“Yüzde 98.5’e karşı yüzde 1.5” başlıklı, mevduatları 1 milyon lirayı geçenlere “Dayanışma Vergisi” uygulanmasını öneren 15 Aralık tarihli yazıma yönelik çok sayıda soru ve eleştiriyle karşılaştım. Bugün 10 soruda topladığım bir metinle kritik noktalara açıklık getirmeye çalışacağım. 6 ay için öngörülen bu pilot uygulamanın bir geçiş dönemi oluşturmasının beklendiğini, nihai hedefin “Yurttaşlık Geliri” adıyla ödemelerin düzenli hale gelmesi olduğunu belirteyim.
Soru 1- Söz konusu servet vergisinin türevi programların uygulandığı ülke var mı?
Aslında Covid-19 pandemisinin zaten var olan gelir ve servet dağılımı bozukluklarını derinleştirmesi sonucunda, Financial Times gibi küresel sermayenin yayın organları dahi yeni bir toplumsal sözleşme gereğine vurgu yapıyor. Servet vergisini ve yurttaşlık gelirini uygulanabilir talepler olarak meşru kabul ediyor. Geçen haftaki yazımızda dile getirdiğimiz gibi çeşitli ülkelerde servet vergisi toplumun gündemine girmiş durumda. Arjantin ekonomisi 44 milyar dolarlık IMF stand-by anlaşması sonrasında yeniden karaya oturdu. Açlık ve yoksulluk derinleşmeye başladı. Geçtiğimiz haftalarda serveti 2.5 milyon doları geçen 12 bin zengine kademeli olarak artmak üzere yüzde 1 ila yüzde 3 arasında değişen servet vergisi uygulanmasıyla 3.7 milyar dolarlık bir hasılat elde edilmesi bekleniyor.
Soru 2- Bunca haksız kazanç elde eden müteahhit, büyük toprak sahibi, dev holding dururken bu vergi neden mevduat sahiplerine uygulanıyor?
Çok haklı ve yerinde bir soru. Servet vergisinin kişinin gayrimenkulleri, hisse senedi tahvil gibi finansal varlıkları, mücevherat, antika eşyalar dahil tüm varlıkları ile borçlarının farkına uygulanması gerekir. Zaten böyle kapsamlı bir “servet vergisi” talebi yükseltilmelidir. Gelgelim tüm kayıtların incelenmesi, toplam servetin hesaplanması zaman alır. Oysa ki kış gelmiş, milyonlarca yurttaşımız işsiz, aşsız, yakıtsız çaresiz duruma düşmüştür. Mevduatlardan kesilecek “Dayanışma Vergisi” hemen devreye sokulabilir. Yurttaşlarımızın 2021 yılına daha az sorunla adım atması olanaklı hale gelebilir. Servet vergisi yürürlüğe girince bu ödeme rahatlıkla mahsup edilir. Yani 3 milyon lira mevduatı bulunanla, aynı değerde gayrimenkul sahiplerinin, hisse senedi portföyü tutanların eşit oranlı bir külfete katlanması sağlanabilir.
Soru 3- Niye yüzde 10-yüzde 15’lik daha yüksek bir oran önermiyorsunuz?
Özellikle sosyal medya ortamında bu eleştiriyle çok karşılaştım. Hatta finans kapitalin çıkarlarını korumakla suçlandım. Öncelikle, bir talebin arkasında yeterince toplumsal destek bulunduğu sürece kuru bir temenni olmanın ötesine geçer, ete kemiğe bürünür. Şu anda önceliğin sokaklarda giderek yaygınlaşan açlık, sefalet görüntülerinin azaltılması, şu salgın ortamında yoksul yurttaşımıza bir yardım eli uzatılabilmesi olduğunu düşünüyorum. Böyle bir oran etrafında geniş bir toplumsal mutabakatın sağlanabileceğini, Meclis’te temsil edilen partilerin dahi harekete geçirilebileceğine inanıyorum. Yüzde 1.5 oranı rantiye kesimlerin mırın kırın edeceği, ancak paralarını yurtdışına çıkarmak, yastık altına çekmek gibi seçeneklere yönelmeyecekleri makul bir düzey gibi görünüyor. Sermaye hareketlerine yönelik, toplumsal muhalefetin zaman zaman gündemine giren Tobin Vergisi de aslında yüzde 1-1.5 gibi bir oran öngörür. Gelgelelim yüksek oranlı yüzde 10-15 gibi servet vergileri fabrikaların, gayrimenkullerin satışını zorlayabilir, çok ciddi fiyat hareketlerini, servetin el değiştirmesini tetikleyebilir. Halbuki 5-10 yıllık zamana yayılan yüzde 2-3’lük servet vergileri adaletsizlikleri törpülediği gibi, yumuşak bir geçiş de sağlar. Ayrıca umut edilir ki, radikal güç ve mülkiyet değişikliği içeren programların arkasına daha zinde bir toplumsal güç yığar.
