Çocuk İstismarı 

“Bütün canlılar özgür olana kadar, yani kötü muameleden, aşağılanmadan, sömürüden, kirlenmeden ve ticarileşmeden kurtulana kadar, hiçbir canlı özgür olmayacak”

Carol J. Adams*

 

Kapsam

1999 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) çocuk istismarını, “çocuğun hayatına, sağlığına, gelişimine, güven, sorumluluk ve becerilerle ilgili genel değerlerine zarar vermek” şeklinde tanımlamıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu çatı kavramı, çocuğa reva görülen fiziksel, duygusal, ekonomik şiddetin ve ihmalin neden olduğu tüm hasarları kapsar. Bu hasarlar, çocuğa uygulanan sömürünün tüm biçimlerini oluşturmaktadır. İstismar, 18 yaşın altındaki çocukların gelişimlerini zedeleyen ve onarılması güç her türlü eylemi kapsamaktadır

Bir davranışın istismar olarak değerlendirilmesi için fail ile mağdur arasında yaş ve güç farkının olması gerekir. Mağdur her zaman yaş ve güç bakımından dezavantajlıdır. Cinsel istismar, çoğu zaman kolay kolay dile getirilmeyen cinayet kadar ağır bir saldırıdır. İstismarın; aile yapısı, gelenek ve görenekler ile ahlaki ve kültürel yapıyla ilgili ciddi bir toplumsal sorun olduğu, üstesinden gelmesi zor formları içinde barındırdığı bilinmektedir. Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde çocuklara yönelik bu tür eylemlerin tasvip edilmemesi, failin linç edilmesi, saldırıya uğraması, mağdurun ve ailesinin teşhir edilmesi korkusuyla vakıaların büyük çoğunluğu gizliliğini koruyor. 

İstismarın bir olgu olarak 1970’lerin başında ele alındığını görüyoruz. 1970’lerin ikinci yarısında ABD’de artan vakıalarla birlikte, çocuk istismarı bir sorun olarak görülmeye başlanmıştır. Aynı tarihlerde İngiltere ve Kanada’da da benzeri olaylarla ilgili basına yansıyan haberlerde bu olgunun önemli bir sorun olarak ortaya çıktığına tanıklık ediyoruz. 1980’li yıllarda Doğu Akdeniz Havzası’ndan başlayarak Afrika, Asya ve Uzakdoğu ülkeleri içine alan çocuk istismarı, dünya çapında önemli toplumsal bir sorun haline gelmiştir. 

20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesine göre 18 yaşını tamamlamamış her birey çocuk sayılır. Çocuğu tanımlamak için ilk koşul, çocuğun 18 yaşını tamamlamamış olmasıdır. İkinci koşul da daha erken ergenlik çağına ulaştığı fiziksel aktivitelerle -reşit olduğu- gözlense bile 18 yaşını tamamlamamışsa çocuk sayılır. Gerek Arap coğrafyasında, gerek erken olgunluk belirtilerini gösteren ekvatoral kuşakta yer alan ülkelerde ve gerekse Türkiye’de 18 yaşını hatırlatmamın nedeni, Birleşmiş Milletler’in çocuğu tanımlamasındaki 18 yaş sınırıdır. Yaş sınırını tamamlamamış çocuklarda “rızası vardır” gerekçesini gösteren hukuk normları ve bu normların bağlayıcılığı da başlı başına bir utançtır. Türkiye ve bazı İslam ülkelerin kanunlarında 12 yaş sınırındaki kız çocukları için “rızası vardır” gerekçesinin kanun maddesi olarak anılması bile bir insanlık suçu ve hukuk cinayetidir.

Dünyada her yıl yaklaşık 40 milyon çocuğun istismara maruz kaldığı tahmin edilmektedir. ABD, İngiltere, Rusya, Hindistan, Türkiye gibi ülkelerde ciddi sayıda vakıalar yaşanmaktadır. Dünya genelinde her yıl milyonlarca çocuk fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik olmak üzere farklı türden istismara uğramaktadır. UNICEF, 1 Kasım 2017 tarihinde dünyada 1 ile 19 yaş aralığında yaklaşık 15 milyon kız çocuğun -yaşamlarının bir noktasında- cinsel ilişkiye ya da başka cinsel eylemlere zorlandığını rapor etmiştir.

Ortadoğu, Afrika, Asya ve diğer bazı bölgeleri içine alan dünyanın birçok ülkesinde meydana gelen çatışmalar ve terör sonucu ortaya çıkan göç olayları nedeniyle 400 milyon civarında çocuk, kimsesiz duruma düşmüştür. Suriye’de meydana gelen kirli savaş sonrasında 500.000’e yakın çocuğun 6.000’i yanlarında refakatçı olmadığı halde Yunanistan’dan Avrupa ülkelerine geçmiştir. Çocukları bekleyen en büyük tehlike, cinsel istismar, şiddet, insan kaçakçılığı ve organ ticaretidir. 2015 yılı itibariyle Avrupa ülkelerine sığınma başvurusu yapan çocuklardan 96.500’ü kayıptır. 

Toplumun önemli bölümünün olup bitenleri umursamaması ise ayrı bir insanlık ayıbıdır. Ünlü Polonyalı Psikolog ve çocuk istismarı üzerinde yaptığı çalışmalarla kendisinden söz ettiren Alice Miller’in meşhur bir sözü vardır. “Sorunlarını başkalarına ihale eden insanlar gerçeklerin ispatını görmezden gelirler. Gerçeklikle ilgilenmezler. Böylece huzurlu olacaklarını sanırlar. İyiliği tanrıya, kötülüğü ya da çocuklarının doğuştan yaramazlığını şeytana bağlarlar. Bu insanlar ayrıca kaderde yazılı olanın disiplin ve şiddete başvurarak değişebileceğine inanırlar.” 

Türkiye ve benzeri geri kalmış, bağımlı ülkelerde çocuklara uygulanan şiddetin meşru gösterilmesinin nedenlerinden biri de Alice Miller’in, “kötülüğü, kanıtlanmış ve çocukluğumuza ait gerçekleri inkâr etmekten” vazgeçmekle mümkün olabileceğine ilişkin sözü, çarpıklığın tüm boyutlarını gösteriyor. Ünlü düşünür, çocuğa uygulanan şiddetin toplum tarafından meşru gösterildiğini, inançla olan bağlantısının nasıl zihinlere işlendiğini açıklıyor.

Çocuk istismarını, ekonomik, fiziksel, duygusal, cinsel ve ihmal olarak sınıflandırabiliriz. Üzerinde durmak istediğimiz cinsel istismardır. Bu nedenle çocuk istismarının, yozlaşmış kapitalist üretim ilişkilerinde geçirdiği merhaleyi pratikleriyle birlikte kısaca anlatmaya çalışacağız.

İstismar, çocuğun cinsel gelişimini tamamlamamış olmasıyla birlikte ayırt etme yeteneğine kavuşmamış olması, dezavantajlı konumda olması türü nedenlerle uzun dönemde ağır travmalar yaşamasına neden olmaktadır. İstismar, engellenmesi gereken önemli bir toplumsal sorundur. Aksi halde toplumda onarılması güç hasarlara ve giderek çürümeye neden olabilecek formları beraberinde getirebilir.

Risk Faktörleri ve Etkileri

Çocuğa yönelik risk faktörlerini “toplumsal, bireysel, ailesel ve çocukla ilgili” faktörler olarak sıralayabiliriz [1]. 

Toplumsal risk faktörlerine baktığımız zaman karşımıza toplumsal yapıyla ilgili ekonomik ve sosyal faktörler çıkıyor. Risk faktörlerinin sadece konu başlıklarından söz edeceğiz. Toplumsal risk faktörleri arasında en önemlisi yoksulluktur. Kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu günümüzde milli gelirin toplumun tüm kesimlerinde adilane dağıtılmadığı, yoksulun çok yoksul, zenginin çok daha fazla zengin olduğu bir model karşımıza çıkıyor. Kapitalist sistemin hırsızlar rejimi olması itibariyle düzen içindeki dengesizlikler de devam edecektir. Tacize uğrayan çocuklar üzerinde bugüne dek ekonomik yönden bir çalışma yapılmamıştır. Ancak biliyoruz ki tacizde mağdur olan hep yoksul aile çocuklarıdır. Yoksulluk, tacizde bir risk faktörüdür. Çocuğu koruyan yasaların olmayışı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, savaşlar, terör olayları, göçler, eğitimsizlik toplumsal risk faktörünü oluşturuyor. Yine bu sistem içinde yüksek suç oranları göze çarpıyor. Gelir dağılımının adil olmadığı, herkesin eşit pay almadığı durumlarda suç oranları da yüksek olacaktır. Türkiye’de yüksek suç oranının en büyük müsebbibi gelir dağılımındaki uçurumdur. Yoksul aile çocukları, çocuk yaşta okullarını terk ederek ailelerine ekonomik katkı sağlamak için çalışmak zorundadır. Okumayan toplumlarda suç oranının yüksek olması, gelir dağılımından ayrı düşünülemez. Bunun gibi işsizlik oranının yüksek olması, çocuk istismarında bir toplumsal faktördür. 

