Türkiye’de de radyo yayınları 1927 yılında başlar; siyasal sonuçlarını etkin bir şekilde göstermesi ise 1950’lerin ortasından itibaren gerçekleşir.
Türk Telsiz Telefon Şirketi radyo yayını yapmak üzere 1926 yılında kurulur. Şirket, devletin desteğiyle kurulmuş bir özel girişimdir. Şirketin kurucuları arasında İş Bankası adına Celal Bayar, Anadolu Ajansı adına Siirt Milletvekili Mahmut Soydan ve Gümüşhane Milletvekili Cemal Hüsnü Taray ile tüccar Nuri İleri yer almaktadırlar. Şirket, 1927 yılında, Romancı Reşat Nuri Güntekin ve emekli muhabere subayı Hayrettin Hayreden idaresinde radyo yayınlarına başlar. Kendisi de 1959 yılında Basın Yayın Genel Müdürlüğü yapan ve 27 Mayıs Darbesi’nden sonra radyoyu iktidar partisine alet etmek suçuyla yargılanan Altermur Kılıç o günleri anarken, bu yayınları dinleyebilmek için anten ve topraklama tertibatı gibi gâyet pahalı bir tertibatın yaptırılmış olması ve şirkete “aboneman” ücreti ödenerek üye olunması gerektiğini yazar.
Genelkurmay Başkanlığı, antenlerin casusluk yapmak amacıyla kullanılabileceği endişesi ile kaldırılması emrini verir. Bu, mezkûr şirketin iflas etmesine yol açar. Radyo yayını tekeli 1936 yılında PTT’ye verilir. 1940 yılına gelindiğinde, Başbakanlığa bağlı Matbuat Umum Müdürlüğü radyo yayınlarından sorumlu tutulur. 1943’te radyo yayınlarından, bu kez, Basın Yayın Umum Müdürlüğüne sorumlu hâle getirilir. 1949’da ise sorumluluğu Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü alır. Ellili yıllar boyunca da radyo yayını tekelinden sorumlu kurum değişmez.
1928 yılında yapılan bir sayıma göre, dönemin Türkiye’sinde yaklaşık 2.000 alıcı bulunmaktadır. Oskay’ın, PTT istatistiklerinden yararlanarak verdiği rakamlara göre, 1940’a gelindiğinde bu sayı 91.241’e çıkmıştır. 1950’de ise 362.456 radyo alıcısı bulunmaktadır. En radikal artış da bu tarihten sonraki on yılda gerçekleşir; 1960’a gelindiğinde radyo alıcısı sayısı 1.341.278’dir -ki bu da on yıllık bir periyotta yaklaşık %370’lik bir artışa tekabül eder. Radyo alıcılarındaki bu niceliksel artışa, vericilerinin kapsama alanlarındaki genişleme de eşlik eder; 1960’a gelinirken radyo yayınları neredeyse Türkiye’nin tamamında dinlenilebilir hâle gelmiştir: Kapsam ve miktardaki bu artışın sosyal ve siyasal sonuçları olmayacağını söylemek zordur. Nitekim bu kitapta yer alan yazısında Funda Şenol Cantek’in de dile getirdiği gibi, “Henüz televizyon yayınlarının başlamadığı bu dönemde…[basın ve radyo] toplumsal dönüşüm hareketinin merkezinde yer almaktadır.”
Yukarıda tartışılmaya çalışılan rakamlar ve radyonun toplumsal/siyasal dönüşüme etkisi gibi hususlara ilişkin vurgu, 1950’ler Türkiye’sinde radyonun demokratikleşme yönünde önemli bir rol oynadığının iddiâ edilmekte olduğu şeklinde bir yanılgıya sebep olmamalıdır. Aksine, 1936’dan sonra devlet tekeline alınan radyo yayıncılığı, hiç de böylesi bir etkiye sahip olmamıştır. Çalışmadaki iddiâ, radyonun siyasal olana erişimi kolaylaştırarak, siyasal ilgiyi artırarak, elliler Türkiye’sinde siyasetin toplumsal tabanını genişlettiği yönündedir; demokratikleştirici bir etkiye sahip olduğu yönünde değil. Nitekim Türkiye’de radyonun etki alanı ve kullanıcı sayısındaki artışa paralel olarak, yasalarla denetim altına alınması, muhalefete kapılarını kapatarak iktidar partisinin propaganda aracı hâline getirilmesi de gündeme gelecektir.
