Cumartesi Anneleri, Kerevan İrmez Nerede?

Cumartesi Anneleri/İnsanları, Galatasaray Meydanı’ndaki 654. haftalarında, 19 Ekim 1995’te Silopi’de gözaltına alınarak kaybedilen Kerevan İrmez’in akıbeti sordu.

Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 654’üncü kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Bu hafta 19 Ekim 1995’te Silopi’de gözaltına alınarak kaybedilen Kerevan İrmez‘in akıbeti soruldu.

Otura eylemine kayıp yanlarının yanı sıra Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ile CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve çok sayıda kişi katıldı.

Tanrıkulu: Mezarlarımız ortak değil

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Galatasaray Meydanı’nda kısa bir konuşma yaptı:

“Elimde Fikri Özgen’in fotoğrafı. Tek isteğim Dilşah Anne’nin ölmeden Fikri Amca’nın kemiklerine kavuşmasıdır” dedi.

Mezar üzerinden nefret söylemlerinin yaygınlaştığını belirten Tanrıkulu, “Mezarlarımız ortak değil. Ne yazık ki adalet nefret suçu işleyenler için çabuk işliyor. Biz burada vicdan meydanında hesap sormaya devam edeceğiz” dedi.

Mikail Kırbayır: Katlettiniz ama öldüremediniz!

Gözaltında 8 Ekim 1980’de kaybedilen Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır ise, kardeşi Kırbayır’ın kaybedilme sürecini anlattı. Kırbayır, kaybedenlere seslenerek, “Cemil’in ölüsüne ne yaptınız?” diye sordu.

“Cemil’i katlettiniz ama öldüremediniz. Benim de 28 yaşımı, 29 yaşına çıkaramadınız. Çünkü biz kayıp yakınları ömrümüzün kalanını onların yaşaması ve yaşatılmasına adadık.”

Hanım Tosun: Yeter OHAL kalksın

19 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun da, devlet yetkililerinin sağır ve dilsizi oynadığını belirterek, “OHAL’in kalkmasını istiyoruz. OHAL’i getirenler ‘Ortada ne zararı var’ diyorlar. Onların gözleri görmüyor olabilir ama benim gözlerim görüyor. Yolun ortasında insanları çırılçıplak katlediyorlar. Yeter OHAL kalksın. Faili meçhul değil faili devlettir” dedi.

Kızı Zozan İrmez’in mektubu

Daha sonra İrmez’in kızı Zozan İrmez’in gönderdiği mektup okundu.

İrmez, babası kaybedildiğinde en büyüğü 12 en küçüğü kundakta 8 kardeş olduklarını belirterek, şunları belirtti:

“Ben 9 yaşındaydım. Duygularımı, düşüncelerimi, yaşadığımız o travmayı nasıl anlatacağımı, nereden başlayacağımı bilmiyorum. 1990’lı yıllar… O yıllar ki binlerce anne babanın kabusu, karanlığı olan, binlerce çocuğun hayallerini çalan ve binlerce eşi bu acımasız, adaletsiz hayatla tek başına mücadele etmek zorunda bırakan yıllardı.

“Anlatılmaz, anlatılamaz yaşanılan duyguların çekilen özlemlerin ve yarım kalmış hayallerin hangi biri anlatılabilir ki? Baba… Ne kadar güzel bir hitap ne kadar değerli bir kelime. Yazık ki bu sözcüğü kullanmaktan mahrum bırakıldık. Baba kelimesi ne de çok ağır geliyor kulağımıza. Babasız kaldıktan sonra nerede ne durumda olduğunu bilmediğimiz, hasretiyle yandığımız babamız, birlikte yaşayamadığımız babamız, hala seni bekliyoruz biliyor musun?

“Umutlarımız tükenmedi hâlâ. Bir gün çıkıp gelecek ya da her hangi bir sokakta dolaşırken yanımdan geçecek ve o beni tanımazsa bile ben onu tanıyabileceğim diyorum. Ya da yanılıyor muyum bilmiyorum. Kör karanlık bir kuyuda mısın, orada öylece ölüme mi terk edildin, ne tür işkenceler yapıldı, kaç kurşun sıkıldı o tertemiz bedenine?