İstismarın çocukla ilgili faktörleri toplumsal faktörler kadar fazla olmamakla birlikte, bunlar zihinsel ve fiziksel engelliler, doğumda ağırlığı düşük olan çocuklar, erken doğumlar, hiperaktifler, huysuz çocuklar, arkadaş ve çevre faktörleri, ihmal, annesinden uzun süre ayrı kalan çocuklar da istismarda bir risk faktörünü oluşturuyor.

Ailesel faktörler de kökenini toplumsal faktörlerden alan ayrıntıları içlerinde taşımaktadır. Bunlar: Fiziksel ve duygusal rahatsızlıklar, istenmeyen gebelik, çocukluğunda üvey ebeveyn durumunu yaşamış olanlar, genç yasta evlilik, kalabalık aileler, istenmeyen doğumlar, istenmeyen cinsiyet, boşanmalar, aile içi şiddet, kronik hastalıklar, üvey evlatlar, ailede alkol ve uyuşturucu tüketimi vb. uzayıp giden faktörlerdir. Tüm bunların müsebbibi, kapitalist üretim ilişkileridir. Çocuk istismarı da diğer formlar gibi sınıfsal karakterini ön plana çıkarıyor.

Çocukların davranış bozukluğunu gösterdiği durumlar ele alındığında uyku sorunları, kâbuslar görme, karanlıktan ve tek başına kalmaktan korkma, uyku düzensizliği ve güçlüğü türü semptomlar gösterebilir. Tüm bu anlatılanlar pedagogların, psikologların, hukukçuların ve çocuk uzmanlarının ortak görüşleridir.

Tüm bu sayılanlar bir araya getirildiği zaman karşımıza üretim ilişkilerinin niteliği çıkmaktadır. Toplumsal risk gruplarının, aile ile ilgili ekonomik, sosyal ve kültürel problemler, çevresel faktörler türü ilişkiler, kapitalist üretim sisteminin getirdiği ve üstesinden çıkılması zor olan ve çocuğun sağlıklı gelişimini engelleyen sorunlardır.

Çocuk istismarı, farklı disiplinlerin çalışma alanına giren kapsamlı ve bir o kadar da ciddi sonuçlar doğuran toplumsal bir sorundur. Mağdurla ilgili suçluların yakalanıp, hak ettikleri cezayla cezalandırılmaları tek başına halledilecek bir sorun değildir. Çocuğu fiziksel, duygusal, psikolojik ve sosyal alanlarda çökerten ve belki de izleri ömür boyu sürecek ve onu bedbaht kılacak, yaşamını cehenneme çevirecek ve kâbuslar yaşatacak sorun bireysel değil, toplumsaldır. İstismar olaylarının ciddi sakatlıklara, yaralanmalara hatta ölümlere sebebiyet vermesi nedeniyle hukuki, tıbbi, ahlaki, psikolojik, sosyal türü farklı disiplinlerin çalışma alanına giren sorunların çözümü oldukça meşakkatlidir. Bu sorunlar belki kısa süre için herhangi bir çözüme kavuşuyor gibi bir izlenim bırakabilir, ancak bununla da bitmez, müteakip dönemlerde tekrarlayacak taciz olayları kaçınılmaz olacaktır. Sorunun temelinde üretim ilişkilerinin yattığı unutulmamalıdır.

Cinsel istismara uğrayan çocukların çoğunda kalıcı travmalar gözlenmiştir. Araştırma gruplarının çalışmaları takdirle karşılanacak düzeydedir. Bu çalışmalarda çoğunlukla travma sonrası stres bozuklukları, depresyonlar, eğitimdeki başarının düşmesi, ileri yaşlarda madde bağımlılığı, intihar girişimi gibi davranışlar üzerinde etkilerin olduğu görülmüştür. Bu etkiler çoğunlukla kısa ve zaman zaman uzun vadede kendisini gösterebiliyor. Bunlar fiziksel, psikolojik, algılama, kavrama, dikkat eksikliği, öğrenme bozuklukları, nörolojik vb. rahatsızlıklar türü ciddi sorunlarıdır.

Uzmanların araştırma sonuçlarına göre fiziksel istismarın etkileri arasında, bedensel istismara uğrayan çocukların, istismara uğramayan çocuklara göre erişkinlere, arkadaşlarına ve aile bireylerine karşı daha saldırgan tutum sergilediği gözlenmiştir. Dolayısıyla aynı yaş grubu içindekilerle arkadaşlık ilişkilerini kuramama, güvensizlik, öfke, otoriteye karşı itaat gibi sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır. 

Duygusal istismar ve ihmal ile ilgili bilgileri daha önceki yazılarımızda ayrıntılarıyla açıklamaya çalışmıştık. Bunlar çoğunlukla korku, öfke, utanç, suçluluk düşmanlık, kin gütme şeklinde ortaya çıkıyor. Çocuklarda uzun yıllar boyunca kâbuslar, depresyonlar, içine kapanma, saldırganlık türü davranışlar şeklinde görülebiliyor. 

Cinsel istismarın uzun dönemde bıraktığı etkilere gelince; çocuk ileri yaşlarda da çocukluk çağında yaşadığı istismarın etkisinden kurtulamamaktadır. Uzmanların ortak görüşü; uyuşturucu, alkol kullanımı, güvensizlik, soyutlandığını düşünme, cinsel tiksinme, sosyal statü sorunları, suça bulaşma, karşı cinsle ilişkiler ve sorunlar, evlilik sorunları, mağduriyeti tekrar yaşama kâbusu, iş yaşamında başarısızlık türü kısır döngüler içinde sıkışmış olarak hissetme türü yıkıcı sorunlardır.

Dünyada çocuk istismarı

Dünya Sağlık Örgütü, 2014 yılında her 5 kadından biri ve her 13 erkekten biri çocukluğunda cinsel istismara maruz kaldığını rapor etmiştir. Diğer bir deyişle, dünya genelinde % 20 kadın ve % 5-10 erkek, çocukluk çağında cinsel istismara uğramıştır. Amerika’da her yıl ortalama 1 milyon 250 binden fazla çocuk cinsel istismara maruz kalıyor.  İstismar türlerine gelince: Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) 2017 verilerine göre çocukların % 25’i ihmal edilen bir hayat yaşadıklarını, % 45’i fiziksel istismara uğradıkları beyan etmişlerdir. Babaları tarafından % 23’ü fiziksel şiddet uyguladığını, % 74’ü de duygusal istismara maruz bıraktıkları belirtilmiştir. [2]  Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 yılı araştırmasında, dünya genelinde çocukların % 23’ünün fiziksel istismara; % 18’i kız ve % 8’i erkek çocuk olmak üzere toplamda % 26’sının cinsel istismara; % 36’sının duygusal istismara maruz kaldığını; % 16’sında ise ihmal nedeninin arandığını rapor etmiştir. Belirtilen bu oranlarda karanlık sayılar dikkate alınmamıştır (Karanlık sayılar, kayıt altına alınmayan, resmî istatistiklerin dışında kalan suçluluğu ifade etmektedir). Çocuk pornosu ve medyada cinsel figür amaçlı kullanılanların yanı sıra çocuk işçiler de bu rakamlara dâhil değildir. [3] Geçtiğimiz yıllarda raporlara intikal eden bazı vakıalardan öne çıkanlar aşağıya alınmıştır.

