SPOT: Ankara’da kurulan Ayrancı Antika Pazarı, zamanda yolculuk yapmak isteyen Ankaralıların uğrak yerlerinden. Her ayın ilk Pazar günü, koleksiyonerler ve antika meraklıları Ankara’daki Ayrancı Antika Pazarı’nda bir araya geliyor. Eski plaklardan siyah beyaz fotoğraflara, köstekli saatlerden kılık kıyafete kadar farklı konseptte antika eşya bulabileceğiniz pazarda zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz… Pazarda yıllanmış saatlerden fotoğraf makinelerine, çizgi romanlardan türlü antika takılara rastlamak mümkün.
Her ayın ilk pazar günü koleksiyonerler ve antika meraklıları Ayrancı Antika Pazarı‘nda buluşuyor. Kimi geçmişe duyduğu özlemi gideriyor, kimiyse pazarda koleksiyonuna spesifik ürünlerden bir parça daha arıyor. Tezgahların arasında en eski ve benzersiz ürünlerin içinde zamanın kokusunu içine çekiyorsunuz… Burda zaman anlamını yitiriyor. Birden Aklıma Marcel Proust düşüyor… Buranın dokusu “Kayıp Zamanın İzinde” yi çağrıştırıyor …
Burda olmak zamanın peşi sıra sürdürülen yolculuğun düşü gibi… “Kayıp ve Yakalanan Zaman” bir arada… Geçmiş bitmemiş!.. Zaman; şarkıların, plakların, resimlerin, kitapların ve umutların içinde sonsuz bir nehir gibi yenilenerek akıyor.
GAZ LAMBALARI
Pazarda dolaşırken gözlerim ve ruhum gaz lambalarına takılıyor… Babaannem ve çocuklugum bir anda tüm benliğimi dolduruyor… Çocukluğumun kokusu eşliğinde tezgahları gezmeye başlıyorum…Yağmur, gaz lambaları, köstekli saatler ve çocukluğum…
Tezgahlarda eski plaklardan siyah beyaz fotoğraflara, gramofonlardan pipolara, köstekli saatlerden deri çantalara kadar onlarca yıllık kapı kilitlerinden sandık işine kadar her şeyi bulmak mümkün. Binlerce çeşit ürün, zamana meydan okuyor…
KULAĞIMDA NEŞE KARABÖCEK…
İlk durağım antika pazarlarının vazgeçilmezlerinden olan gramofonlar. Renk renk gramofonların fiyatları el yakıyor. Sorduğum bir gramofonun fiyatı Bin 500 TL…
Bir sonraki durağım plaklar oluyor… Neşe Karaböcek’in muhteşem sesinin tınısı kulaklarımda… Bu arada pazarda farklı dokulardaki sanatçıların plaklarını bir arada bulmak mümkün.
Bob Marley, Elvis Presley, Bergen, Barış Manço, Müslüm Gürses ve Erkin Koray aynı sahnede buluşmuş gibi… Plaklardaki analog ses kayıtları zamana meydan okuyor… Analog müziğin her anlamda dijital müzikten daha ileride ve gerçekçi olduğunu düşünenlerdenim… Antika Pazarı, müzik sevenler için bulunmaz bir yer. 33’lük-45’lik kasetler, plak ve kasetçalarla dolu pek çok tezgah var.
TOPLUMSAL BELLEK…
Öyle görünüyor ki, Ankara’nın toplumsal belleğinden parçalar bu pazara saçılmış durumda. Ayrancı Pazarı zaman-üstü bir yer sanki. On yıllar birbirine girmiş.
Yolum, Aladdin Kalkan’ın tezgahına evriliyor. Kalkan, 25 yıldır antikacılık yapıyor. Kalkan’ın tezgahındaki silahlar, dürbünler, eski okul zilleri, tesbihler ve şallar göz kamaştırıyor. Ne kadar süredir burdasınız? diye soruyorum Kalkan’a “4 senedir burdayım” diyor. Kalkan, antika ürünler için memleket memleket gezdiğini; Eskişehir, Kırıkkale, Çorum, Turhal, Tokat ve Amasya’dan spesifik ürünler getirdiğini söylüyor.