Soru 4- Aile başına 1.000 lira ödeme yeterli mi?
Tabii ki değil. Bu sosyal yardım, aslında bir kişinin o ülkenin yurttaşı, ülkenin tüm doğal, kültürel ve fiziksel kaynaklarının paydaşı olmasından kaynaklanan “ yurttaşlık gelirinin” bir ilk adımı sayılabilir. Bu hayır hasenat için yapılan bir lütuf değil, hak temelli bir ödeme kabul edilmelidir. Ancak emek karşılığı ödenen ve bir ailenin olabildiğince insanca yaşayabilmesi için düşünülen, örneğin DİSK’in 3.800 lira, SOL Parti’nin 3.770 lira olarak saptadığı asgari ücretle karıştırılmamalıdır. Pandemi sürecinde düzenli geliri bulunmayan, temel ihtiyaçlarını karışlayamayan 6 milyon 350 bin aileye bir kez 1.000 lira yardım yapılmış, bir daha da yüzlerine bakılmamıştır. Kaydı bulunan ailelere çok kolaylıkla bu ödeme düzenli hale getirilebilir, 6 aylık bir süre uygulanabilir. Yapılan yoksulluk araştırmaları bazen çok küçük nakit ödemelerinin bile en acil ihtiyaçları karşılamaya yardımcı olduğunu, makarna, bulgur, yağ, salça, soğan gibi en temel gıda maddelerine erişimi olanaklı kıldığını gösteriyor.
Soru 5- Toplanan vergiler yine devletin şatafatlı harcamalarına gitmez mi?
Gerçekten Deprem Vergisi adı altında banka işlemlerimizden, cep telefonlarımızdan, internet kullanımlarımızdan kesilen paraların 71 milyar liraya ulaştığı hesaplanıyor. Bu paraların nereye harcandığına dair en ufak bir bilgi de verilmiyor. Öte yandan içinden geçilen ekonomik krize karşın Saray’ın şatafatlı harcamaları sürüyor, valiler lüks makam arabaları edinmekten vazgeçmiyor. Diyanet’in bütçesi 13 milyara dayanıyor. Tüm bunlar halk arasında AKP rejimine korkunç bir güvensizlik yaratıyor. Yurttaşların devlete verilen vergilerin çarçur olacağı yolunda kaygıları güçleniyor. Önerim, kesilen paraların doğrudan İşsizlik Sigortası Fonu’na gitmesi. Gelirlerin buradan şeffaf biçimde ilan edilmesi. Kayıtlı ailelere ödemelerin mevcut kaynaklardan, henüz mevduatlardan vergi kesintisi yapılmadan başlaması. Böylelikle kuşkuların giderilmesi.
Soru 6- Madem Sosyal Koruma Kalkanı çerçevesinde tüm ödemeler İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yapılıyor. Bu uygulama devam edemez mi?
Bu fon işgücü içerisinde bulunan, ancak işsiz kaldığı için gelir elde edemeyen emekçiler için oluşturulmuş bir kaynak. Aslında bu kapsam dışındaki hiçbir ödeme fonun misyonuna uygun değil. Kasım sonuna kadar Sosyal Koruma Kalkanı çerçevesinde yapılan bütün ödemeler 44 milyar lira civarında idi. Bu bir yönüyle GSYH’nin yüzde 0.92’si civarında dünya standartlarının çok altında bir mali destek. Bir yönüyle de fonun kaynaklarının hızla eridiğini gösteriyor. Fonun gelirleri yılın ilk 11 ayında 61 milyar lira giderleri ise 105 milyar lira, açık 44 milyar lira olmuş. O nedenle fonun öngörülen Dayanışma Vergisi’yle 38.1 milyar lira takviye edilmesi yerinde olacaktır.
