cümlesiyle sona eriyordu.
Türkiye’de Demokratikleşme ve Kadın Bedeni, Kılık Kıyafeti
2008’in Şubat’ından 2019’un Şubat’ına tamı tamına 11 yıl geçmiş. Biz yine aynı şeyleri (ama bu sefer tersinden) tartışıyoruz. Bu sefer dayatmalara ve kılık kıyafetinden dolayı ayrımcılığa uğramama mücadelesinin adı “Hem Özgürlük Hem Laiklik” değil, “Yalnız Yürümeyeceksin”
Yeni Türkiye falan diyorlar ya, “külliyen yalan”. “Aynı kadeh aynı mey bir tat alamıyorum
Allahım bu nasıl şey sarhoş olamıyorum” diyor ya Münir Ebcioğlu, Müzeyyen Senar’ın sesinden dinlemeye alıştığımız o muhteşem Kerem Güney bestesinde, Türkiye’nin hâl-i pürmelali de o hesap: Aynı otoriteryenizm, aynı mevzu, bir tad alamıyoruz; Allahım bu nasıl şey demokrat olamıyoruz diye bağırmak mı gerekiyor? Bilmem!
Gerçekten de demokratikleşme mevzusu, uzun zamandan bu yana, kadın bedeni ve kılık kıyafeti üzerinden yürütülen bir mücadeleye kilitlendi kaldı: 28 Şubat’çıların elinde başörtüsü yasağı ile kadın bedeni üzerinden, kılık kıyafeti üzerinden moderniteyi tanımlarken, bugünün otoriterlerin neredeyse tek muhafazakârlık kriteri de yine kadın bedeni, yine başörtüsü, yine kadının kılık kıyafeti.
Olsun, biz anı yerde durmak zorundayız. 2008’de Hem Özgürlük Hem Laiklik diyerek başörtülü kadınların yanında ne için durduysak, bugün, 2019’da, Yalnız Yürümeyeceksin diyerek başörtülerini çıkarmak isteyen kadınların yanlarında da aynı saikle durmalıyız: Demokrasi samimiyet ve cesaret ister!
Yalnız Yürümeyeceksin
2018 yılı Temmuz’unda, sosyal medyada bir araya gelen başörtülü kadınların başlattığı bir hareket. Kendilerini “İslami giyim kodlarının psikolojik ya da fiziksel baskısını yaşamış kadınlar için fikirsel dayanışma platformu.” olarak tanımlıyorlar. Yalnız yürümeyeceksin platformu, Nokta Haber Yorum’dan Sol Haber’e, T24’e haber sitelerinden, Birgün, Evrensel ve Cumhuriyet’ gibi gazetelerdeki haber ve köşe yazılarına birçok mecrada ele alındı, tartışıldı. Twitter’da da kendilerine ait bir platformları da var. Platform üyelerinin ortak özelliği iradi ve/ya gayri iradi şekilde başörtüsü takan/taktırılan kadınlardan oluşmaları. Platform geçmişte başörtüsü takan ama bugün başlarını açan bu kadınların yaşadıkları zorlukları, mücadeleleri ve duygularına yer veriyor.
Yalnız Yürütmeyeceksin Platformu üyeleri, Ocak 2019’da yayınladıkları şu bildiri ile kendilerini ve mücadelelerini tanıtmaktalar:
Yalnız Yürümeyeceksin Platformu, Temmuz 2018’de, birbirleriyle Twitter [https://twitter.com/yalniz_yurume] üzerinden tanışan ve geçmişte başörtüsünden vazgeçme hikâyesi olanların da dâhil olduğu bir grup kadın arkadaş tarafından kuruldu. Platform kısa zamanda İslami giyim kodlarının barındırdığı zorlukların ve bu kodlara uyulmadığı için uygulanan fiziksel ya da psikolojik, görünür ya da gizli baskıların tartışıldığı ve nihayet başörtüsünden vazgeçtikten sonra hayatlarını şu ya da bu şekilde değiştirmek durumunda kalan insanların öykülerini paylaşıp birbirleriyle dayanışmaları amacıyla kuruldu.
Mektupların yayınlandığı bir web sitesi [https://www.yalnizyurumeyeceksin.com/] ve bunların paylaşıldığı Twitter adresinden ibaret olan platform, bu güne kadar 100’den fazla kadının anonim olarak gönderdikleri hikâyeleri paylaştı, hâlâ paylaşmaya devam ediyor. Platform, tamamen gönüllülük ve işbölümü üzerine kurulmuş olup, herhangi resmi ya da sivil bir kurum veya kuruluştan maddi destek almıyor, henüz yalnız web sitesi için gerekli olan maddi birikim de bizzat platformu oluşturanlar tarafından karşılanıyor. Mektuplar sitenin mektup gönderme bölümünden ya da mail adresinden, ailevi-çevresel-benzeri sorunlar yaşama ihtimallerinden dolayı anonim gönderiliyor. Ki benzer sorunları bizzat platformu kuranlardan bazıları hâlâ yaşamakta.
Demokrasi samimiyet ve cesaret ister! 2008’de de 2019’da da…
Keyifli Pazarlar