“İnsanların ilgisi nasıl?” diye soruyorum Kalkan’a… Kalkan, insanların antikaya özel ilgi duyduğunu belirterek, “Antikacılıkta çok özel dostlar edindim” diye bitiriyor cümlesini… O naif gülümsemesiyle uğurluyor beni…
ANTİKAYA İLGİ ARTTI
Kalkan’ın yanından ayrılırken gözlerim deri çantalara ilişiyor… Hemen yolumu değiştirip soluğu Burak Tunay’ın yanında alıyorum… Tunay’ın tezgahında birbirinden şık ikinci el deri çantalardan tutun da tesbihlere kadar her şeyi bulmak mümkün. Tezgahta anahtarlıktan tesbihe, gözlükten pipolara kadar her şeyi bulabiliyorsunuz.
12 yıldır bu işi yaptığını ve Ankaralıların antikaya ilgisinin arttığını belirten Tunay, “İnsanlar ikinci ele dönüş yapıyor. Eski ürünler daha çok sevilmeye başlandı. İnternetin etkisi çok büyük. İnsanlar artık eskinin daha kaliteli olduğunu farketti” diyor.
Yeni ürünlerin genelde Çin Pazarı’ndan temin edildiğini ve sağlığı olumsuz anlamda etkilediğini belirterek “Eski ürünlere o yüzden rağbet çok” diyor.
BUNLAR ANTİKA DEĞİL ESKİ!
Bir diğer adresim Abdullah Karakoç… Karakoç’un tezgahında gümüş bileklikler, kolyeler, kalem, çakmak, anahtarlık aklınıza ne geliyorsa her şeyi bulabilirsiniz… İnsanların eskiye dönüş yaptığını belirten Karakoç konuşmasında antikaların insanları nasıl cezbettiğini anlatıyor.
Hemen Karakoç’un yanındaki tezgaha takılıyor gözlerim. Tezgahta onlarca fotoğraf makinası ve objektif çeşitleri…
Okuldayken ilk fotoğraf çekme tutkum Zenit’le başlamıştı…
Zenit makinaları görünce Ramazan Açıkgöz’e “Antikaya ilginiz nasıl başladı?” diye soruyorum…
Açıkgöz, öfkeli ve kendinden emin bir sesle “Bunlar antika değil, eski!” diyor. Açıkgöz konuşmasını şöyle sürdürüyor:
“Zenit eski değil. Zenit’in mazisi 20-25 senelik. 80’li yılların makinası… Antika dediğinizde bir ürünün kullanım süresi 100 sene olmalı.
“Yıl mı belirliyor ürünlerin kalitesini?” diye soruyorum Açıkgöz şöyle devam ediyor:
“Sadece sene olarak bakmıyoruz teknoloji olarak da düşünüyoruz. Mesala 35 milimetrelik refleksli makinalar 60 yıllardan sonra gelişmeye başladı. Zenit ise 80’li yıllarda gelişti. Bu tezgahtaki makinaların hepsi dijital makinaların bir önceki evresi. Dijital çıkalı 15 sene oldu.”
Dijitalin gelişmesiyle anolog fotoğraf makinalarının pek kullanılmadığını belirten Açıkgöz, “Anolog makinalar devre dışı kaldı. Sanki bunlar antika gibi algılanıyor. Bu yanlış, böyle düşünmemek gerekiyor. Halbuki antika değil bunlar analog makinalar. Sadece dijitalin piyasayı ele geçirmesinden dolayı kullanımdan çıktı. Sadece meraklı kişiler, filmlerle uğraşmayı sevenler analog makina tercih ediyor. İnsanların özel yeteneklerini daha çok analog makinalar ortaya çıkarıyor” diyor.
