Gülşen olayının geniş açısı

Önce şunu net bir şekilde ortaya koyalım:

Belirli bir halka, topluluğa, inanç kesimine vs yönelik toptancı negatif söylemler, aşağılamalar, suç isnatları kafatasçılıktır ve kafatasçılık, düşüncenin ifadesi özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek bir olgu değildir.

GülÅŸen de bu baÄŸlamda, “bütün imam hatiplilerin sapık olduÄŸunu” söylemeye getirdiÄŸi toptancı sözleriyle kafatasçılık yapmıştır. Net.

Bir insandan bahsederken sahnenin ortasında gülerek, “Ä°mam hatipte okumuÅŸ daha önce kendisi, sapıklığı oradan geliyor,” demesi asla birilerinin iddia ettiÄŸi gibi sadece kast ettiÄŸi kiÅŸiye yönelik bir söylem deÄŸil; cümlesinde gizli özne olarak bulunan bütün imam hatiplileri kapsayan bir “sapıklık” isnatıdır ki hiç kimsenin hiçbir topluluÄŸa böylesine ağır bir toptancı suç isnatında bulunmaya hakkı yoktur.

Asıl mesele, bu ülkedeki çifte standartlılık…

Temel sorun, Ä°slâmi kesimden seküler kesime yöneltilen bin misli ağırlıktaki kafatasçı söylemler karşısında sağıra yatan hukukçuların, seküler kesimden -GülÅŸen gibi- herhangi biri tarafından Ä°slâmi kesime yöneltilen en ufacık sözün üzerine panter gibi atlaması…

Ben ki düşüncenin ifadesi özgürlüğünün sonuna kadar savunucusu bir yazarım, bu tarz kafatasçı söylemlerin mutlaka bir yaptırımı olması gerektiğine inanıyorum.

Bu konuyu çıkmaza sokan durum, hukukta bu konuda büyük bir boşluk bulunması.

Ceza kanunumuzda, topluluklara yönelik hakaretleri ve kafatasçı söylemleri yargılayacak ara bir “hafif” ceza maddesine yer verilmiÅŸ deÄŸil.

Tek seçenek TCK 216. Yani cezası 6 ay ile 3 yıl hapis arasında deÄŸiÅŸen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aÅŸağılama” suçu.

Bunun arası yok. Oysa ki olmalı… Hapis yatılmamalı ama en azından yüklü bir para cezası ödenmeli yahut belli bir süre kamu hizmetinde çalışılmalı…

En önemlisi de bu yaptırım, hiçbir kesimin bireylerine ayrımcılık yapılmadan, herkese eşit uygulanmalı.

Buradan konumuza dönüp olaya bir de tersinden baktığımızda gördüğümüz ise baÅŸka bir esef verici manzara…

Ä°slâmi kesimden biri, “Adam Atesist -ya da Atatürkçü- sapıklığı oradan geliyor,” diye bir cümle kursaydı yeri göğü inletecek olanlar, GülÅŸen’in kafatasçı söylemine hararetle destek veriyor. Hatta “çok doÄŸru söylediÄŸini” yazan sözde hak savunucuları dahi olduÄŸunu görerek dehÅŸete düştüm.

Oysa ki birçok yazımda da defalarca vurguladığım gibi, hiçbir kesim için “toptancı” ifadeler kullanılamaz. Söz konusu kesimin ağırlıklı özelliklerine ve davranış kalıplarına göre -istisnaların ayrı tutulduÄŸu vurgulanarak- genellemeler yapılabilir; ancak toptancılık asla!..

ÖrneÄŸin ben senelerdir yurdum aydın, devrimci, sol muhalif kesimlerine dair genellemeler içeren eleÅŸtiri yazıları yazarım; ama hiçbir ÅŸekilde “toptancı” bir dille konuÅŸmam. Her yazımda mutlaka “bir kısım” ya da “istisnaları ayrı tutuyorum” gibi vurgularda bulunurum.

Toptancı zihniyet, cehaletin ve fanatizmin en tehlikeli tezahürüdür. O zihniyetle kurulan cümleler, o sözleri asla hak etmeyen insanları zan altında bırakıp inciten kötülük malzemeleridir.

Gördüğüm kadarıyla da okumuş cahillerin en sevdiği araç oldu.

Geçen hafta, “Hiçbir türbanlı asla lâyıkıyla psikologluk yapamaz!” diye tutturan toptancı fanatiklerin sergilediÄŸi önyargılı tutum gibi…

Sanırsın, türbanlı olmayan bütün kadın psikologlar birer Freud cücüğü…

Özcesi, bugün GülÅŸen’in yaptığı çirkinliÄŸe itiraz etmeyenler, kendileri ile ilgili kurulmuÅŸ ve kurulacak benzer cümlelere söz söyleme haklarını kaybederler.

