Emperyalist hegemonya kavramı üzerine -3-
Cenevo, Hollanda, Dünya Sistemi ve Hegemonya
Yazı dizimizin ilk bölümünde tam da bu nedenle İngiltere dönemini emperyalizmin ve emperyalist hegemonya ilişkisinin inşa dönemi, ABD hegemonyası dönemini de, emperyalizmin olgun dönemi olarak nitelememiş, CenevO ve Hollanda’nın ise dönemlerinin lider, öncü kapitalist ülkeleri olsalar bile emperyalizm ve hegemonya kavramlarının dışında kaldığı saptamasını yapmıştık. Yazımızın bu bölümünde bu saptamamızın arka planını ayrıntılandırmaya çalışacağız.
“Erken” Ve “Ön” Kapitalizmler
Wallerstein Hollanda hegemonyasından önce de birkaç küçük hegemonik güç örneği olduğunu belirtse ve Cenova’nın adını da bunlar arasında zikretse de kafasındaki hegomonik güç tanımı açısından belli ki bunları eksi ve tartışmalı bulur ve kapitalist dünya sistemindeki hegomonik güç ilişkisini 16. Yüzyılla ve Hollanda ile başlayan bir olgu olarak tanımlar. Braudel ise İtalyan kent devletlerini bu açıdan önemser ve Cenova’yı net biçimde ilk hegomonik güç olarak tanımlar. Arrighi’de bu konuda Braudel’in yaklaşımını paylaşır.
Her üç düşünürle tespitlerini temelde sermaye birikimi ve kapitalizm ile ilişkilendirmek konusunda mutabık olmakla birlikte onların sermaye birikimi ve kapitalizmin temelinde ticareti gören yaklaşımlarını paylaşmıyoruz. Bu nedenle ve doğal olarak dünya ekonomisi-dünya sitemi ve hegemonik güç kavramlarının belirleyici faktörleri ve dolayısıyla Cenevo ve Hollanda’nın hegemonik güç olarak tanımlanması konusunda farklı bir pozisyonda bulunmaktayız.
Bize göre Ceneviz, Venedik, Floransa gibi İtalyan kent devletleri ve ardı sıra Birleşmiş Eyaletler(Hollanda), kapitalist ekonomiye dair önemli özellikleri içinde barındırmakta olan ama net bir “kapitalist” tanımını hak etmekten ziyade “kapitalizme geçiş süreci”nin farklı uğraklarında olan güçlerdir(1). Bu çerçevede Cenova’yı “erken kapitalizmin” en ileri örneği Hollanda’yı ise –yaygın literatürde daha çok ticari kapitalizm denilen– bir “ön kapitalizm” olarak nitelemek daha isabetlidir.
Cenova: “Erken Kapitalizm”İn En İleri Örneği
Cenova çok erken tarihlerde 1300’lü yıllardan itibaren ipek başta tekstil üretiminde, yanı sıra kimya ve metalürji alanlarında dönemine göre öne çıkan ticaretin ve dolayısıyla tüccarların en önemli ekonomik ve siyasal güç merkezi haline geldiği bir coğrafyadır. Ülkeler arası ticaretten çok büyük gelirler kazanılmaktadır. Fuarları ve daha sonra borsasıyla, bankaları ve ülkelerarası ticari antrepo olma özelliğiyle kapitalist ticaretin merkezidir. Çok daha önemlisi papalık kurumunun ve krallık kurumunun gölgesi üzerlerinde olsa da kentler kendi başlarına çok güçlü ve özerk bire siyasal birimlerdir. Ve bundan da önemlisi soylu sınıfı olmayan kentlerdeki iktidarlar da doğrudan tüccarların elindedir. Bu haliyle de Cenova feodalizmin boğucu kuşatması altında, ekonomik ve siyasi iktidarı ele geçirmiş bir kapitalizm adacığına benzemektedir.
Cenova türünün tek örneği değildir ama en gelişmiş ve dahası siyasi iktidarı ele geçirebilmiş bir erken kapitalizmdir. Yanı sıra Japonya, Mezopotamya, Çin vb. coğrafyalarda da erken kapitalizmin örnekleri vardır. Fakat İtalyan kent devletlerinden farklı olarak bu coğrafyalardaki ön kapitalizmler feodal iktidarların ağır tasallutu altında gelişmelerini sürdürememişler; feodalizmin içeriden ve dışarıdan müdahaleleriyle geriletilmişlerdir. Cenova ise 16.yüzyıla kadar gücünü korumuş, bu tarihten sonra dışardaki mutlakiyetçi merkezi devletlerin baskısıyla bu erken kapitalizm deneyimi etki ve gücünü koruyamamış, yenilgiye uğramıştır.