Nevra Ersarı’nın Ellili yıllarda Radyo ve Siyaset başlıklı makalesinde şu noktaların altını çizmektedir:
1949 yılı sonlarında radyolarda reklam yayınları da başlamıştı. 1950 sonrasının en hızlı gelişen yayın türü olan reklamların oranı, iş piyasasının radyo reklamcılığına ilgi göstermesi ile daha da artmıştır. Ticari amaçlı reklamların artışı 1950-1960 dönemi radyo yayıncılığındaki önemli gelişmelerden biridir. 27 Ocak 1951’de Bakanlar Kurulu kararı ile “Radyolarda Reklam ve İlan Tarifesi” onaylanmıştır. DP iktidarı radyolarda yayınlanan ilan ve reklamlarla ilgili kararlar alırken basında çıkan resmî ilanlarla da ilgili bazı tasarruflarda bulunmayı gerekli görmüştür. 1951 Mayıs ayında çıkarılan bir kararnâmeyle ilanların gazetelere eşit olarak dağıtılması işi özel şirketten alınmış, hükümetin takdiri ölçüsünde hükümet eliyle yapılmasına karar verilmiştir. Böylece ilanların muhalif gazeteler yerine iktidar taraftarı gazetelerde yayınlanmasının yolu açılmıştır.
İlan ve reklamların kabul şartları arasında “…Bir ilan veya reklamın ilgili radyo idaresince reddi hâlinde, ilan sahibine sebep göstermek mecbûriyeti yoktur.” ifadesi yer almaktadır ki bu da reklamlar üzerinde sansür uygulamaya imkân vermiştir. Bunun çeşitli örnekleri mevcuttur. Şubat 1956’da yayınlanması istenen Akis dergisinin “Hadiselerin içyüzünü bildiren Akis mecmuasını mutlaka okuyunuz.” Şeklindeki reklam spotu reddedilmiştir. 1959 Şubat ayında yayınlanması istenen, “Kim’in her yerde gözü ve kulağı vardır. Yarın bir Kim alınız.” şeklindeki reklam spotu da reddedilenlerdendir. 1960 yılının Ocak ayında Muhalefette İsmet İnönü adlı kitabın reklamının yayınlanmamasına dâir bir sebep de gösterilmemiştir.
Uygulanan sansürden yalnızca reklamlar değil, şarkılar ve plaklar da etkilenmiştir. 27 Eylül 1954 tarihli Halkçı gazetesinde Çetin Altan, Hem Sebep Hem Netice başlıklı yazısında Ankara Radyosu’nda Fransız Komünist Partisi üyesi aktör ve şarkıcı Yves Montand’ın Actualités adlı şarkısının çalındığını, bu şarkıda “Yüz maden işçisi bir kıtanın ağırlığı altında haykırıyor, şuradan geçen bir tabur askerden ise ancak 10’u sağ kalacak.” sözlerinin geçtiğini, insanlara komünist diye leke çalınırken devlet radyosundan sosyalist plaklar çalınmasına şaştığını yazmaktadır. Bunun üzerine, dönemin Ankara Radyosu Müdürü Münir Müeyyet Bekman, 29 Eylül 1954 tarihinde Radyo Dairesi Müdürlüğü’ne yazdığı yazıda, Ankara Radyosu Diskoteği’nde Yves Montand’a ait 22 plak bulunduğunu ve bunların yayından kaldırıldığını belirtmiştir.