  • Nüfusu 8,5 milyon olan İsviçre’de her yıl 11.000 çocuk cinsel istismar mağduru olmaktadır. 
  • İsveç’te kız çocuklarının cinsel istismara maruz bırakılma oran % 13,9’dur. Bu oran Danimarka’da % 15,8; İspanya’da % 19’ dur. Erkek çocuklarda İsveç’te % 15,2; Danimarka’da  % 6,7; İspanya’da % 15,5’tir.Ülkemizde bu verili bilgiler, güvenirliği tartışma konusu olan TÜİK tarafından yayınlanmaktadır.
  • Almanya’da çeşitli yaş gruplarında her 7 kişiden biri cinsel istismara uğruyor. 
  • İngiltere’de saatte ortalama 11 kişi tecavüze uğruyor. Galler’de her yıl yaklaşık 85 bin kadın ve 12 bin erkek tecavüze uğruyor. Tecavüz kurbanlarının % 25’i engelli…
  • Avustralya hükümetinin 2017 yılı itibariyle yaptığı açıklamada her yıl 50.000 çocuğun cinsel istismar mağduru olduğu belirtilmiştir. 
  • Geçmiş yıllarda İtalya’da 300 rahibin istismarla suçlandığı, ancak bunların 140’ı hakkında soruşturma açıldığı biliniyor. 
  • Rusya’da çocukların % 78,5’i hayatlarında bir kez tacize uğradığını raporlardan öğreniyoruz.
  • Hindistan hükümetinin Ulusal Suç Kayıt Bürosu 2017 Raporu’nda her 15 dakikada 1 çocuğun cinsel tacize maruz kaldığı belirtilmiştir.
  • Afganistan’da her yıl 18.000’in üzerinde çocuk istismarı olayı yaşanıyor. 
  • Zimbabwe’de her yıl 30.000 çocuk, istismara maruz kalıyor.
  • Amerika Birleşik Devletleri Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezlerinin yayımladığı rapora göre, ülkede 2017’de yaklaşık 674 bin çocuk istismarı ve ihmali vakası tespit edildi. Raporda 1.720 çocuğun istismar ve ihmal nedeniyle öldüğü rapor edilmiştir. Gerek Avrupa ülkelerinde olsun, gerekse ABD’de çocuk istismarı olayları gizli kalmamaktadır.
  • 2018 tarihinde Japonya’da 80.104 çocuğun tacize uğradığı polis raporlarında belirtilmiştir. [4]
  • Türkiye’de 2015 yılında TÜİK verilerine göre 122.000 çocuk istismar mağduru olmuştur. [5] Tacize uğrayan çocukların % 18,5’i 11 yaş ve altındadır (gizli kalanlar hariç).
  • Adalet Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre yılda ortalama 17.000 istismar davası açılmış. Bu davaların % 45’i mahkûmiyetle, % 55’i ise tahliye ile sonuçlanmıştır.
  • Adalet Bakanlığı’nın resmi verilerine göre 2016 yılında 29.504 kadının cinsel istismar olayından şikâyetçi olduğu bildirilmiştir. Bunların sadece yarısı hakkında dava açıldı. Dava açılanların ancak 5.843’ü hakkında çeşitli cezalar verildi. İstismara konu 23.658 davadan hiçbir sonuç alınamadı. Şüpheliler bir gün bile ceza almadı. 
  • 2015 tarihi itibariyle taciz ve tecavüze uğrayan 31.337 kız çocuğu tacizcisi ile evlendirilmiştir.
  • Yine Adalet Bakanlığı, 10 yılda en az 3 katı kadar çocuk istismarı olduğunu bildirmiştir. 
  • Türkiye’deki Adliyelerde 4 tecavüz vakasından 1’i çocuklarla ilgilidir.
  • Türkiye’de her 3 çocuktan 1’i istismar ile karşı karşıya kalmaktadır.
  • 2019 itibariyle Türkiye’de çocuklara yönelik cinsel istismarın % 40,5’i birden fazla tekrarlanmıştır. Vakıalarda psikolojik bozukluk görülme oranı % 63,22’dir. [6]
  • Türkiye’de 2014 yılında 40.000 kişiye taciz davası açıldı.
  • Dünya’da her 5 çocuktan 2’si istismara uğramaktadır.
  • Avrupa’da her 5 çocuktan 1’i cinsel istismara maruz kalmaktadır. 
  • Türkiye’de tecavüz olaylarının % 5’i ortaya çıkarılırken, % 95’i gizlenmektedir. 
  • Türkiye’de istismarın % 66’sı akraba, komşu gibi tanıdık kişiler tarafından yapılmaktadır. [7]
  • Dünyada çocuk istismarı % 1 ila % 10 arasında değişirken, Türkiye’de bu oran % 10 ila % 53 arasındadır. [8]
  • Türkiye’de istismara uğrayan çocuk oranı % 33’tür. Diğer bir deyişle her 3 çocuktan 1’i istismara uğramaktadır (adliye ve polise intikal etmeyen olaylar hariç). Bunun yüzde kaçı cinsel istismar olduğu hakkında kesin bir oran verilmemektedir. [9]

Türkiye’de Çocuk İstismarı

Türkiye’nin nüfusuna oranla dünya ülkeleri arasında en fazla istismar olayının rastlandığı 3 ülkeden biri olması, toplumsal zihniyet yapısı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, siyasal yapı, din ve diyanet ile cemaat ve tarikat faktörleri, üretim ilişkileri, ataerkil yapılar vb. nedenlerle istismara sık rastlanan ve üst yapı kurumlarınca meşru gösterilmeye çalışılan bir şiddet türüdür.

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 2018 raporuna göre Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işlenmiştir. İHD’ye göre, Türkiye, çocuğun cinsel istismarında dünya listesinde 3. sırada yer almıştır (polise ve adliyeye intikal eden kayıtlara göre). [10] 

Faillerin % 96’sı 30 yaşları civarında olup, % 75- 90’ı mağdur çocuklar tarafından tanınan kişilerdir. [11] Cinsel istismar konusu ailenin namus ve şerefinin halk deyimiyle pazara çıkmasın diye çoğu kez gizli tutulmakta, polise ya da adliyeye intikal ettirilmemektedir. Öte yandan istismarcının tanıdık olduğu durumlarda da istismar olayı mağdur ile fail arasında bir sır olarak kalabiliyor. Hele çocuğun istismarcısı ile evlendirmeye zorlanması trajedisi ile aile için istismarlar (ensest), sanırım başlı başına makale konusunu olacak ciddi toplumsal sorunlardır. İstismara konu olaylarda mağdurun yaş durumu dikkate alındığında belli yaş gruplarında ailenin haberi olmayabiliyor. 

Siyasal İslam’ın içinde hapsolmuş Diyanet İşleri’nin verdiği birbirinden tuhaf ve bir o kadar da tahrik edici fetvalar, istismarı körüklemekten başka işe yaramamaktadır.  Diyanet’e bağlı fetva sitesi Ocak 2016’da “Bir babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir”, diyerek kendi zihniyet yapısına uygun referanslar gösterme cesaretinde bulunabiliyor. Dolayısıyla Türkiye’de çocuklara uygulanan cinsel istismarın giderek artış göstermesinin nedenlerinden biri de Diyanet İşleri Başkanlığı ve ona bağlı “fetva” veren Din İşleri Yüksek Kurulu’dur. Diğer nedenleri sıralarsak konu fazlasıyla uzayacaktır. Bu nedenle göze çarpanlardan bazılarını gündeme getirmekte fayda vardır. 