Hollanda: “Ön Kapitalizm”in En İleri Örneği
Hollanda ise Cenova’dan farklı olarak en azından Avrupa sathında kapitalizm için koşulların çok daha uygun hale geldiği bir dönemin temsilcisidir. Sonraki gelişmeler göstermiştir ki artık dünya feodalizmin yıkılışı ve kapitalizmin zaferini simgeleyen yeni bir tarihsel gelişmenin şafağındadır. Ama vurgulayarak bur daha söyleyelim ki şafağındadır. Henüz olgunluktan uzak ve rüştünü ispat edememiş bir kapitalizmdir sözkonusu olan. Hollanda da o anki bilinen dünyanın ticari antreposu ve finans merkezidir. Borsa Hollanda da çok daha etkin ve gelişkin bir kurum olarak yeniden sahnededir. Ülkelerarası ticarette Hollanda’ya imtiyaz sağlayan anonim şirketler ortaya çıkmıştır. Tekstilin yanı sıra gemi yapım sektörü ve ticareti, balıkları uzun süre koruyan tuzlama yöntemiyle ülkelerarası balık ticareti, ülkelerarası ticarette kendisini avantajlı kılan hububat stoklarıyla Hollanda dönemin en önemli ekonomik merkeziydi. Sömürgecilik ve buralardan elde edilen kahve, çay, kakao, pamuk, tütün vb. gibi döneminin lüks sayılan maddelerinin dünyanın değişik bölgelerine ihraç edilmesi ve en karlı ticaret kalemleri arasında yer alan köle ticareti, yukarıda sayılanlara birlikte Hollanda’yı döneminin lider ülkesi yapan etkenlerdi. Ve tabi ki Hollanda’nın kereste zenginliğiyle beslenen gelişkin gemi yapım sektörü sayesinde denizlerde kurduğu üstünlük onu diğer rakiplerine göre çok daha öne çıkarıyordu.
Ayrıca şunu da eklemek gerekiyor ki, dönemin bir diğer güçlü ve zengin ülkesi İspanya merkantilist zihniyetle fetihlerden elde ettiği altın ve gümüşü üretime aktarmıyor, ihtiyaçlarını bu altın ve gümüş karşılığında özelikle Hollanda’dan temin ediyordu. Bu durum Hollanda’yı altın ve gümüş rezervleri açısından da güçlü bir ülke yapıyordu.
Erken ve Ön Kapitalizmler: Dünya Ekonomisi, Dünya Sistemi ve Hegemonya
Gelgelelim ticaretin üretime göre daha başat olduğu ticaret kapitalizmi ya da önkapitalizm olarak nitelediğimiz bu dönemde bilinen dünyanın farklı ülkeleri feodalizm ve kapitalizm arasında bir yerde ve farklı gelişmişlik düzeylerinde bulunmaktaydı. Daha da önemlisi aynı durum yalnızca farklı ülkeler arasında değil dönemin en gelişmiş kapitalist ülkelerinin kendi içinde de mevcuttu. En ileri örneklerde bile üst sınıflar; soylular, ruhban sınıf, üçüncü kesim yani burjuvazi, alt sınıflar arasında ücretli işçilik daha çok da İngiltere ve Hollanda da sözkonusuydu, henüz ücretli işçilik baskın bir role sahip değildi. Dolayısıyla altsınıflar açısından özgür kalfaların, zorla çalıştırılan işçilerin, serflerin, bağımlı köylü ve köle emeğinin bir aradalığı genel bir durumdu.
Bu dönemin tipik karı üretim merkezli değil ağırlıkla doğal ürünlerin şeffaf olmayan pazarlardaki ticaretinden elde edilen ticari kardır. Arın ancak çok küçük bir kısmı büyük atölye ve işletmelerden ve yayıncılık faaliyetlerinden elde edilmektedir. Sermayenin dağıtım ve satış için kullanılan miktarı üretim için kullanılandan kat be kat fazlaydı. Ticaret kapitalizmi tarafından değişimi yapılan en önemli ürün kalemleri üst sınıflar için tekstil ürünleri, yine üst sınıflar için köleler dahil lüks ürünler, askeri amaçlı ürünler ve kitleler içinse tahıl ve kesimlik hayvandır. Toprağı ekme metotlarında ve üretimin dayandığı temel enerji kaynağında önemli bir değişiklik gerçekleşmemişti. Bu kitlesel tüketime dayalı temel gıda malları ticaretinin nispeten geri ve sınırlı olduğunun bu da ticari pazarın henüz çok dar oluşunun önemli bir göstergesiydi. Bu dönemin teknolojisi ise üretimden ziyade ticareti kolaylaştıracak alanlarda gelişmekteydi. Yelkenlilerin gelişmesi ulaşımı dolayısıyla da ülkelerarası ticareti eskiye nazaran epeyce kolaylaştırsa da bir dünya ekonomisi-dünya sistemi ve hegemonyasını tesis edecek düzeyde bir entegrasyon için oldukça yetersiz bir gelişmeydi bu. Yarın gelecekte kapitalist dünya ekonomisinin inşası bakımından gerekli üretim ve ekonomik entegrasyonun asgari altyapısını oluşturacak olan yel değirmenleri, matbaacılık, taş kömürü ve demir-gümüş işlemeciliği vb. ise henüz emekleme halindeydi. Ve fakat bunları bir dünya sistemi olarak kapitalizmin kesin egemenliğinin öncü belirtileri saymak gerekir.