Radyo üzerindeki denetim, 1954 yılından sonra iyiden iyiye belirginleşmeye başlar. Mart 1954’te çıkarılan Neşir Yoliyle veya Radyo ile İşlenecek Bazı Cürümler Hakkında Kanun ile itibar kırıcı yayın yapanların 6 aydan 3 yıla kadar hapis ve para cezasına çarptırılmasına karar verilir. Devletin siyasî ve malî itibarı kırılır ise ceza artırılacaktır. 30 Haziran 1954’te seçim kanununda yapılan değişiklik ile radyo muhalefet partilerine kapatılacak; iktidarın istediği gibi radyodan yararlanabilmesinin önü açılacaktır. Tabiî, yazılı basına getirilen sınırlamalar yukarıda zikredilen kanunlardan ibaret değildir. Baskı ve tutuklamalar 1960’a doğru gelinirken, yazılı basın ile DP arasındaki ipleri kopma noktasına getirmiştir; radyo ise DP’nin elindedir. O kadar ki, 30 Nisan 1960’da Adnan Menderes, eski bakanı Mükerrem Sarol’a “Elimizde derdimizi gerçekleri millete anlatacak radyodan başka silah kalmadı.” diyecektir. Dönem, Vatan Cephesi’ne katılanların her haber saatinden önce isimlerinin radyodan okunduğu bir dönemdir.
Vatan Cephesi teşkilatları, Adnan Menderes’in 12 Ekim 1958’de Manisa’da yaptığı bir konuşmaya dayanır. Menderes bu konuşmasında tüm vatandaşları Vatan Cephesi etrafında bir araya gelmeye çağırır. Ardından tüm yurtta VC teşkilatları kurulmaya başlar ve katılımcıların isimleri radyoda, her haber saati öncesi tek tek okunur. Bu uygulama DP’nin, muhalefet partilerinden gelen çok sert eleştirilere maruz kalmasına yol açar.
Vatan Cephesi’ne katılan kişilerin isimlerinin her haber saati öncesi okunması, DP’nin radyoyu kendi propagandasının aracı hâline getirdiği eleştirilerini iyice su yüzüne çıkaracak; iktidar ve muhalefet partileri arasındaki tartışmalar, aynı yılın Aralık ayı başında Radyo İstasyonlarından Ajans Haberlerini ve Partizanca Neşriyatı Dinlemeyenler Derneği’nin kurulmasına vesile olacaktır. Milliyet gazetesinin 2 Aralık 1958 tarihli nüshasında çıkan habere göre, avukat Bedri Çalışkur başkanlığında kurulan bu derneğin amaçları arasında, radyoların partizanca neşriyatından asabı bozulan vatandaşları tedavi ettirmek de vardır. Ancak derneğin ömrü uzun olmaz. Saat on sularında derneğin Galata, Necatibey Caddesi Mimar Han’ındaki merkezine gelen polis, Valiliğin emriyle dernek merkezini mühürler ve yöneticileri hakkında takibat başlatır. Dernek Başkanı Bedri Çalışkur, mahkeme kararı olmaksızın derneğin mühürlenmesi emrini veren Vali Ethem Yetkiner hakkında, 1.001 Türk Lirası manevî tazminat talebiyle dava açar. Radyo İstasyonlarından Ajans Haberlerini ve Partizanca Neşriyatı Dinlemeyenler Cemiyeti’ni kurma çabasındaki Çalışkur’un, davanın görüldüğü İstanbul İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi’nden mahkeme kararının radyodan okunmasını talep etmesi ise oldukça ilginç bir ayrıntı olarak vurgulanmalıdır.
Radyonun hükümetin propaganda aracı hâline getirilmesi, TBMM oturumlarında da birçok defa tartışılır. Örneğin, 2 Şubat 1959 tarihinde bütçe görüşmelerinin yapıldığı Meclis oturumunda söz alan CHP milletvekili İhsan Ada, DP-radyo irtibatını eleştirmek için “Markoni Türkiye’deki radyo neşriyatını görseydi, radyoyu icat ettiği için utanırdı.” der. Radyo yayınları DP kongrelerinde de eleştirilerin hedefinde yer alır. Milliyet gazetesinin 29 Kasım 1958 tarihli haberine göre, DP Adana Karataş İlçe Kongresi’nde delegeler, radyoda partizanca yayın yapılmasını eleştiriler. 1958 yılı sonunda ise CHP, radyonun DP tekeline alınmasıyla ilgili olarak Meclis’e bir gensoru önergesi verir.