“Evet bunları düşünüyorum daha kötü şeyler de düşünüyorum ama anlatamıyorum. Bunları düşünürken içimdeki sesiz çığlıklar kulak zarımı patlatıyor. Sana bunu yapanları da düşünüyorum aynı zamanda. Onlar da evladını, babasını, eşini kaybettiklerinde bu duyguyu yaşayabiliyorlar mı acaba. Vicdanları sızlıyor mu geceleri rahat uyuyabiliyorlar mı? Zannetmiyorum baba. İnsani duygular taşıyan böyle bir vahşeti yapamaz sana ve senin gibi suçsuz insanlara. Dedim ya baba daha yazacak çok şey var. Biz çocukların bu dünyadaki en değerli varlıkları anne ve babalarıdır. Biz babasız yaşamanın ne kadar acı ve ne kadar zor olduğunu biliyoruz yaşadık ve hala yaşıyoruz. Allah bu acıları kimseye yaşatmasın.”

Taşkaya: Demokratik bir toplumda yaşama talebimizi sahiplenelim

Basın açıklamasını Cumartesi İnsanlarından Serpil Taşkaya yaptı. Devletin, iç hukukunda etkin soruşturma için gerekli olan şartları oluşturma yükümlülüğünü yerine getirmesi çağrısında bulunan Taşkaya, “Yargıya, devletin keyfi müdahalelerine karşı bireyi koruma görevini yerine getirme, gözaltında kayıp fiillerinde adaletin sağlanmasına yönelik hukuki adımları derhal atma çağrısında bulunuyoruz” dedi. Taşkaya, ayrıca topluma da seslenerek, “Yaşam hakkımızın korunduğu etkili bir hukuk düzeninde ve demokratik bir toplumda yaşama talebimizi sahiplenelim “dedi ve Kerevan İrmez7in nasıl kaybedildiğini anlattı:

Kerevan İrmez hikayesi

35 yaşındaki Kerevan İrmez ailesi ile birlikte Şırnak’ta yaşıyordu. Sahibi olduğu kamyonlarla nakliye işi yapıyordu. Şırnak’ta defalarca gözaltına alındı, ağır işkence gördü. Ailesine son gözaltına alındığında kendisine ‘Bir daha gözaltına alınırsan bu senin sonun olacak’ denildiğini söyledi. Bir arkadaşına da gözaltındayken Şırnak Emniyet Müdürü’nün kendisini Şırnak’ı terketmesi aksi halde sonunun iyi olmayacağı yönünde tehdit ettiğini söyledi. Bunun üzerine Kerevan İrmez ailesi ile birlikte Silopi’ye taşındı.

19 Ekim 1995 tarihinde, gece saat 23.00 civarında İrmez Ailesi’nin Silopi’deki evine askeri kamuflaj giysili, çoğu kar maskeli, silahlı kişilerce baskın yapıldı. Yatak kıyafeti ile gözaltına alınan Kerevan İrmez panzere bindirilerek götürüldü. Panzerin yanında zırhlı bir askeri araç ve bir Beyaz Toros da bulunuyordu. Sabah olunca Emine İrmez savcılığa, emniyet müdürlüğüne ve tümen komutanlığına giderek eşini evden götürenler hakkında şikayet dilekçesi verdi ve eşinin akıbetinin araştırılmasını talep etti. Yetkililer Emine İrmez’e eşinin güvenlik güçlerince gözaltına alınmadığını, onu götürenlerin örgüt üyeleri olabileceğini söyledi. Emine İrmez, ‘Eşimi götürenler askeri araçla geldiler ve onu askeri araçla götürdüler. Eşimi götürenlerden yüzleri maskeli olmayanları teşhis edebilirim’ diye itiraz etti ama sonuç değişmedi. Kerevan İrmez’in Silopi’ye bağlı Görümlü (Bespin) köyünde bulunan Jandarma Karakol’unda görüldüğüne dair aileye bilgi veren kişiler, resmi olarak tanıklık yapmaya korktular.

Ailenin ısrarla aramayı sürdürmesi üzerine tümen komutanlığındaki bir yetkili ‘Onun adını bir daha ağzınıza almayın, yoksa siz de zarar görürsünüz’ diye tehdit etti. Kerevan İrmez’den bir daha haber alınamadı. Olaydan haberdar olan resmi makamlar ailenin herhangi bir şikayetini veya soruşturmaya dahil olmalarını beklemeksizin derhal harekete geçme görevini yerine getirmedi.

22 yıl boyunca devletin yetkili makamları tarafından Kerevan İrmez’in akıbetini açığa çıkartacak inceleme ve araştırmalar yapılmadı.