Soru 7- Aynı gelir vergi dilimlerinin genişletilmesi yoluyla sağlanamaz mı?
Türkiye’de gelir ve servet dağılımı bozukluklarının göreceli azaltılmasında en önemli araçlardan biri gelir vergilerinin artan oranda olmasıdır. Örneğin 2021 için üst sınırın 650 bin lira üstü olması ve en yüksek oranın yüzde 40’ta tutulması bekleniyor. 1 milyon 300 binin üstü için yüzde 50, 2 milyon 600 binin üstü için yüzde 60’a varan vergiler uygulanabilir. Bu talep de ayrıca dile getirilmelidir. Ancak vergi dilimlerinin genişletilmesiyle elde edilen kaynak bütçeye irat kaydedilecek, yine keyfi, örtülü harcamaların önü kesilemeyecektir. Halbuki dayanışma vergisi doğrudan İşsizlik Sigortası Fonu’na gelir oluşturacaktır.
Soru 8- Bankalardaki hesapların vadelerinin farklı dönemlerde olması sorun yaratmaz mı?
Öneride ailelere 1.000’er liralık ödemelerin 6 aya yayılması öngörülüyor. Zaten Türkiye’de mevduatlar çoğunlukla 1-3 ay vade aralığında yoğunlaşmıştır. Vergi kesintisinin vade dolunca yapılması, mevduatın çekilmemesi halinde zamana yayılması gibi seçenekler kolaylıkla geliştirilebilir. Sınırlı bir vergi konulmasını mevduat sahipleri açısından daha da yumuşatan teknik ayarlamalar zahmetsizce yapılabilir.
Soru 9- Farklı mevduat düzeylerine farklı vergi oranları uygulanamaz mı?
6 milyon 350 bin aileye 6 ayda 1.000’er lira ödenmesinin toplam maliyeti 38.1 milyar liradır. BDDK verilerinden sadece 322 bin 225 milyonerin ekim sonu itibarıyla 2 trilyon 61.5 milyar lira mevduatı olduğunu biliyoruz. Bu rakamın hem mevduat bakiyelerinin, hem de milyoner sayısının artışıyla 2020 sonunda 2.5 trilyon liraya dayanacağını tahmin ediyoruz. Elimizde daha ayrıntılı bir döküm bulunsa, toplam hasılat 38.1 milyar lirayı bulacak şekilde vergi oranlarını kolaylıkla kademelendirebiliriz. Ortalaması yüzde 1.5’i bulmak şartıyla farklı bakiyelere Arjantin gibi yüzde 1 ila 3 arasında vergi uygulanacak aralıkları belirleyebiliriz.
Soru 10- Bu ödemeler enflasyonu artırıcı etki yaratmaz mı?
Bu soruya çok net yanıt verebiliriz. Konu açlık, sefalet, en temel ihtiyaçlarının karşılanmasıysa hiçbir makro ekonomik gerekçe, enflasyon, cari açık vb. insani kaygıların önüne geçemez. Kaldı ki ellerine nakit para geçen aileler acilen harcamaya yöneleceği, temel mal ve hizmetlere talep yaratacağı için 2021 başında durgun seyretmesi beklenen ekonomik talebe hız kazandırır. Ayrıca su, elektrik, doğalgaz faturalarını ödemeye öncelik verebilirler. Dövize yönelmeyecekleri için kurları zıplatmazlar, ithal mallarına uzanamayacakları için cari açığı tırmandırmazlar.
Kaynak: BirGün Pazar, 20 Aralık 2020
- TÜİK’in verileri pazara uymuyor - 4 Nisan 2023
- Emeğin değeri eriyor - 25 Aralık 2022
- Emek egemen ekonomi - 11 Aralık 2022