Yelkenleri indirmek yok

İlk turda bitirelim bu işi demiştik. Nefret ikliminden çıkıp bahar havasına varmaktı isteğimiz. Belki aman aman çok büyük, çok güzel baharlar olmayacak, olsun en azından bu zemheri ayazının karanlığından çıkabiliriz. Birçok insan üzerimize çöken nu kasvetli havadan sıyrılarak, umutla ve heyecanla sarıldı değişim sürecine ve değişimin gücüne… Gezi direnişi sonrası üzerimize çöken o gri ve kasvetli havadan bahsediyorum. Lakin, toprağa kök salan bir ağaç, dalları kırılsa da bir bahar vakti çiçeğe duracağı günleri bekler usulca… Önemli olan köklerdir. Önemli olan toprağın bağrındaki tohumdur.

15 Mayıs günü, başka bir sabaha uyanmayı hayal ediyorduk, olmadı. Bir yanda Saray entrikaları diğer yanda muhaliflerin kendi aralarında tam bir birliğin oluşmaması, seçim sürecine giderken yaşanan eksiklikler, kendi etkileşimimizin dışındaki dünyayı yeterince kavramamak… Bu sürecin muhasebesini yaptığımızda elbette onlarca eksikliği tespit etmemiz mümkün. Ama bugün içe kapanma günü değil. Kendi ayağımıza kelepçe takmanın alemi yok. Tabii bu, muhasebe yapmayacağız anlamına gelmez. Sadece birbirimizle uğraşma lüksünün olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Bunun yerine kollektif akıl yürüterek ikinci turda kazanmanın yollarını arayacağız. Hedefimize kilitleneceğiz.

Madem, demokratik ve laik bir rejimin oluşturulmasında, değişimin ve yeni olanın inşasında hemfikiriz, o halde “pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” deyip, birbirimize kenetlenerek mücadeleye devam edeceğiz. Unutmamamız gereken şeylerin başında, karşımızda tüm hücreleriyle örgütlü, bu örgütlülüğü yirmi yıllık iktidarında kurumsallaştırmış bir siyasal islam rejimi var. On binlerce trol ordusuna sahip, bir tuşa basarak algı yöneten bir güçten bahsediyoruz. Elbette onlar bu iktidarın nimetlerinden vazgeçmemek için ellerinden geleni yapacaklar. Bizim ise bunun bilincinde olarak hareket etmemiz gerekiyor. 

Diğer yanda ise, devletin, iktidarın tüm güçleri ellerinde olmasına rağmen kazanamadılar. Moralimiz bozulduğunda bu gerçeği hatırlamak hepimize iyi gelecektir. Yalan yok, ilk turda ezici bir çoğunlukla kazanılır beklentisi içindeydim. Bu duygulanıma girmemde etkili olan şeyler; gerek Millet ittifakının mitinglerinde meydanların dolu olması, Emek ve Özgürlük İttifakına olan ilgi, TİP’ in yıllar sonra sahneye çıkması ve sol rüzgarın esmesi… Gerekse toplumun geniş bir kesiminde beliren değişim isteği… Bunların hepsi bu sürecin pozitif yanları. Lakin buna rağmen göremediğimiz bazı gerçekler de var. 

Nedir bu gerçekler? Mesela, yirmi yıllık siyasal islam iktidarının kutuplaştırma siyasetinin tabanda vücut bulduğu, bu kutuplaştırma siyasetinin muhafazakar kitle içindeki kökleri… Dinin etkisini bazen çok ciddiye almıyoruz ama karşımızda siyasallaşan bir islamiyet var. Dahası bu siyasallaşan islam, devlet içinde kurumsallaşmış bir halde. Kurumlarda kendi ağlarını oluşturmuş. Fatih Erbakan belli ki bu kurumsallaşmış ağlara güvenerek “ahiret eğitimi” önerilerinde bulunuyor. Bu yirmi yıllık süreçte, zaten eğitimi imam hatipleştirdiler. Anlaşılan o ki bir sonraki hedefleri şeriat yasasını uygulamak. Ki seçim vaadi olarak bunu dillendirmekten çekinmiyorlar bile. 

Bu seçimler bu yüzden önemli. 28 Mayıs’ta Türkiye bir karar verecek; ya milliyetçi mukaddesatçı yönetim ya da demokratik, laik bir rejim. Aslında bu tercih sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu ve dünya genelinde örnek teşkil edecek.

Kadın düşmanı açıklamalar yapan Fatih Erbakan ve Hüda- Par, Meclis’e girdi. Bu zihniyet nefret ve kadın düşmanlığı üretiyor. Özetle tablo ortada. İşte bu yüzden moral bozmaya, birbirimizi yıpratacak tartışmalara, umutsuzluk yaymaya hakkımız yok. Şu önümüzdeki iki hafta birbirimize moral aşılamamız, iktidarın algı yönetimine ve psikolojik savaşına karşı panzehir olacaktır. 

Yelkenleri suya indirmek yok! Adam bu defa kazanamadı. Şimdi yapılacak şey, 28 Mayıs’a kilitlenmek. Gördük ve anladık ki bu iş öyle kolay olmayacak. Zorlu bir yolda yürüyoruz. Birbirimize ihtiyacımız var. Bu karanlıktan hep birlikte çıkacağız.