Elbette ki açık nefret ve şiddet propagandası yapılmadığı sürece bütün düşüncelerin ifade özgürlüğünü savunmalıyız ve fikirlerin yargılanmasına karşı çıkmalıyız. Bununla birlikte, kendimize yapılsa ortalığı kaldıracağımız bu tarz ikinci dereceden aşağılama ve ötekileştirme cümlelerini -ölçülü bir yaptırım uygulayamadığımız yerde- en azından kınamalıyız.

GülÅŸen’in yaptığı ÅŸey, onu, kendisine kıyafetlerinden dolayı “o..pu” diyenlerden farksız bir duruma düşürmüştür.

Asla tasvip etmediğim tutuklanmasına dair ise şunları söylemek istiyorum:

GülÅŸen çok önceden hedef seçilmiÅŸti ve uzun zamandır bugünün planı yapılıyordu. Hemen her gün Akit’te hedef gösterilerek; kendisinde, ÅŸahsına karşı mütemadiyen küfür ve hakaret kusan kesime karşı haklı bir reaksiyon oluÅŸturuldu. Süreç olgunlaÅŸtığında, -bence asla söylememesi gereken- o sözü etti. BeÅŸ ay önce söylediÄŸi cümle, en çok kâr elde edileceÄŸi bir anda kullanılmak üzere cebe konuldu ve o gün geldi.

GülÅŸen’in ÅŸu andaki hukukî koÅŸullarda en fazla hakaret olarak deÄŸerlendirilip, asla linç boyutlarına vardırılmadan ölçülü bir ÅŸekilde eleÅŸtirilerek özeleÅŸtiri beklenebilecek olan sözlerinden, sözlerinin muhatabı olan kesimden dilediÄŸi son derece içtenlikli özre raÄŸmen tutuklama kararı çıkartmak, tamamen politiktir.

Ãœlkenin en tepesindeki ÅŸahıs tarafından, kin ve nefret güttüğü kesime “sürtük” diye küfredilebildiÄŸi; imamın tekinin “namaz kılmayanların öldürülmesi gerektiÄŸine” dair akıllara ziyan bir fetva verebildiÄŸi bir ülkede, asıl bu sözleri “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aÅŸağılama” suçu kapsamında deÄŸerlendirmek gerekirken görmezden gelip, GülÅŸen’i TCK’nun 216’ıncı maddesi uyarınca yargılamak üzere hapse atmak, tamamen siyasî bir hamledir.

Sedef KabaÅŸ hakkında yine benzer bir sebeple tutuklama kararı veren savcı ile GülÅŸen’e aynı ÅŸeyi yapan savcının, aynı üç günlük “tetikçi” savcı olması da bunun göstergesidir.

İktidarın Gülşen üzerinden sahneye koyduğu bu politik ayak oyunu, öncelikle müthiş bir başarıyla gündem değiştirmelerini sağlarken; yusuf yusuf ettikleri seçim sürecinde sanatçıları korkutup sindirmek açısından da son derece etkili olabilecek bir harekettir.

“Bakın biz sizin deÄŸerlerinizi korumak için her ÅŸeyi yapıyoruz, biz gidersek din de elden gider!” mesajı vererek tekrar gözlerini boyamayı amaçladıkları belleksiz kitlelerinden elde etmeyi hesapladıkları kazanımlar da cabası…

Yani ki GülÅŸen’in çirkin toptancı ifadesi, bana göre kesinlikle yapmaması gereken büyük bir ayıp olmakla birlikte; asla “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aÅŸağılama” suçu kapsamında deÄŸerlendirilerek hapis kararı çıkarılabilecek bir söylem deÄŸildir.

Bu art niyetli ve çifte standartlı hukuk atraksiyonunu, hiçbir anlamı olmayacağını bilmekle birlikte; aydın sorumluluğum gereği kınıyorum.

Umarım Sedef Kabaş olayında olduğu gibi, kısa sürede özgürlüğüne kavuşur. Maruz kaldığı onca baskıya ve şiddete rağmen kendinden asla ödün vermeyecek, son konserlerinden birinde lgbti bayrağı açma cesareti gösterecek kadar cesur bir şarkıcı olarak sergilediği rol model, son derece takdire şayan, ender bir duruştur.

Dilerim ki bu üzücü süreç en azından, birkaç ay önceki konserlerinden birine gerine gerine kurulduğu bir tekerleki sandalyeyle giderek engellileri; mevzubahis toptancı söylemiyle belli bir kesimin düzgün insanlarını incitmek gibi çiğliklerinden arınarak, daha rafine bir insan olmasına vesile olur.

Rabia MÄ°NE
Latest posts by Rabia MÄ°NE (see all)