Bir devrin sesi daha sustu.
Bir vicdan, bir kahkaha, bir isyan artık aramızda değil.
Sırrı Süreyya Önder, ardında yıllarca anlatılacak bir ömür bırakarak 3 Mayıs 2025 günü İstanbul’da hayata veda etti.
O, yalnızca bir siyasetçi ya da yönetmen değildi.
O, bu toprakların vicdan arayışının adlarından biriydi.
Kimi zaman bir film repliğinde, kimi zaman Meclis kürsüsünde, bazen de bir meydanın ortasında ağzından çıkan tek cümleyle milyonların duygusunu özetleyebilen bir ruhtu.
Çocukluktan Cezaevine, Karşı Duruştan Umuda
1962 yazında Adıyaman’da, yoksulluğun ve politikanın iç içe geçtiği bir evde doğdu. Babası Türkiye İşçi Partisi’nin kurucularındandı. Önder’in politik kaderi ise çocuk yaşta yazıldı. Henüz sekizinde babasını kaybetti. Yoksulluğun yükü omuzlarına erken çöktü. Fotoğrafçı çıraklığından sıtma mücadelesine, lastik tamirciliğinden tımarhane gibi cezaevlerine kadar türlü hayat duraklarında pişti. Gençliğinde, Maraş Katliamı’na karşı çıktığı için tutuklandı. Ankara’ya, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne adım attığında hayatını değiştirecek fırtına çoktan yakındaydı: 12 Eylül. Yıllarca süren tutukluluk, işkenceler, açlık grevleriyle örülü bir hayatın içinden geçti.
Karanlığa Mizah, Zalimliğe Kahkaha
Ama o, yaşadıklarına rağmen asık suratlı bir adam olmadı.
Kederiyle mizahı harmanladı, öfkesini şiir gibi sundu.
2006’da çektiği Beynelmilel filmiyle 1980 darbesinin gölgesinde bir halkın gülerek direnişini anlattı. Hem güldürdü hem düşündürdü. Yalnızca kameranın arkasında değil, kaleminin ucunda da aynı duygu vardı. BirGün, Radikal ve Özgür Gündem’de yazdığı yazılarla vicdanın nabzını tuttu.
Meclis Kürsüsünde Bir Halk Şairi
2011’de siyasete adım attığında, halk zaten onu tanıyordu. O, partiler üstü bir figürdü.
Gezi Direnişi’nde TOMA’ların önüne siper olan beden yalnızca bir siyasetçi değildi — o, halkın yüzüydü.
O, barış heyetinin parçasıydı. Dolmabahçe Mutabakatı’nı kamuoyuna duyururken gözlerinin içindeki umut, başka hiçbir yerde yoktu.
Ancak bu umut ona ağır bedeller de ödetti. 2018’de cezaevine girdi. 2019’da Anayasa Mahkemesi “ifade özgürlüğü ihlal edildi” dediğinde yeniden özgürlüğüne kavuştu.
2021’de hakkında açılan kapatma davası ise onun ne kadar tehlikeli bulunduğunun değil, ne kadar doğru yerde durduğunun kanıtıydı.
Kalbi Dayanmadı, Ama Sözleri Yaşayacak
15 Nisan 2025’te kalbi onu yarı yolda bıraktı. Hastaneye getirildiğinde nabzı yoktu. Aort damarındaki yırtık, yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgiyi kalınlaştırmıştı. 12 saatlik bir ameliyatla hayata tutunmaya çalıştı. Ama bedenin sınırları vardı. Ruhunun sığmadığı bir bedendi belki de.
3 Mayıs’ta, sabah olmadan çok önce sonsuzluğa uğurlandı.
Geriye Kalan
Artık ne Meclis’te onu görebileceğiz, ne de bir senaryo sayfasında adını.
Ama bir halkın belleğinde, bir halkın kahkahasında, direnişinde, sokaklarında adı yankılanmaya devam edecek.
DEM Parti’nin açıklamasında denildiği gibi:
“Onun canı pahasına sürdürdüğü barış mücadelesini başarıya ulaştırmak, anısına bağlılığın gereğidir.”
Sırrı Süreyya Önder, bir hayata kaç ömür sığdırılır sorusunun cevabıydı.
Şimdi bir kuşağın ağzında onun sözleriyle uğurlanıyor:
“Bir gün gelir, hepimiz bir filmde oynarız. Ama bazıları, o filmde gerçekten yaşar.”
Hoşça kal Sırrı Süreyya Önder.
Sen o filmi gerçekten yaşayanlardandın.
- Evren Neden Var? Madde ve Antimadde Üzerine Yeni Araştırmalar - 24 Mayıs 2025
- Furkan Karabay’ın Tutukluluğuna Yapılan İtiraz Reddedildi - 24 Mayıs 2025
- Cumartesi Anneleri 1052. Hafta Eyleminde Örhan Ailesi İçin Adalet Talep Etti - 24 Mayıs 2025