Dünyanın Başka Bir Sonu Mümkün

Böyle bitmesi gerekmiyor. “Dünyanın Başka Bir Sonu Mümkün.” Mayıs’ın son günlerinde, ölümcül bir pandeminin orta yerinde devam eden Minneapolis’teki ayaklanma sırasında, aydınlık beyaz bir duvarın üzerine, siyah büyük harflerle bu slogan yazılmıştı. Görenler, bu duvar yazısının Fransızca versiyonunun, 2016’da Paris’te kemer sıkma politikalarına karşı gerçekleştirilen eylemler sırasında kullanıldığını söylüyor. İlk nerede ortaya çıkmış olursa olsun, bu daha eski bir sloganın tekrarıydı aslında: 2000’lerin başında alternatif küreselleşme hareketlerinin, sonrasında ise savaş karşıtı hareketlerin tüm dünyayı sardığı dönemde yaygınlaşan “Başka Bir Dünya Mümkün” sloganının. Şüphesiz ki zamanın ruhu son yirmi yılda değişti. Yalnızca son üç ayda, dünyanın dört bir yanında yüz binlerce kişi tek bir virüs nedeniyle öldü.

Minneapolis’te polisin George Floyd’u boğarak öldürmesinin üzerinden daha sadece bir hafta geçti. Şu an itibariyle Amerikan kentleri yanıyor, milyonlarca kişi haykırıyor: Nefes alamıyoruz.

Yeni bir dünyanın başlangıcı, mevcut dünyanın sona ermesini gerektirir. Başkan Donald Trump elinde İncil’le, sokaklarda siyahların hayatını değerli kılan protestoculara karşı orduyu görevlendirmekle tehdit ederken bunun farkındaydı muhtemelen. Felaket, tehlike, muhalefet. Tüm bunlar, dünyanın öbür ucundan, İstanbul’dan bakıldığında, tarihsel bir olay gibi görünüyor. Milyonların sıcağın altında gösteri yaptığı, biber gazı yediği, dövüldüğü, kanadığı bu günlerde, dünyanın sonunu hayal etmek, başlangıcını hayal etmekten daha kolay gibi görünüyor. Ancak kıyamete işaret eden “Dünyanın Başka Bir Sonu Mümkün” sözlerinin ardında, ütopik bir şeyler var. Bu sözler de bir şeyi savunuyor. Kalan vakitte, başka türlü bir gerçeklik ihtimalini olumluyor.

Judith Butler, yakınlarda yayımlanan bir kitabında, çılgınlık halinin (mania) “tehlikeli bir yok etme biçimine dönüşmeden, kendi başına bir siyaset yapma biçimi olamayacağı” uyarısında bulunuyor. Ama yine de, otoriter ve zorba bir düzene karşı, “gerçekçi olmayan” isyancı dayanışma biçimlerini anlamak için bir parola olarak değerlendirdiği çılgınlık halinden övgüyle söz ediyor. Gerçekten de çılgınlığın “kuvvetli hayalciliği,” başka bir dünya, hatta dünyanın başka bir sonu fantezisinin fitilini ateşleme kapasitesini güçlendirdiği gibi, bunu somut anlamda gerçekleştirmek için gerekli enerjiyi de açığa çıkarır. Çılgınlık hali hem cesur hem de bulaşıcıdır. İsyan ve başkaldırı, ateş ve duman gibi sınırların ötesine yayılır. Küresel bir tehlike oluşturmasının ve dünyanın başka bir sonunun mümkün olduğunu hayalci, geleceğe dönük, kaderci bir şekilde olumlamasının nedeni de burada yatar.

Tüm insanlık bir yana, tek bir ulus olarak bile bu işte beraber olmadığımız artık açıkça ortada. Pandemi, insanlığın birbirine bağlı kırılganlığını göstermiş olsa da “insanlık,” bu pandeminin yarattığı ve şiddetlendirdiği sosyal, ekonomik ve siyasal eşitsizliklere eşit bir biçimde maruz kalmıyor. Ordu her mahalle veya ülkeye “hukuk ve düzeni” hakim kılmak için gönderilmiyor; devletler herkesi eşit bir biçimde öldürmüyor veya doyurmuyor. Farklı nüfuslar birbirinden farklı biçimlerde korunuyor, terk ediliyor, yaralanıyor veya öldürülüyor. Bir kadının siyah ve yoksul olması, bir anarşistin Bob Marley eşliğinde yakıp yıkması ve yağmalaması önemlidir. Bugün, küresel isyan ihtimali, duvar üzerinde dünyanın başka bir sonunu dile getiriyor. Burada bir vaat yatmakta. Dünyanın başka bir sonunu yaratmak, başka bir role bürünmek, başka bir senaryo yazmak, başka bir umudu beslemek için vakit var.

Çeviri: Dila Keleş

Not: Bu yazının İngilizcesi Thesis 11 dergisinde yayınlanacaktır.