Dönemi Belirleyen Dış Entegrasyon Değil İç Entegrasyon…
Demek oluyor ki “erken kapitalist” Cenova ve “ön kapitalist” Hollanda döneminde bırakalım dünya sistemi ve ekonomisi kavramının altını dolduracak biçimde bir ülkelerarası ekonomik entegrasyonu, en gelişmiş ülkelerin kendi içinde bile bir ekonomik ve siyasi entegrasyon sözkonusu değildi. Ekonomik entegrasyon ülkenin farklı bölgelerini tek bir iç pazar temelinde siyasi entegrasyon ise mevcut merkezkaç siyasi otorite merkezlerinin tek bir merkezi ve egemenliği tartışılmaz ortak bir siyasi iradeye tabi kılınmasıyla sağlanacaktır. Cenova açısından farklı İtalyan kent devletlerinin tek ve ortak bir pazar üzerinde tek ve ortak bir siyasi otorite altında bütünleşmesi hiç sözkonusu değildi, ki düşüşlerinin en temel nedeni de bu eksiklikti. Hollanda nispeten daha merkezileşmiş bir görüntü sunmakla birlikte kelimenin gerçek anlamıyla ekonomik ve siyasal bütünleşmeden yoksundu. Dünya liderliği döneminin aynı zamanda Benelüks, Kuzey ve Güney Hollanda bölünmeleri ve her bir bölümde süreğen iç iktidar kavgaları ve karmaşalarla el ele gitmesi bu temel eksikliğin en önemli göstergesiydi.
Bugünden bakıldığında o dönemin çözümünü dayatan temel tarihsel sorununun bütünleşik iç pazarların ve merkezi iktidarın inşası olduğunu söyleyebiliriz(2). Bunlardan yoksun olan bir ülkesel gücün gelişme açısından önde ve lider konumunda olması mümkündür ama dünya sisteminde kelimenin gerçek anlamında hegemonik bir otorite kurması olanaksızdır. Dünya ekonomisi-dünya sistemi bütünlüklü iç pazarların dış pazarlarla bütünleşmesiyle ve sistemsel hegemonik güç de her şeyden önce kendi coğrafi alanında bütünleşmiş ve egemenlik tartışmasını temel olarak çözüme kavuşturmuş ülkesel aktörlerin varlığıyla olanaklıdır. Dünyasal hegemonyanın tek tek yerelliklerdeki inşası iç pazarların bütünleşmediği hakim merkezi devletlere sahip olmayan coğrafyalarda hadi imkansızdır demeyelim ama açık ki çok zordur.
Yine de Cenova ve Hollanda örnekleri bize hegemonik güç olma açısından önemli bir ipucu da sunmaktadır. Her ne kadar bu dönemde ticaret üretimin önünde gözükse de Cenevo ve Hollanda’nın kendi dönemlerinin en ileri ve öncü örnekleri olmasının arkasında, dönemlerinin en ileri teknolojilerine ve üretim seviyelerine sahip olmaları vardır. En uç örneği Portekiz ve İspanya olmak üzere zenginlik kaynakları altın stoku ya da basit doğal ticarete dayanan ülkeler öncü örnek olamazken, Cenevo ve Hollanda’nın sırrı ticarette üstünlüğünü korumak ve artırmak için üretim ve teknolojik gelişme perspektifine sahip olmalarıdır. Nitekim ardılları İngiltere ve ABD ile yakın geçmişin ve bugünün yeni hegemonya adayları olan Japonya, Almanya ve Çin’in arkalarındaki sır da aynıdır; teknolojik üstünlük ve güçlü bir üretim ekonomisi…
Dünya ekonomisinin ete kemiğe bürünmesi ancak üretimin ve sermayenin evrensel planda iç içe geçmesi, pazarın gerçek anlamda tek bir dünya pazarı olarak örgütlenmesi ile olasıdır. Ancak bu koşulların oluşmasıyla ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık düzeyi gerçek anlamda dünya ekonomisinin ve dünya siteminin oluşumunu sağlayabilir. Ve ancak böyle bir zemin üzerinde bir ülkesel güç, sistemin ortak düzenleyici gücü olabilir, hegemonik bir rol üstlenebilir
- Hem Braudel ve Arrigri de hem de Wallerstein da bir toplumsal formasyondan diğerine geçilirken eski ve yeni formasyonun özelliklerini birlikte barındıran bir “geçiş süreci” ya da “geçiş toplumu” benzeri kategorilere rastlanmaması, onların bu konudaki analizlerini önemli ölçüde belirlemiş ve bize göre, sakatlamıştır da.
- Nitekim Hollanda egemenliği dönemini simgeleyen Vestfelya anlaşması bir yandan dünya pazarlarında rekabeti düzenlerken esas olarak ülkeler içinde de tek ve egemenliği tartışılmaz ve paylaşılmaz merkezi bir siyasi otoritenin varlığının meşrulaştırılmasıydı
- Marksizm ve Din 2 - 9 Eylül 2023
- Marksizm ve Din - 1 Eylül 2023
- Türkiye Sosyalizminde Bir Ana Damar: Mihri Belli ve MDD Hareketi - 18 Ağustos 2023