Zirai Don: Çiftçiye Soğuk Darbe, Pazara Sıcak Etki

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in sahadan verdiği son rapor, Türkiye tarımının içinde bulunduğu yapısal çöküşü bir kez daha gözler önüne seriyor. Üreticiye umut vadeden değil, ithalatçı sermayeye hizmet eden bir tarım anlayışının sonucu olarak, Nisan ayında meydana gelen zirai donun etkileri, zaman geçtikçe daha da derinleşiyor. Özellikle arpa üretiminde yaşanan rekolte kaybı, sadece çiftçiyi değil, halkın gıda güvenliğini de tehdit ediyor. Gürer’in tespiti açık: “Buğdayı ve arpayı ithal etmeyecek kadar üretim kapasitemiz var. Sorun, bu potansiyeli yok sayan, ithalata dayalı tarım politikalarıdır.”

Tarlada Yanan Emek, Pazarda Artan Fiyatlar

Gürer’in Niğde, Konya ve Aksaray gibi İç Anadolu’nun temel tarım bölgelerinde yaptığı saha incelemeleri, donun sadece meyve bahçelerini değil, tarla bitkilerini de ciddi biçimde etkilediğini ortaya koyuyor. Tarım sigortası kapsamına alınmayan bu zarar, çiftçiye adeta göz göre göre yaşatılan bir felakete dönüşüyor. Gürer, “Donun etkisi ağustos ayı itibarıyla sofralara fiyat artışı olarak yansıyacak,” diyerek bu krizin yalnızca çiftçinin sorunu olmadığını vurguluyor. Gıdaya erişimin her geçen gün daha zorlaştığı bir ülkede, tarladaki her kayıp pazarda etiketlere zam olarak dönüyor.

TMO Fiyat Oyunu ve Çiftçinin Tedirgin Bekleyişi

Konya’da çiftçilik yapan Muammer Üstündağ’ın ifadeleri, üreticinin çaresizliğini gözler önüne seriyor: “Geçen yıl ürünümüzü 7 liradan sattık, paramızı 45 gün sonra aldık. Bu yıl 11,5 liraya çıkan piyasa fiyatına rağmen, devletin yine fiyatları 7-8 liraya düşürmesinden korkuyoruz.” Üstündağ’ın endişesi boşuna değil. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), çiftçiyi değil, büyük alıcıları koruyan fiyat politikalarıyla eleştiriliyor. Gürer’in verileri ise durumu net biçimde özetliyor: 2024 için arpa alım fiyatı yalnızca yüzde 3 artırıldı—bu oran, yükselen mazot, gübre, tohum ve işçilik maliyetlerinin yanında komik kalıyor.

Don, TARSİM’in Radarına Giremedi

Zirai donun etkileri ancak haftalar sonra anlaşılsa da, TARSİM sisteminin bu zararları görmezden gelmesi, sigortalı çiftçilerin bile korumasız olduğunu ortaya koyuyor. Üstündağ, “Dolu yağsaydı tespit yapılırdı ama don yok sayılıyor,” diyerek mevcut sistemin ikiyüzlülüğünü dile getiriyor. Çiftçinin zararı sigorta kapsamına girmiyor, ama bankalara olan borçları faiziyle tahsil ediliyor. Gürer, TBMM’ye sunduğu kanun teklifinde bu nedenle çiftçi borçlarının üç yıl ertelenmesini ve faizlerinin silinmesini talep ediyor.

İthalata Dayalı Tarım Politikalarının Çöküşü

Gürer, sorunun temelini net şekilde tarif ediyor: “Yanlış tarım politikaları her alanda olumsuz yansıyor.” Türkiye, kendi çiftçisini desteklemek yerine dışarıdan ithalat yaparak yabancı üreticilere kaynak aktarıyor. Arpa ve buğday gibi temel ürünlerde bile kendi kendine yetemeyen bir ülke haline gelmek, sadece plansızlık değil, bilinçli bir tercih. Çünkü iktidarın tarım anlayışı, üretimi değil, piyasayı ve büyük oyuncuları önceleyen neoliberal politikalarla şekilleniyor.

Bir Tarım Devrimi Şart

Bu tablo, sadece çiftçinin değil, toplumun tamamının gıda egemenliği mücadelesidir. Tarım politikalarının öznesi üretici değil, ithalatçı sermaye oldukça bu tablo değişmeyecek. Oysa Gürer’in altını çizdiği gibi, Türkiye’nin üretim kapasitesi yeterli. Gereken şey, kamucu, planlamaya dayalı, çiftçiyi ve tüketiciyi merkeze alan bir tarım politikasıdır. Don, sadece toprağı değil, mevcut sistemin yetersizliğini de dondurmuştur.

Bugün bu sese kulak vermek, yarın soframızdaki ekmeğin, çorbamızdaki arpanın yok olmaması için bir zorunluluktur.