  1. Üst yapı kurumu olarak siyasi iktidarın çıkardığı kanunlar faili cesaretlendirmeye yöneliktir. TCK’nın 103. maddesi taciz eylemini topluma karşı işlenen suçlar kategorisinden çıkarıp, bireysel suç kategorisine alması, faili adeta mükâfatlandırmaktadır. Yeni çıkarılan 4. Yargı paketinin 13. maddesi, tacizciyi cezasız bırakmaktadır. 
  2. Tarikatların yürütme erki üzerindeki baskıları sonucu, siyasal iktidarı tarikat liderlerinin yaptıkları insanlık suçunu ve utancını meşru göstermeye mecbur etmiştir. Bu baskı İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline yol açmıştı. Uşşaki Tarikatı liderine verilen 10 yıl 5 aylık hapis cezasının ileriki günlerde kaldırılması, sürpriz sayılmamalıdır.
  3. Diğer bir toplumsal faktör olan yoksulluk istismara neden olan önemli bir unsur olarak yerini koruyor. Yoksulluk faktörü aynı zamanda konut sorununu, sağlık ile ilgili hizmetleri, yetersiz beslenme sorunlarını birlikte getiriyor. 
  4. İstismara yatkın ebeveynlerin bir kısmı çocuk yaşta gördükleri fiziksel şiddet ile cinsel istismarı da kendi üvey çocuklarına uygulama eğiliminde olduklarını raporlarda görüyoruz. Bu tip ebeveynler, çocukluğu çağında ihtiyaçları karşılanmamış, yeteneksiz anne ve babaların ihmaline uğramış bireylerdir. Ailenin yaşadığı çevresel sorunlar, aile içi uyuşturucu ve alkol bağımlılığı da diğer bir nedendir.
  5. Kişilik bozukluğu görülen anne ve babaların çocuklarını istismar ve ihmal etme olasılığı oldukça yüksektir. Ebeveynlerin kişilik ile ilgili sorunluların geçmişi irdelendiğinde yaşadıkları duygusal yoksunluk durumlarını çocuklarına yaşattıkları görülmüştür. Erken doğumlar, çocuğun engelli olması da tacizlerde ayrı bir neden olarak görülmektedir. Bunlar özürlü çocuklar, zekâ geriliği, fiziksel hastalıklar, anomalili çocuklar olarak sıralanabilir.
  6. Hukuk sistemindeki kasıtlar ve arızalar ile istismarı meşru gösterme çabaları, hâkimin keyfi kararları bir başka istismar nedeni olarak görülebilir. Siyasetin emrine girmiş yargı erki, siyasi iktidarın hoşuna gitmeyecek kararları vermek istemeyebilir. Yargıcın vereceği hukuk dışı ve keyfi kararlar, istismara uğrayan çocuklar için ağır bir bedeldir.
  7. Eğitimsizlik… Toplumsal cinsiyet eğitiminin yetersiz olduğu, hatta hiç olmadığı bilinen bir gerçektir. Cehaletin hâkim olduğu toplumlarda diğer suç oranları gibi çocuğa yönelik suçların yüksek oranlarda seyretmesi olağan dışı karşılanmamalıdır.
  8. Sermaye devletinin gerekli önleyici tedbirler almaması bir yana katili, çıkardığı kanunlarla istismarcıyı, tecavüzcüyü aklamaya kalkışması, bu insanlık suçunu olağan, meşru göstermesi ve adeta faili teşvik etmesi, suç oranlarında ciddi artışa sebep olan etmenlerden biridir. 
  9. Cinsiyet eşitsizliğinin hâkim olduğu toplumlarda kız çocukların ve kadınların insan yerine konulmaması nedeniyle yapılan her türlü muamele mubah sayılmaktadır. Dünyanın birçok yerinde cinsiyetçi ayırım vardır; ancak Doğu Akdeniz Havzasını kapsayan ülkeler kadar değil!.. 
  10. Aile içi şiddet de tek başına bir nedendir. Şiddeti olağan gören medyanın sorumluluğu büyüktür. Bazı medya kalemşorlarının yazdıkları sorumsuzca makalelerle çocukların kendi iç dünyasına çekilmesine, ileride belki de ömür boyu travma yaşamasına neden olmaktadır. İstismara konu çocukların ve ailelerin isimlerinin açıklanmasındaki teşhirci tutumları, insan gibi bir özelliği sahip olmak için çaba göstermemeleri zaten bunu gösteriyor. 
  11. Geleneksel aile yapısının hâkim olduğu toplumlarda çocuğa uygulanan fiziksel şiddet ve cezalar da istismara zemin hazırlayan nedenlerden biridir.
  12. Ve en önemlisi ve belirleyici olanı da kapitalist üretim sistemidir. Cinsiyetçi ayırımın hâkim olduğu toplumlarda aynı işi yapan kadınların ve kız çocukların erkek işçilere göre daha az ücret alması, sigortasız, kötü ve sağlıksız koşullarında çalıştırılmaları, kadını insan yerine koymamaktır. Toplumsal yapının çoğunlukla doğumda kız çocuklarını istemedikleri halde kerhen kabullenmeleri, ileride çocukları bekleyen tehlikenin boyutlarını gösteriyor adeta! Bununla ilgili ayrıntılı bilgileri “Kadına Şiddet”, “Kadın Cinayetleri” ve “Kadın Olmak” adlı makalelerde irdelemeye çalışmıştık. 

Çocuğa uygulanan cinsel istismar çoğu kez gizli kalmaktadır. Bunun da bazı nedenleri vardır. Bu nedenlerden öne çıkanları özetlersek bazı davranış profilleri karşımıza çıkıyor.

  • Çocuk, başının belaya gireceğinden korkabilir,
  • İstismarcı tanıdık ise ele vermek istemeyebilir,
  • İstismarcının tehdidinden korkabilir,
  • Mağdur kendisini suçlu hissedebilir,
  • Yanlış tepkilere neden olabileceğinden çekindiği için gizleyebilir,
  • Cinsel istismarı anlattıkları kişiler tarafından, ayrıca istismara uğramaktan korkabilir,
  • İstismarcı tarafından tehdit edilebilir, ailesinden birinin öldürüleceğinden korkabilir,
  • İstismarın aşağılayıcı, baskılayıcı niteliğinden dolayı utandıkları için eylemi saklayabilir,
  • Sorun yaratacağından korkabilir,
  • Fazla sorulara muhatap olmaktan çekinebilir,
  • Bir daha tekrarlanmayacağını düşünebilir,
  • Herkesin öğreneceğinden korkabilir,
  • Polise ve mahkemeye intikalden korkabilir,
  • Utanç verici bir olaya sebebiyet verdiği için çekinebilir,
  • Ailesi tarafından reddedileceğini düşünebilir,
  • Kötü bir şey yaptığını ve başının belaya gireceğini düşünebilir,
  • Arkadaşları ve çevresi tarafından dışlanabilir korkusuna kapılabilir,
  • Mağdur erkekse, eşcinsellikle itham edilebilir,
  • Ebeveynlerine anlatmaktan korkabilir… 

Türk Ceza Kanunu’nun 103. Maddesi çocuk istismarı ile ilgili düzenlemeleri içeriyor. Bu madde, çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, “8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır,” der. Ancak yaş gruplarına göre cezalar hafifletilir, ağırlaştırılır. Yargıçlarının aynı maddede yer alan ve 11 yaşından büyük çocukların uğradığı taciz için çoğu kez “rızası vardır” gerekçesiyle faillerin istismar suçu ile cezalandırılmadığına tanıklık ettik. 12 yaşında nasıl “rıza” oluyor, bilen yok! Eskiden 15 yaşındaki çocuklar için “rıza” unsuru aranıyordu. AKP döneminde yapılan değişiklikle rıza yaşı 12’ye düşürüldü.

Çocuklar üzerinde yaşam boyu derin izler bırakan istismardan daha zor olanı, her yıl gerek dünya üzerinde ve gerekse ülkemizde artış gösteren, çocuklara hayatı cehenneme çeviren istismarın önüne geçilmemesidir. Kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu ülkelerde sermaye devleti, sömürüyü devam ettirmekle; kapitalistin daha fazla emek sömürüsünü aksaksız yürütmesi için istismarı meşru gösterecek dinamikleri yürürlüğe koymasına izin verdiği aşikârdır. Bu da taciz olaylarını körüklemekte ve giderek vakıaların katlanmasına sebebiyet vermektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine kurulu sermaye devletinin gerek ceza kanunlarında yaptığı değişliklerle, gerekse failler için çıkardığı aflarla olayı meşru gösterdiği gerçeğini bilmeyen yoktur. Örneğin, aralarında Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü’nün, Yüzbaşı ve muhtarın bulunduğu kamusal alanda çalışan 28 kişinin 2002 yılında Mardin, Kızıltepe’de 12 yaşındaki N.Ç. adlı kız çocuğun bedeni üzerinde bulundukları cinsel istismarda “rızası vardır” gerekçesiyle cezasız bırakılması, Yüzbaşı hariç, diğerlerinin işlerine iade edilmesi, bu insanlık utancında siyasal İslam’ı benimsemiş bir siyasi iktidarın utancı, yargı eliyle işlenmiş bir hukuk cinayeti ve insanlık suçu olarak tarihe geçecek türdendir. 2012-2015 yılı Yatılı Kuran Kursu’na devam eden 45 erkek çocuğun -10’un Devlet Hastanesi’nden rapor aldığı- toplu cinsel istismara uğramasının bir başka suçlusunu, yani dönemin Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu’nu “Bir kereden bir şey olmaz” diye konuşturan zihniyetinde aramak gerekir. Bir suç ve utanç yuvası haline gelen Ensar Vakfı’nın aklanması ayrı bir skandaldır. Bunlar tarihin karanlık sayfalarına geçecek utanç belgeleridir. Hele çocuğun cinsel gelişimini tamamlamamış olması, ayırt etme yeteneğinin olmaması, savunmasız ve dezavantajlı konumda olması, yaşamı boyunca ağır bir travma geçireceği gerçeği, geleceğimiz olan çocuklarımızın hafızalarında şimdiden onarılması güç derin izlerin bıraktığı şüphesizdir.

