Çatalhöyük: İnsanlık Tarihinin İlk Şehri mi, Yoksa Büyük Bir Köy mü?

Anadolu’nun ortasında, insanlık tarihinin ilk yerleşik yaşam örneklerinden birini barındıran Çatalhöyük yatıyor. Yaklaşık 9 bin yıl önce kurulan ve dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olarak kabul edilen bu antik alan, tarihin ilk şehirlerinden biri olarak tanımlanıyor. Ancak, Joachim Willeitner ve Karin Schlott’un Spektrum dergisinde yayımlanan analizine göre, bu nitelendirme çok daha derin ve karmaşık bir tartışmayı gerektiriyor. Çatalhöyük gerçekten bir şehir miydi? Yoksa binlerce yıldır yanlış anlamış olabilir miyiz?

Kentsel Uygarlığın Beşiği Olarak Çatalhöyük

Çatalhöyük, MÖ 7100-6000 yılları arasında varlığını sürdüren, 13 hektarlık bir alan üzerine kurulu Neolitik bir yerleşimdir. Evlerin bitişik şekilde inşa edildiği, sokakların bulunmadığı ve yaşamın tamamen çatılar üzerinden organize edildiği bu yerleşim, dönemi için oldukça yenilikçi bir düzenlemeyi temsil ediyor. Geleneksel olarak bu alan, binlerce insanın bir arada yaşadığı, kentsel uygarlığın ilk örneklerinden biri olarak kabul ediliyordu.

Ancak son yıllarda elde edilen arkeolojik bulgular, bu görüşü yeniden sorgulatıyor. Çatalhöyük’te yaşayan insan sayısı gerçekten binleri bulmuş muydu? Yoksa burası, sanıldığından daha az nüfuslu ve daha az karmaşık bir topluluk muydu?

Nüfus Tartışması: Binlerce mi, Yüzlerce mi?

Uzun süre boyunca Çatalhöyük’te 5.000 ila 10.000 arasında insanın yaşadığı düşünülüyordu. Bu sayı, yerleşimi bir şehir olarak nitelendirmek için yeterli görünüyordu. Ancak kazılardan elde edilen veriler, bu tahminin abartılmış olabileceğini ortaya koyuyor. Willeitner ve Schlott’a göre, Çatalhöyük’te aynı anda yaşayan insan sayısı muhtemelen birkaç yüz kişiyi geçmiyordu.

Bu yeni değerlendirme, Çatalhöyük’ün şehir olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı konusunu gündeme getiriyor. Modern şehir kavramı, yalnızca nüfus yoğunluğuna değil; sosyal, ekonomik ve politik karmaşıklığa da dayanır. Çatalhöyük’te ise bu unsurların tam anlamıyla var olup olmadığı hâlâ tartışmalı bir konu.

Eşitlikçi Toplum ve Sosyal Organizasyon

Çatalhöyük’ün sosyal yapısı, geleneksel şehir tanımına meydan okuyor. Yerleşimde hiyerarşik bir yapı ya da merkezi bir yönetim bulunmadığına dair güçlü kanıtlar var. Her ev benzer büyüklükteydi ve toplumsal yaşam, bireyler arasında büyük bir eşitlik anlayışı etrafında şekillenmiş görünüyordu.

Yerleşim düzeni de bu eşitlikçi yapıyı destekliyor. Sokaklar yerine evlerin çatılarından geçiş yapılması, topluluğun işbirliği ve ortak yaşama dayalı bir düzeni benimsediğini gösteriyor. Ancak bu yapı, Çatalhöyük’ün bir şehirden ziyade büyük bir köy olduğu fikrini güçlendiriyor.

Tarım ve Kültürel Zenginlik

Çatalhöyük sakinleri, tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlıyorlardı. Arpa, buğday gibi tahıllar yetiştirilirken, koyun ve keçi gibi hayvanlar evcilleştirilmişti. Bununla birlikte, büyük ölçekli ticaretin veya ekonomik farklılaşmanın izlerine rastlanmadı. Bu durum, yerleşimin ekonomik açıdan bir şehirden beklenen karmaşıklığa sahip olmadığını gösteriyor.

Çatalhöyük, aynı zamanda sanatsal ve kültürel zenginlikleriyle dikkat çekiyor. Yerleşimde bulunan duvar resimleri, heykelcikler ve ana tanrıça figürleri, insanların dini inançlarını ve estetik anlayışlarını gözler önüne seriyor. Ancak bu sanatsal ifadeler, daha çok ritüel ve topluluk yaşamının bir parçası gibi görünüyor; büyük bir şehre ait merkezi bir kültürel organizasyonu işaret etmiyor.

Çatalhöyük: Bir Şehirden Fazlası mı?

Çatalhöyük’ün bir şehir olup olmadığı sorusu, aslında insanlık tarihinin ilk şehirlerinin neye benzediği ve “şehir” kavramının nasıl tanımlanması gerektiği gibi daha büyük soruları da beraberinde getiriyor. Günümüz şehir anlayışıyla değerlendirildiğinde, Çatalhöyük’ü bir şehir olarak görmek zor. Ancak bu, yerleşimin önemini azaltmıyor. Aksine, Çatalhöyük, insanlık tarihinin dönüm noktalarından birini temsil ediyor: Tarımdan yerleşik hayata geçişin, topluluk yaşamının ve ilk sosyal örgütlenmelerin doğduğu bir dönemin simgesi.

Şehir Olmasa da Bir Miras

Willeitner ve Schlott’un makalesi, Çatalhöyük’ün nüfusu, yapısı ve sosyal organizasyonuna dair yeni bir perspektif sunuyor. Çatalhöyük, insanlık tarihinin ilk şehirlerinden biri olmayabilir. Ancak bu yerleşim, insanların ilk kez bir arada yaşadığı, tarımı ve kolektif yaşamı benimsediği, kültürel ve sanatsal üretimle sosyal kimliklerini oluşturduğu bir dönemin eşsiz bir temsilcisi.

Çatalhöyük’ü anlamak, modern kavramlarla sınırlandırılamayacak kadar önemli. O, geçmişe dair bildiklerimizi sorgulamamızı ve insanlığın nasıl organize olduğunu yeniden düşünmemizi sağlıyor. Şehir olsun ya da olmasın, Çatalhöyük, insanlığın ortak mirasının en değerli parçalarından biri olarak insanlığın kolektif hafızasında yer almaya devam ediyor.