30 SENELİK YOLCULUK…
Djitital makinalarla herkes fotoğraf çeker ama analog makina ile herkes fotoğraf çekemez diyen Açıkgöz, şöyle devam ediyor:
“İşin sanatsal boyutu farklı, sanat cihazlarla olmaz. Dijital makinalar daha çok ticari amaçlı… Anolog daha çok insan yeteneklerini ortaya çıkaran sistemdir. Dijital de makina çekiyor ama analogta siz çekiyorsunuz” deyip gülümsüyor…
Fotoğrafa ilgisinin çok küçük yaşlarda başladığını belirten Açıkgöz, 30 senedir hurda makinalarla uğraştığını ifade ediyor.
Açıkgöz, “Ben teknisyenim aynı zamanda. Hem çekim hem makina sisteminden anlıyorum. Elimde malzeme birikiyor. Kimini sevdiğim için kendime ayırıyorum. Özel bir koleksiyonum da var. Küçük çapta. Kartpostal koleksiyonum da var, fotoğraf koleksiyonuyla da uğraşıyorum. Bunlar insanların ilgisiyle ilgili. İlgi duymayan bir insan bu işlere 5 kuruş harcamaz. Biz yeri geliyoruz bu koleksiyonlar için harçlığımızı veriyoruz. Eve parasız bile gittiğim oluyor sevdiğim bir şeyi alırsam.” diyor.
ESKİYE DÖNÜŞ…
Başka bir durağım da Savaş Şekerbay’ın tezgahı. Yaklaşık 10 senedir bu işi yaptığını belirten Şekerbay, “Ankara Mamak’ta bir gramofon dükkanı olduğunu belirterek, “Dükkanda restorasyon işi de yapıyorum.” diyor.
Şekerbay konuşmasını şöyle sürdürüyor:
“Bu gramafonları ben restore ettim. Merakla başladı. Hobby amaçlı başladım. 3 senedir de antika pazarında antikaseverlerle buluşuyorum. Eskiye bir dönüş var. İnsanlar artık anolog çekimle müzik dinlemek istiyor. Yeni üretilen ürünlerin tamamen kalitesi düştü. Kullanım süresi azaldı ama eski cihazlarda öyle değil. Mesala bu gramofon 1890 yılına ait bir makina ve hala çalışır vaziyette. Ama şimdi yeni üretilmiş Çin malı bir müzik setini 3 seneden fazla kullanamazsınız.” diyerek sözlerini bitiriyor.
Bu sefer de sandık işi satan bir standttayım. Motif motif danteller, işlemeler.. Sararmışlar… Motif motif dantellerin sahibi Yasemin Babacan’ın dantel ve işlemeli el ürünlerine ilgisi varmış… Sonra kendini antika pazarında bulmuş. Sandık işinin meraklıları çok fazla diyen Babacan, “5 yıldır pazarda olduğunu belirterek, “Sandık işi her kitleye hitap etmiyor aslında ama meraklısı gelip alıyor. Çoğunu kendim yapıyorum” diyor.
Ayrancı Antika Pazarı‘nda hemen her koleksiyoner eski ve antika ürünlerini size uzun uzun anlatmaktan mutluluk duyuyor. Pazarda ürünlerin fiyatlarına ilişkin sıkı pazarlıklar da dönüyor. Antika pazarı eskiye dair aradığın her şeyi bulabileceğin bir açık hava müzesi gibi…
Antika Pazarı, Anadolu Antikacılar Derneği’nin öncülüğünde, her ayın ilk pazar günü Ayrancı’da; üçüncü pazar günü de Çayyolu’nda kuruluyor.
- Ankara’da bir düş yolculuğu - 29 Aralık 2019
- Çekmecelere kilitlenen hikâyeler gün yüzüne çıktı! - 2 Aralık 2019
- Kadınlar sokakta buluşuyor - 24 Kasım 2019