İstismar bir insanlık suçudur, bir insanlık ayıbıdır, toplumsal bir utançtır. İstismar vakıalarına baktığımız zaman çoğunlukla ailesi olmayan, ya da yoksul aileye mensup çocukları görüyoruz. Bu olgu bize çocuk istismarının tıpkı kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinde olduğu gibi sınıfsal bir karaktere sahip olduğunu gösteriyor. 28 kamu görevlisinin Mardin, Kızıltepe’de kimsesiz N.Ç.’ye tecavüzü; Karaman’da Ensar Vakfı’nca faaliyet gösteren Kuran Kursu’nda 45 çocuğun istismar ve tecavüze uğramasında çocukların yoksul ailelerden geldiklerine şahit oluyoruz. Hedef, eğitim düzeyinin düşük kitlelerin yoğun olduğu işçi ve yoksul aile çocuklarıdır. AKP İstanbul milletvekili Şirin Ünal’ın evinde 23 Eylül 2019 tarihinde ölü bulunan Özbek vatandaşı hizmetçi Nadira Kadirova’nın ölümünün aydınlatılmaması, alelacele mezara gömülmesi, sorumlular hakkında herhangi bir işlemin yapılmamış olması; 1998-2018 yılları arasında Muğla, Kayseri, Düzce, Kocaeli, Isparta, Eskişehir, Malatya, Bursa, Gaziantep, Trabzon ve diğer illerde derlenen çocuk istismar vakıaları ile kadın cinayetlerinin istismarcı-iktidar-burjuvazi üçlüsünün pespaye tezgâhının sınıfsal yüzünü sergiliyor.

Cinsel İstismarın Yaşa ve Cinsiyete Göre D ağılımı

2006 yılında yapılan ve üniversite öğrencilerinin çocukluk çağlarında cinsel istismara uğrama sıklığının ele alındığı bir araştırmada, yükseköğretimde bulunan kız çocuklarının % 95,7’sinin çocuklukta cinsel istismara maruz kaldığı [12] ifade edilmiştir.

2018 araştırmaları cinsel istismara uğrayan kızların toplam istismara oranı % 87, erkek çocukların da % 13 olduğunu gösteriyor. 2017 tarihinde tacize uğrayanların yaş grubuna baktığımız zaman da 11 yaş ve altında olanların oranı % 20; 12-14 yaş arası % 25; 15-17 yaş arası çocukların oranı da % 22’dir. Cinsel istismara uğrayanların tamamı medeni ehliyete sahip olmayan çocuklardır. Bu oranlar TÜİK’ten alınmıştır. TÜİK rakamlarına göre 2017 tarihinde 18.601 polise intikal eden istismar olayında çocukların yaş gruplarına göre 11 yaş ve altında 3.669; 12-14 yaş aralığında 4.737; 15-17 yaş aralığında ise 10.195’tir. Çocuk istismarında dünya sıralamasına baktığımızda 180 ülke arasında ilk 3 sırayı paylaşıyoruz. 2019 yılı itibariyle adliyeye intikal eden cinsel istismar davası sayısı 49 bin 57’dir. Ailenin namus ve şerefi türü kavramlar nedeniyle polis ve adliyeye intikal etmeyen davalara bakıldığı zaman nasıl korkunç bir tablo ile karşılaşacağımız bilinmiyor. Güney Afrika Cumhuriyeti gibi davaların büyük çoğunluğu Türkiye’de de yargıya taşınsaydı, çocuk istismarında korkunç boyutlarla karşılaşacaktık. Bizler geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımızı bu şekilde heba ediyoruz. Çocukları nasıl heba ettiğimizi istatistikler ortaya çıkarıyor. 

“Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması”nın 2018 verilerinde 20-24 yaş aralığında evli kadınların % 15’i, 18 yaşından önce evlendirilmiştir. Aynı yaş grubundaki çocuk evliliklerin oranı Suriyeli mültecilerde % 50’dir. Dünyayı sarmalayan pandemi hastalığı yüzünden derinleşen yoksulluk ve göç nedeniyle çocuk evlilikleri mültecilerde yüksek rakamlara ulaşmıştır. 2015 yılında Türkiye’de hukuk sisteminde yapılan değişiklik sonucu resmi nikâh kıyılmadan, müftülüklere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi ve 2016 yılında istismara uğrayan çocukların “tecavüzcüsüyle evlendirme”sinin gündeme gelmesiyle birlikte küçük yaşta çocukların bu tür pratiklere zorlanması, içinden çıkılması zor olan sorunlarla birlikte başlı başına bir insanlık suçunu işlemektir. Anayasa mahkemesi, çocuğun tecavüzcüsüyle evlendirilmesi ile ilgili yasayı iptal etmesine ve toplumdan gelen tepkilere rağmen, Geçen yıldan beri tasarının tekrar gündeme gelmesi endişe vericidir.

  • AKP döneminde yaklaşık 460.000 çocuk anne olmuştur (2020-2021 yılları hariç).
  • 2009 yılının ilk 3 ayında 483 çocuk cinsel istismara maruz kalmıştır.
  • 2010-2014 yılları arasında 60.213 çocuk aile içi şiddete maruz kalmıştır. 
  • 2014 yılında şiddete maruz kalan çocukların 15’i ölmüştür. 
  • Çocuk tacizleri 2008-2013 yılları arasında % 400 artış göstermiştir. Bu oran Adalet Bakanlığı tarafından açıklanmıştır.
  • 2011 yılının ilk dokuz ayında 18.334 taciz olayına rastlanmıştır. 
  • 10 yıllık istatistikte 250.000’den fazla çocuk cinsel tacize uğramıştır (aile içinde gizlenen rakamlar hariç).

Çocuk istismarında 2001 yılından 2017 yılına kadar (2020 tarihli olayda tacizcinin kravat taktığı ve iyi halden indirim aldığı için örnek verilmiştir) neler yaşanmış, hafızamızda kalanlardan birkaç örnek vermek istedik: 

