23 Ağustos 2023 tarihinde, Bayburt Grubu üyesi Agrobay Seracılık Bergama Dikili işletmesinde çalışan, ağır çalışma koşulları, mobbing, kötü muamele nedeniyle Tarım İşçileri Sendikası Tarım-Sen’de örgütlenen kadın işçiler, Kod 46 maddesiyle, “işverenin güveninin kötüye kullanıldığı” suçlamasıyla işten atıldı. Çamaşır suyu dahil kimyasalların kullanıldığı üretimde Ağustos ayında dışardan daha yüksek sıcaklıktaki serada, sınırlı tuvalet izniyle, 18 saatlik çalışma nedeniyle tamamı astım hastası 39 işçinin 31’i, Kod 46 maddesiyle tazminatsız işten çıkarıldı. 23 Ağustos’dan beri, fabrikanın önünden ayrılmayan işçiler ve TGS, gazeteciler ve avukatlarının üzerine Şirket yetkili Arzu Şentürk Salık jandarma salındı! Direniş, hukuki (sendika tarafından açılmış işe iade ve tazminat davaları) ve siyasi mücadele ile birlikte yürütülmeli; tüm işçi sendikaları (makam arabalarını satıp), genel grev çağrısı yapmalı, sendikalar yapmıyorsa, işçiler yapmalı, yurt genelindeki direnişler birleşmelidir.
Miras yoluyla babası Hasan Şentürk’ün şirketleri Hasanbey Çiftliği Yönetim Kurulu Başkanı, Süt Kardeşler Süt Ürünleri A.Ş ve Agrobay Seracılık A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi sıfatlarına sahip, Arzu Şentürk Salık ayrıca, İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği (İZSİAD) yönetim kurulu üyesi, “iyi yetişmiş bir aile kızı”! Dediğine göre, “Türkiye’de işçiler işe 1-0 önde başlıyorlar.” Kod 46 gereğince tazminatsız işten atılan 39 işçi, “kahraman olmak istiyor”. 18 Eylül’de Ankara’nın Yenimahalle İlçesi GER-SAN Sanayi Sitesi içinde yer alan BRG Minder adındaki fabrikada meydana gelen yangında 4’ü ölen çoğu kayıt dışı ve göçmen işçi de “Türkiye’de işe 1-0 önce başladığı” için artık yaşamıyor. Zaten çalışmıyorlardı da!
Bayburt Grup AŞ., 1974’de, Kıyasi Şentürk ve Bayram Şentürk tarafından kurulan bir aile şirketi. 47.Kuruluş Yıldönümünde Tayip Erdoğan’dan Başarı plaketi alan Grup Yönetim kurulu başkanı Abdurrahman Şentürk’ün söylevi küreselleşen emperyalizme eklemlenme girişiminin ifadesi: ”(…) Mal ve sermayenin ülkeler arasında serbestçe dolaşabildiği bir dönemde” (biz buna küreselleşen emperyalizm, diyoruz; 20.yüzyılın sonunda Sovyetler’in çözülüşünü takiben emperyalizmin “küreselleşme” girişimi, bazı aklı evvel solcularımızın, “emeğin küreselleşmesi” olarak selam durduğu…), “kurumların dünya standartlarını tutturması ve bunun için ’küresel atılım’ stratejileri hazırlanması”; 1974 yılında Kıyası Şentürk ve Bayram Şentürk’ün 1974 yılında kurum oluşturma çabalarını başlattıklarında rekabetçi dünyada ayakta kalabilen, iç ve dış öğrenmeyi barındıran, küresel atılımı sağlayan ve sağlıklı ilkeleriyle(ne demekse?) dünya standartlarını yakalamayı hedefleyen stratejileri belirlemişlerdi. Bayburt İnşaat, Bayburt Enerji, Ankabay Sigortacılık Hizmetler, Agrobay Seracılık firmaları bu stratejiler doğrultusunda oluşan, bugünkü görev ve sorumluluklarını diğer şirketlerle geleceğe taşıyacak olan grup şirketleridir…”
Bir basın çalışanından her bir haberi için 1,5 milyon TL manevi tazminat isteyen Bayburt Grup AŞ üyesi, Agrobay AŞ. YK. Başkanı, diğer aile/grup şirketlerinde YK üyesi Arzu Şentürk Salık’a göre, işçiler, “Türkiye’de hayata 1-0 önde başlıyor.” Günde ort.18 saat, kimyasal maddelerle üretim yapılan domates serasında, yüksek sıcaklıkta çalışan ve bu çalışma koşullarında astım olan kadın işçiler, Arzu Şentürk Salık’dan 1-0 öndeler! İnsanca çalışma ve yaşama koşulları için örgütlendikleri için değil, “rekabet” nedeniyle işten çıkarılmış olmalılar; hem de Kod.46’ya dayalı olarak, bir daha iş bulamamacasına!
