Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF), 2 Mayıs 2025 tarihli Cuma hutbesinde yer alan kadın-erkek ilişkilerine dair ifadeler nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığı’na sert bir çıkış yaptı. Diyanet’in flörtü “büyük günah” ilan ettiği ve kadın-erkek arkadaşlığını “zinaya sürükleyen bir ilişki biçimi” olarak tariflediği hutbe, laik Cumhuriyet ilkelerine ve toplumsal cinsiyet eşitliğine doğrudan saldırı olarak değerlendirildi. Federasyon, Diyanet’i tüm kadınlardan ve kamuoyundan açıkça özür dilemeye çağırdı.
Diyanet, Atatürk’ün Kurduğu Kuruma İhanet mi Ediyor?
Cumhuriyet’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 1924 yılında kurulan ve toplumu akıl, bilim ve çağdaşlık temelinde dini hizmetlerle aydınlatmakla görevli olan Diyanet İşleri Başkanlığı, artık bu kuruluş amacına aykırı bir rota mı izliyor? TKDF’nin açıklaması bu soruyu net bir şekilde gündeme getiriyor.
Federasyonun açıklamasında şu sözler dikkat çekti:
“Kadın ile erkeğin yalnızca cinsellik üzerinden tariflenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef almakta, cinsiyetler arası sağlıklı sosyal ilişkileri ‘günah’ ya da ‘suç’ olarak kodlayan bu dil yalnızca çağ dışı değil, aynı zamanda tehlikelidir.”
Anayasal Laiklik İlkesi Ayaklar Altında
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, Diyanet’in hutbesinde kullandığı dili yalnızca bir dini görüş ifadesi değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde yer alan laiklik ilkesine açık bir saldırı olarak yorumladı. Açıklamada, anayasal bir kurum olan Diyanet’in kendi görev tanımını ve yasal sınırlarını aştığı, devlet eliyle topluma “cemaat diliyle” yön vermeye çalıştığı ifade edildi.
Federasyonun çağrısı şöyle son buldu:
“Diyanet, anayasal bir kurum gibi davranmalı; cemaat diliyle değil, Cumhuriyet diliyle konuşmalıdır. Anayasal görev sınırlarına dönmeye, gençleri ve kadınları töhmet altında bırakmayı durdurmaya ve bu hutbeye ilişkin kamuoyundan açıkça özür dilemeye çağırıyoruz. Laik Cumhuriyet ilkelerine sadakat, hepimizin ortak sorumluluğudur.”
Kadın Örgütlerinden Art Arda Tepkiler Bekleniyor
TKDF’nin çıkışı, diğer kadın örgütlerinin de benzer tepkiler vermesinin önünü açmış durumda. Sosyal medya ve sivil toplum kanallarında, hutbede kullanılan ifadelere yönelik sert eleştiriler artarken, Diyanet’in sessizliği dikkat çekiyor. Bu suskunluk, kurumsal bir öz eleştiri yerine, baskıcı söylemin sürdürülmesi niyetine mi işaret ediyor?
Diyanet’in son hutbesi yalnızca bir dini açıklama olmanın ötesine geçmiş, anayasal düzene meydan okuyan bir söyleme dönüşmüştür. Kadınların, gençlerin ve bireylerin özgürlük alanlarını “günah” ve “ahlaksızlık” gibi terimlerle daraltmak, yalnızca dini değil, toplumu da zehirleyen bir yaklaşımdır.
Bu tür açıklamalar, kadın cinayetlerinden genç intiharlarına kadar uzanan toplumsal yıkım zincirinin ideolojik zeminini beslemektedir. Laik devlet düzeni ve kadın hakları, yalnızca sivil toplumun değil, tüm toplumun ortak değeridir. Diyanet’in kamu adına konuşma hakkı, anayasal sınırlarla ve toplumsal sorumlulukla çerçevelenmelidir.
Kadınların itirazı, sadece bir hutbeye değil, geleceğin nasıl şekilleneceğine dairdir.