  • 2001-2003 tarihleri arasında Rize Ensar Vakfı başkanlığını yapan Din Kültürü dersi öğretmeni Mehmet Nuri Gezmiş, yaşları 12 ve 13 arasında 2 Erkek çocuğa uyguladığı cinsel istismar suçu nedeniyle açığa alındı. 
  • 2007 yılında Çorum’da eski Ensar Vakfı Başkanı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Zekai İşler, yaşları 14 ve 13 olan E.Y. ile E.G.’ye cinsel istismar suçunun sabit görüldüğü 2008 tarihinde [13] tutuklandı. 
  • 2012-2015 yılları arasında Karaman’da Ensar Vakfı ile İmam Hatip Mezunları Derneği’ne ait yurtlarda kalan 45 öğrenciye cinsel istismarda bulunan Muharrem Büyüktürk, 2016 yılında 503 yıl ağır cezaya çarptırıldı. O tarihlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu bu olay için “Bir kereden bir şey olmaz” demişti. Bakanın bu sözleri toplumda infial yaratmıştı.
  • 21 Ağustos 2014 tarihinde Gazetelere yansıyan bir başka haberde Trabzon, Akçaabat İmam Hatip Lisesi’nde Arapça Dersi öğretmeni Y.D., 17 yaşındaki öğrencisine “Muta Nikâhı” kıydırarak cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklandı. Bu olaya “GİZLİLİK” kararı gerekçe gösterilerek yayın yasağı getirildi.
  • 6 Eylül 2014 tarihli gazetelere yansıyan bir diğer haber ile ilgili, Bitlis Tatvan İmam Hatip Lisesi öğretmeni Alper Tarık P., 16 yaşındaki K.K.’ya cinsel istismarda bulunurken HPG adlı ayrılıkçı örgüt tarafından suçüstü yakalanmış, kaymakamlığın bu olayı yalanlamasından sonra mahkeme, “GİZLİLİK” kararıyla habere yayın yasağı koymuştur.
  • 05.05.2014 tarihli Milliyet Gazetesi, Tekirdağ İmam Hatip Ortaokulu’nda 8 kız öğrenciye tacizde bulunduğu iddiasıyla 25 yaşındaki M.Ö.’nün gözaltına alındığını yazdı. Olaya “GİZLİLİK” kararıyla yayın yasağı kondu.
  • 2015 tarihinde Sinop Gençlik İlim ve Hikmet Derneği Genel Başkanı Rafet Ermiş, yaşları 7 – 8 arasında olan 4 erkek çocuğa cinsel tacizde bulunduğu gerekçesiyle 2016 yılında 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
  • 8 Temmuz 2015 tarihli Milliyet Gazetesi, Bartın’ın Ulugeçitambarcı Köyü imamı A.K., camide açılan Yaz Kuran Kursu’na katılan 3 kız çocuğa cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı. Olaya yine “GİZLİLİK” kararı verilerek yayın yasağı getirildi.
  • 14 Ağustos 2015 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Afyon, Otpazarı Camiinde imamlık yapan M.E.Ç., 7 ve 9 yaşındaki iki öğrenciye tacizde bulunduğu iddiasıyla tutuklandı. Olaya “GİZLİLİK” kararıyla yayın yasağı getirildi.
  • 25 Ocak 2016 tarihli Gazetelerde çıkan bir başka haberde Ankara, Keçiören Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde 2012 ve sonrasında yaşanan olayda 15 yaşından küçük 12 kız öğrenciyi taciz ettiği gerekçesiyle öğretmen Sefer A. hakkında 145 yıldan 274,5 yıla kadar hapis cezası istendi. Olaya “GİZLİLİK” kararıyla yayın yasağı getirildi.
  • 16 Şubat 2016 tarihli Gazetelerde çıkan bir başka haberde Düzce, Esençam Köyü imamı H.A., 14 yaşındaki kız çocuğa cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklandığını öğrendik. Yayına “GİZLİLİK” şerhi kondu.
  • 11 Mart 2016 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Konya’da evli ve üç çocuk babası Konya Ereğli İmam Hatip Lisesi Müdürü A.D, 19 yaşındaki lise son sınıf öğrencisiyle girdiği cinsel ilişkinin yargıya taşınması sonrasında olaya “GİZLİLİK” kararıyla yayın yasağı getirildi.
  • 24.03.2016 tarihli Sözcü Gazetesi, Artvin, Yusufeli Anadolu İmam Hatip Lisesi Kuran Dersi öğretmeni Rüstem Aydın 14 yıl boyunca birçok erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle 2016 yılında tutuklandığını yazdı.
  • 29 Aralık 2016 tarihinde İstanbul Pendik’te bir dernekte Kuran Kursu öğretmenliğini yapan O.B., öğrencisi 11 yaşındaki P.E.’ye cinsel istismar davasında tutuklandı.
  • 06.02.2017 tarihli Hürriyet Gazetesi haberinde Adıyaman, Gerger’de İmam Hatip Lisesi öğrenci yurdunda 15 yaşından küçük 18 öğrencinin iki yıl boyunca cinsel tacize uğradığı yayınlandı. Olayın yargıya taşınması sonrasında yaşananlarla ilgili “GİZLİLİK” kararıyla yayın yasağı getirildi.
  • 09.04.2017 tarihli BirGün Gazetesi’nin Ankara Beypazarı’nda bulunan Kuran kursunda öğretmenin tacizine uğrayan 11 yaşındaki bir erkek öğrencinin davası 4 yıl sonra yargıya taşındı haberi üzerine, olaya “GİZLİLİK” kararıyla yayın yasağı getirildi.
  • 1 Mayıs 2017 tarihli Evrensel Gazetesi’nde Antep’te Şahinbey Camii’ne bağlı Kuran kursunda bir temizlik görevlisi, yaşları 6 ile 11 arasında değişen 6 kız çocuğa kursun tuvaletinde ayrı tarihlerde cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı. Habere, her zamanki gibi “GİZLİLİK” kararı gerekçe gösterilerek yayın yasağı getirildi.
  • 17 Temmuz 2017 tarihinde Habertürk’ten Zafer Samancı’nın haberinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na gelen ihbar mektubunda Konya’nın bir ilçesinde yatılı Kuran kursunda yaşları 11-12 arasında değişen 3 çocuğa 5 belletmenin cinsel istismarda bulunduğu ihbar edildi. Olayın yargıya taşınması sonucunda “GİZLİLİK” kararı verilerek yayın yasağı getirildi.
  • 23 Temmuz 2017 tarihinde Ağrı’da İmam Buhari Yatılı Erkek Kuran Kursu’nda kalan 9 yaşındaki U.P. adlı öğrenci, Kuran kursu hocası tarafından istismara uğramış ve istismarcı, Ağrı 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 35 yıl 5 ay hapis cezasına mahkûm edilmişti.
  • 25 Temmuz 2017 tarihinde Giresun, Aluca Erkek Yatılı Hafızlık Kuran Kursu’nda yaşları 9 ile 13 arasında değişen 9 öğrenciye cinsel taciz ve istismarda bulunduğu gerekçesiyle yargılanan H.İ.U. adlı kurs öğretmeni 203 yıl, 171 ay ve 45 gün hapis cezasına mahkûm oldu.
  • 2017 yılında İzmir, Dikili’de Süleymancıların yurdunda yaşları 9 ile 12 arasında değişen 7 erkek öğrenciye cinsel istismarda bulunan Ömer Faruk E.’nin suçu sabit görüldüğünde 53 yıl, 1 ay, 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Ancak bir erkek öğrenci için “rızası vardır” kararı alındı.
  • Konya İhsan Dede İmam Hatip Ortaokulu’nda yaşları 13-15 arasında 8 öğrenci cinsel tacize uğradı. Olaya yine “GİZLİLİK” kararıyla yayın yasağı getirildi. 
  • 3 Ocak 2018 tarihli BBC NEWS’in haberinde Diyanet İşleri Başkanlığı erkeklerde ve kızlarda ergenlik yaşı hakkında fetva vermişti. Dini Kavramlar Sözlüğü’nde yer alan “İslâm hukukçularında buluğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirledi. Bu fetva belki de 4. Yargı Paketi’nin meclise sunulmasında etken olmuştur. Uşşaki Tarikatı Lideri’nin 12 yaşındaki bir kız çocuğa cinsel tacizde bulunduğu gerekçesiyle geçtiğimiz Haziran ayında 10 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. 4. Yargı Paketinin 13’cü maddesi çocuğa yönelik cinsel tacizlerin somut belgeye dayandırılmasını öngörüyor. Tarikatçı Eyyüp Fatih Şağban belki de bu paket gereği tahliye edilecektir.
  • 28 Kasım 2020 tarihinde İstanbul Bakırköy Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde 10 Kasım 2020 tarihinde görülen “çocuğa cinsel istismar” davasında 12 yaşından küçük çocuğunu istismar eden D.A. 10 yıl hapis cezasına çarptırdı. Ancak mahkeme heyeti sanık D.A’nın duruşma aşamasındaki iyi hali ve davranışları nedeniyle cezasını 5 yıl 6 ay 20 güne indirdi. Açık cezaevine götürülen tacizci 1 yıl 29 gün sonrasında infaz süresini tamamladığı bildirildi. 

“GİZLİLİK” kararı gerekçesiyle yapılan yayın yasağı aslında “SANSÜR”dür. Sansür olgusu sadece otoriter rejimlere özgü, kişinin haber alma hakkının gaspıdır.

Yukarıdaki örnekler, din mensupları tarafından yapılan istismarın gazetelere yansıyan haberlerinden bazılarıdır. 2019-2021 aralığındaki taciz olaylarını yeri geldiğinde başka makalede ele almaya çalışacağız.

Cinsel istismara maruz kalan çocukların “yaş”a göre dağılımı oldukça ürkütücüdür. İstismara maruz kalan çocukların % 30’u 2-5 yaşları arasında; % 40’ı 6-10 yaşları arasında; % 30’unun da 11-17 yaş grubunda olduğu verilere yansımıştır. İstismara uğrayan erkek çocukların % 96’sı istismarcıyı tanıyor. [14] Kızların da bu orana yakın tacizcilerini tanıdıkları bildirilmiştir. Tacizcilerin hedefi hep küçük yaş grubu çocuklar olmuştur. 