Sendikalı olduğu için 40 kadın işçinin işten çıkarıldığı Agrobay Seracılık AŞ. tarafından, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Çiğdem Toker hakkında, 15 Kasım 2017 tarihli, “Rusya’da domatesler de Bayburt’tan” başlıklı yazısı nedeniyle, “şirket haklarına basın yoluyla saldırı” iddiasıyla, 1,5 milyon TL manevi tazminat davası açılmıştı. Şirket vekili İYİP GİK üyesi Avukat Sedat Aksakallı, 7 TİP’li öğrencinin katledildiği Bahçelievler Katliamı ve Susurluk sanığı Haluk Kırcı’nın yakın arkadaşı. Dava reddedildi.
Çiğdem Toker’’in, “Rusya’da Domatesler de Bayburt’tan” başlıklı yazısından önce, o tarihte Ekonomiye Bakan Nihat Zeybekci ve Batı Akdeniz İhracatçı Birlikleri (BAİB) Başkanı Mustafa Satıcı’nın itiraz ettiği; “Türkiye’ye Rusya’dan bir heyet gönderilmiş, onlar araştırma yapmış ve eksiksiz üretim zincirine sahip olduğu tespit edilen üç firmayı seçmişti. Bu firmalar da Özaltın, Süral ve Agrobay’dı… Domates ihracatı yapacak üç firmadan biri olan Agrobay Seracılık, son dönemlerde altyapı ihalelerinde büyük bedelli işler almasıyla öne çıkan Bayburt Grup bünyesinde yer alıyor.
Yani:
– Dün bu köşede gündeme taşıdığımız, TCDD’nin davet yöntemiyle verdiği Sapanca-Geyve YHT altyapı/ üstyapı inşaatını 2 milyar TL’ye yapacak olan Özgün Yapı’nın,
– 3. havalimanını kente bağlayacak 1 milyar Avro’luk Gayrettepe hattını yapmak üzere Ulaştırma Bakanlığı’nca seçilen Kolin-Şenbay ortaklığındaki Şenbay’ın,
– 1.1 milyar TL’lik Rize Havalimanı’nı Cengiz’le birlikte yapmakta olan Aga Enerji’nin de kardeş kuruluşu.” (Çiğdem Toker, “Ruya’da Domatesler de Bayburt’tan”, 15 Kasım 2017) https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/rusyaya-domatesler-de-bayburttan-866210 . Asliye hukuk mahkemesinin red kararı istinaf ve Yargıtay tarafından onaylandı. .
Bu sırada işçiler, Agrobay’ın zehirli domatesleri ihraç ettiği Rusya Başkonsolosluğu’na bir dosya vermeyi başardı. Ancak, direnişi “Witschaft” başlığıyla haber yapan Alman Frankfurter Rundschau gazetesi; soruşturma başlatan, Agrobay’ın Almanya’da tedarikçi olduğu firmalardan biri, Lidl marketler zinciri oldu.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Çiğdem Toker’in, “şirket haklarına basın yoluyla saldırı” iddiasıyla, 1,5 milyon TL manevi tazminat istemine konu olan ilk yazısı, “Rusya’da domatesler de Bayburt’tan” başlıklı yazısı değil. 22 Ekim 2017 tarihli, “Tasarruf Arıyorsanız METRO İhalesine bakın” diyen yazısı. Bayan Toker, iyi ki… Yazmayacağım… Kulağa su kaçırmayalım. Bakalım, bu yazısında ne demiş de, Agrobay AŞ.’nin “haklarına basın yoluyla saldırmış” görelim: “AKP’li yönetenler, tasarruf deyince 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinliklerini anlamış.