Vakıalar salt çocuk istismarıyla sınırlı kalmıyor. Toplumsal cinsiyetçi sermaye devleti, gerek yasalarla oynayarak ve gerekse yargı yoluyla kadınlara yapılan saldırıyı mubah görüyor. Yargının düştüğü güçsüzlük ve çaresizlik durumu ile iktidarın olayları meşru göstermesini değerlendiren değerli yazar arkadaşımız Sevda Karaca, 22 Ocak 2021 tarihli Evrensel Gazetesi’nde şunları yazıyor: “Bütün bu vahşi şiddet olayları ve (sermaye) devlet(i) eliyle yaratılan meşruiyet, kadınlara kamusal, toplumsal alanlardan çekilmeleri gerektiğini, bir tek hak kırıntısı bile talep etmemeleri gerektiğini “doğrudan” söylemenin bir yolu. Çizilen sınırlara riayet etmeyenin başına neler gelebileceğinin her boyutuyla tasviri, açık bir “Had Bildirme” adeta. Henüz şiddetin bu biçimleriyle karşılaşmamış kadınlara da bir gözdağı. Bir ayar çekme. Kadınlara içsel bir korku, içsel bir itaat zorunluluğu salma…”

 Neler olmuştu? Yine Sevda Karaca’dan dinleyelim:

  • Antalya’da alıkoyduğu 29 yaşındaki Ç.Y.’ye cinsel saldırıda bulunan, zorla uyuşturucu veren Murat K. ve G.K, mahkeme tutuksuz yargılanmalarına karar verdiği için ellerini kollarını sallayarak sokakta dolaşıyor. Olay sonrası intihara teşebbüs eden Ç.Y. bugün yüzde 99.9 engelli ve yatağa mahkûm.
  • Konya’da Rukiye Ay ve 1,5 yaşındaki kızı, Ali Ay tarafından kaynar suyla yakıldı. “5 yıl alır, 3 yıl yatar çıkarım” demiş Ali Ay işkence ederken. Kısa bir gözaltının ardından serbest bırakıldı, Rukiye yaşadıklarını sosyal medyada anlatıp, büyük bir tepki oluşunca tutuklandı. Günler sonra hastaneden taburcu olunca evine giden Rukiye, su, elektrik ve doğal gazın Ali Ay tarafından kapatıldığını gördü. Ev sahibi de “Eşyaları bir an önce topla, evi boşalt” dedi bu durumdaki kadına.
  • İstanbul Ataşehir’de Alev Ş’yi ayaklarını, ağzını ve kollarını koli bandı ile bağladıktan sonra evi yakarak öldürmeye teşebbüs eden Emre Y. adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakıldı.
  • Afyon Çavdarlı köyünde, Mukadder Nogay’ı sopayla döverek öldüren Ramazan Demir’e verilen ömür boyu hapis cezası üst mahkeme tarafından bozuldu. Ramazan Demir ‘Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama’ suçundan sadece 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
  • Aleyna Çakır’ın şüpheli ölümünden sorumlu tutulan Ümitcan Uygun hakkında doğru düzgün bir soruşturma bile yürütülmedi, Aleyna’nın üzerinden çıkan DNA örnekleriyle Ümitcan Uygun’un DNA örnekleri karşılaştırılmadı bile. Uygun, cinayet şüphesiyle değil, uyuşturucu kullanmak ve kullanılmasını özendirmekten tutuklandı.
  • Adana’da öz çocuklarını istismar suçundan 35 yıl ceza alan sanığın cezası istinaf mahkemesindeki incelemenin 35. gününde, çocukların ve annenin açık beyanları ve tüm delillere rağmen ‘Olayın tanığı olmadığı, dolayısı ile ispatlanamadığı’ gerekçesiyle bozuldu. Sanık tahliye edildi.
  • Kızıltepe’de yeğenine sistematik olarak cinsel istismarda bulunan Osman Ç, bütün delillere rağmen ilk duruşmada serbest bırakıldı, ailesi davul zurnayla karşıladı bu istismarcıyı. Kararın ardından, istismara maruz bırakılan çocuk intihar girişiminde bulunmuş.
  • Bugün devlet; katili, istismarcıyı, işkenceciyi, tecavüzcüyü aklamakla kalmıyor, suçu olağan, meşru göstererek doğrudan teşvik ediyor, açıkça ‘aferin’ diyor, bunu da gözümüze sokuyor. [15]
  • Son örneğimiz Elmalı’dan… Antalya’nın Finike ilçesinde anaokuluna giden 6 yaşındaki bir kız çocuğu ile 9 yaşındaki ağabeyinin, üvey babalarının yanı sıra birkaç erkeğin cinsel istismarına uğradığını yazılı ve görsel medyadan öğrendik. Bu olayla ilgili savcılık soruşturma başlattı. Olay, DHA muhabirine göre geçen yılın Haziran’ında, çocukların babaannesinin Balıkesir’de savcılığa giderek şikâyette bulunması üzerine ortaya çıktı. Yürütülen soruşturma kapsamında anneleri Merve A. ile üvey babaları Rahmi A. 16 Ekim 2020’deki ilk duruşmada tutuklandı. Çocuklara cinsel istismarda bulunan bir üvey babanın, dayısının ve onları fuhuş yapmaları için para karşılığında satan, baskı yapan, oklava ve şarj kablolarıyla döven bir öz annenin, mahkemece geçtiğimiz günlerde tüm delillere ve çocukların ifadelerine rağmen tahliye edilmesi infiale yol açmıştı.

Diğer olaylar gibi Elmalı olayı da yargının siyasallaşması ve yozlaşmasının çok daha ötesinde apayrı bir tehlikeyle ne denli karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 4. Yargı Paketi’nin mecliste kabul edilmiş olması, tacizciyi cesaretlendireceği gibi, olaya tanıklık şartının getirilmesi de içinde bulunduğumuz açmazı gözler önüne sermektedir. Bu pakette çocuğun beyanı değil, somut deliller esas alınıyor. Örneğin, istismarın somut delilleri arasında olayı gören bir tanığın olması öngörülüyor. Sanki istismar gizli yerde değil; herkese açık yerde ve aleni bir şekilde yapılacakmış gibi! “Böyle bir utanç paketi ancak istismara meyilli kişiler tarafından hazırlayabilir” dersek, sanırım mübalağa etmiş olmayız. Bu paketteki mantığın bile yozlaşmış, çürümüş ve kokuşmuş bir zihniyetin eseri olduğuna şüphe yoktur. Diğer bir deyişle istismarcıya yol gösteriyor adeta… “İstismarda serbestsin ama gizli yap!” demekle eşdeğer anlamdadır bu paket. Her ne kadar Adli Tıp raporları “somut delildir” deniliyorsa da bu raporların yargının ne denli dikkate aldığına, bin dereden su getirir misali istismarcıyı aklama yoluna gittiğine geçmiş istismar duruşmalarında tanıklık ettik. Yargı, kişinin sosyal statüsüne, siyasal iktidara olan yakınlığına göre karar veriyor artık. Bu durumu yakın zamanda Nadira Kadirova olayında gördük. Siyasal yapı, yargı ve bürokrasi dezenformasyona uğramış gibi.  Bu hasarın sebep olduğu çürüme toplumsal yapıyı sarmalamış durumdadır. Sermaye devleti yozlaşmış, hukuk cinnet geçirmiş, yargı çürümüştür. Böylesine bir yapının hâkim olduğu toplumlarda çocuklarını koruyamayan, adaletsizliğin altında ezilen toplumsal yapı da yozlaşmış durumdadır. Adalet Bakanlığı suskun! Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı suskun! Muhalefet, sanki siyasal iktidarın istediği biçimde dizayn edilmiş gibi suskun! Bu suskunluk, yozlaşmanın bir parçası olmayı kabul etmek demektir. 

Sonuç

Yozlaşmanın hüküm sürdüğü düzenlerde uyuşturucu baronları, şantaj, fuhuş suçları çeteleri, tecavüz, eril şiddeti ve cinsel istismar suçları tıpkı birer virüs gibi toplumun tüm katmanlarını sarmalayarak çürümeye ve pis kokular salmaya başlamış ve toplumsal yapıyı çözecek duruma gelmiştir. Bu pisliğin üzerini ne kadar örterseniz örtün, sıkışmış metan gazı gibi her an açığa çıkacak bir tehlikeyi beraberinde getirecek bir potansiyele sahiptir. Yozlaşan sermaye devletinden, icraatını tarikat şeyhlerinden alan bir siyasal yapıdan, cinnet geçiren bir hukuktan ve çürümeye yüz tutan bir yargıdan insancıl uygulama ile vicdani kararlar beklemek mümkün müdür?

Dünyanın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de cinsel istismara maruz bırakılan çocukların anneleri en çok hasar gören insanlardır. Özellikle babaları tarafından istismara uğramışsa, anneler, sanki kendileri istismara uğramış gibi hissetmektedir. Dolayısıyla anneler, her ne kadar istismara uğramamışsa bile en az çocukları kadar psikolojik hasar görmüşlerdir. 

Cinsel istismar verileri incelendiğinde istismarın her geçen yıl katlanarak arttığı tespit edilmiştir. Artış eğilimini gösteren cinsel istismara erkek çocuklarına oranla kız çocukların daha fazla maruz kaldığı gözlenmiştir. TÜİK verilerinde 15-17 yaş aralığındaki çocukların cinsel istismara karşı daha fazla risk altında bulunduğu rapor edilmiştir. İlköğretim okulu ile lise çağındaki öğrencilerin cinsel istismara daha çok maruz kaldığı gözlenmiştir. İstismara maruz kalan çocukların büyük çoğunluğunun ailesiyle yaşadığı ve kentlerde ikamet ettiği bilinmektedir.

Örnekleri verilen vakıalar kamuoyunda infial yaratabilecek olaylardan derlenmiştir. Taciz olaylarında basına yansıyan kısmından anladığımız kadarıyla bu suç çoğunlukla İmam Hatip okullarında, vakıf yurtlarında ve camilerde, Kuran kurslarında imamlar ya da din öğretmenleri tarafından işlenmiştir. Olayları sermaye devletinin tarihi kronoloji içinde yazmaya kalkışsak, değil sayfalar, ciltler halinde yazmak gerekebilir.

İstismar suçlarının hiç biri hoşgörü ile karşılanabilecek olaylar değildir. “Türk tipi aile,” “Osmanlı geleneği,” “karşılıklı rıza vardır,” “kutsal aile,” “bir kereden bir şey olmaz,” türü söylemler bu iğrenç suçlara ortak olmaktan öteye gidemiyor. İşlenen bu suçlar, sermaye devleti tarafından toplumsal suç olmaktan çıkarılıp, bireysel suç kategorisi haline getiren yasal düzenlemelerin sonucu karşımıza çıkan ve giderek çoğalan insanlık suçlarıdır. Aslında toplumsal suç kategorisine geri alınsa bile sadece ceza konusunda “kısmi” çözümler bulunabilir, fakat taciz olaylarının önlenmesinde gözle görülebilir azalma olmayacaktır. Türkiye’de mevcut tarikat şeyhliği kurumuna bakıldığı zaman temsilcilerinin birçoğunun cinsel sapkınlık içinde bulunduğu gerçeğini zaman zaman gazetelerde okuyoruz. Siyasal İslam gözlüğünü takmış, tekke ve zaviyelerle bütünleşmiş, cemaatlere teslim olmuş bir otoriter yapıdan başka türlü insani değerlere ve yaşam tarzına değer veren yasalar beklemek hayaldir. 

Türkiye’de kadınlara ve kız çocuklarına yönelik yapılan çalışmalar yanlıştır, eksiktir, hatalıdır. Olaya salt mevcut burjuva hukukuna göre çözüm aramak beyhudedir. İsviçre gibi burjuva demokrasisi örnek gösterilen bir ülkede her yıl 11 bin çocuk istismara uğruyorsa, Marks’ın dediği gibi “bu sistemin özünde çürümüşlük vardır.”  Kaldı ki halkın eğitim düzeyi yükselmedikçe, gelir dağılımında uçurumlar kaldırılmadıkça, emek sömürüsü devam ettikçe, ataerkil yapı alaşağı edilmedikçe ve burjuvazinin iğrenç yüzü sergilenmedikçe, alınacak polisiye tedbirlerle, yasaların değiştirilmesiyle, kültürel önlemlerle, yargıyla, polisle, sopa göstermekle çocuklara reva görülen tacizin önüne geçilmesi, kadına uygulanan şiddetin ortadan kalkması, kadın cinayetlerinin sonlanması mümkün değildir. Burjuva ekonomisine kafa yormuş yazarların, bilim insanlarının, kalemşorların ortak görüşü olan ailelerin eğitilmesi, toplumun bilinçlendirilmesi, çocuk haklarının basın ve yayın yoluyla duyurulması, yazılı ve görsel medyada yapılacak çalışmalar, ebeveynlere eğitim verilmesi, öğretmenlerin çaba göstermesi, okul önlerindeki zehir satıcılarının ortadan kaldırılması, çocukların ve ailelerinin rehabilite ve tedavi edilmesi, çocuklar için adalet projesinin yürürlüğe girmesi, çocuk yaşta evliliklerin engellenmesi, ceza kanunlarında yapılacak değişikliklerle cezaların ağırlaştırılması, ceza mahkemeleri yerine çocuk mahkemelerinin ihdas edilmesi, çevresel faktörlerin asgariye indirilmesi, yoksullukla mücadele veya göç nedeniyle çocukları mağdur kılan ihmalden kurtarılması, “Çocuk İzleme Merkezleri” sayısının arttırılması, sosyal hizmet uzmanlarının çoğaltılması, caydırıcı ceza kapsamlarının genişletilmesi türü çalışmalar, düzenleme ve önlemler istismarda belki bir nebze azalma sağlayabilir, ancak çare değildir. Bununla ilgili güdülen politikalar da yeterli değildir. Soruna temelden çözüm aranıyorsa kafa ve zihniyet değişimi ile birlikte üretim ilişkilerinin temelden değiştirilmesi gerekir. Bu da ancak “özgür toplumla” mümkündür.

* Carol J. Adams, ülkemizde pek fazla tanınmayan, aile içi şiddet ve cinsel istismar konusunda önemli eserler yazan Amerikalı feministtir. Eserleri Türkçeye fazla çevirisi olmayan bir yazardır. Onu ancak istismar konusunda yazdığı makalelerden okuyabiliyoruz.


[1] Başak Kubin Mete, Filiz Bilge, Çocuk İstismarı: Stres, Aile İşlevselliği, Sosyal Yalıtım, Kabul/Red (Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 2018)

[2] Yasemin Açık, S. Erhan Deveci, Çocuk İstismarı Nedenlerinin incelenmesi, Dergi Park, Arşiv 200312:396)

[3] İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER), Küresel Hastalık: Çocuk İstismarı (17 Eylül 2020)

[4] Mehmet Alaca, Dünyanın ortak sorunu çocuk istismarı (Anadolu Ajansı, 27.04.2019)

[5] Mert İnan, 1 yılda 8 bin çocuk istismara uğruyor (Milliyet Gazetesi, erişim tarihi 08.09.2017)

[6] Güler Güneş Aslan, Türkiye’de Adli Değerlendirmeden Geçen Çocuğa Yönelik Cinsel İstismar Vakaları Hakkında Bir Değerlendirme, Elektronik, Sosyal Bilimler Dergisi , Ocak, 2020, s. 73)

[7] Çocuk istismarında tüyler ürperten veriler, Gerçek Gündem (20 Şubat 2018)

[8] Wikipedia, Çocuk istismarı

[9] Türkiye çocuk istismarında dünya üçüncüsü (Sözcü Gazetesi 31.10.2017)

[10] Dünya Cinsel İstismar ile Savaşma Günü: Türkiye’de son 10 yılda 250 bin çocuk istismara uğradı (Cumhuriyet Gazetesi, 4 Mart 2021)

[11] Rana Yiğit, Çocukların Cinsel İstismarı ve Ensest, Dergipark.org (05.11.2004 sf.92)

[12] İslam Akçe, Hüseyin Doğan, Cinsel İstismara Maruz Kalmış Çocuklar Üzerine Bir değerlendirme [(Alikaşifoğlu, 2006, s.  252; Sosyal Çalışma Dergisi (2020) 4 (1), 12-20)].

[13] Rıza Zelyut, İşte size bir tecavüz listesi (Aydınlık Gazetesi, 26 Şubat 2018)

[14] Çocuk istismarı, Wikipedia

[15] Sevda Karaca, Davul zurnayla tecavüzcü karşılayan ‘toplum’ mu? (Evrensel, 22 Ocak 2021)

 

Mazhar ÖZSARUHAN
Latest posts by Mazhar ÖZSARUHAN (see all)