Bence önce kamu ihalelerine bakmalılar.
Oralarda tasarruf edecek bir dolu proje ve teklif var.
Mesela 3 Mart 2017 tarihli ihaleler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Raylı Sistem Daire Başkanlığı şu 5 metro hattını ihale etmişti: Kirazlı/Halkalı, Ümraniye/ Ataşehir/Göztepe, Çekmeköy/ Sancaktepe/Sultanbeyli, Kaynarca/ Pendik/Tuzla, Başakşehir/Kayaşehir
İBB bu hatlarda, hepimizin vergilerinden oluşan yaklaşık maliyetin yüzlerce milyon TL üzerinde verilen teklifleri kabul etti. (Tutarlar ile şirketlerin adı 18 Ekim tarihli yazıda.)
Misal, “yaklaşık keşif” 2.1 milyar TL mi? Şirket 2.4 milyar TL veriyor, İBB de kabul ediyor. Peki, nereye gidiyor bu aradaki 300 milyonluk fark?
Fazla tutarın ne kadarı -hadi iyimserlikten ölelim- enflasyondan kaynaklanan maliyet artışı?
Sonuç: Beş hat için bağıtlanan fazla teklif tutarı: 1 milyar 193 milyon.
Yazıyla: BİR MİLYAR YÜZDOKSANÜÇ MİLYON LİRA.
Bunlar İBB’nin metro ihalesi.
3.Havalimanı hattı yetişecek mi?
Bir de Ulaştırma Bakanlığı’nın “verdiği” bir metro hattı var.
Gayrettepe-yeni havalimanı epey bir gecikmeyle, geçen yıl sonu 1 milyar Avro’ya Şenbay-Kolin ortaklığına verilmişti. Verilmişti diyoruz çünkü ortada bir ihale emaresi yok.
Ve dikkat: 1 milyar Avro’luk bu “iş”, dövizin tırmandığı, berberlerin camlarına “TL’ye çevirme makbuzunu getirene bedava tıraş” yazılı kâğıtlar yapıştırdığı günlerde verildi.
Hattı yürüten ikiliden biri olan Kolin, 3. Havalimanı’nı yapan beşli grupta.
Diğeri Bayburt Grup bünyesindeki Şenbay. Şenbay’a bu hattın verilmesinde; gerek piyasa gerekse siyaset arenasında giderek daha çok konuşulmaya başlanan “Başbakan Yıldırım’a yakınlık kriter midir?” sorusu meşrudur. (Şenbay’ın kardeş şirketi Aga Enerji de Rize Havalimanı ihalesini Cengiz İnşaat ile birlikte kazanmıştı.)
1 milyar Avro’luk işi verdiniz de, 3. Havalimanı’nın açılmasına bir yıldan az zaman kaldı.
Nasıl bitecek 33 km’lik bu hat?”
1,5 Milyon liralık ilk manevi tazminat davası, davacı vekili son duruşmaya gelmediğinden düşer. Toker’ göre; Hukuk eğitimi almış bir gazeteci olarak hak arama özgürlüğüne hiçbir itirazımın olması söz konusu olamasa da talep edilen tutarın anormalliği dolayısıyla gözdağı verme, caydırma ve nihayetinde mesleğe yönelik bir baskı niteliği taşıdığını duruşmalarda ifade etmeye çalışmıştım. (Nitekim bu tip davaların sadece Türkiye’de olmadığını, birçok ülkede meslektaşlarımıza açılan ağır davalarla caydırma motivasyonu içeren “slapp” adıyla anıldığını daha sonra öğrendim.).” Diyecek, biz de ondan öğrendik.
Bir basın emekçisine, 1,5 milyon liralık manevi tazminat davası açmaya cüret eden Agrobay, “Türkiye’de işe 1-0 önde başlayan” işçilerine, kaç milyon liralık mobing yapar, nasıl da topunu birden, Kod 46 dedikleri aşağılayıcı madde ile tazminatsız işten atar, varın siz düşünün. Agrobay, tek başına olsaydı bu cüretinde, kolaydı. Ancak, değil. Öyleyse yapılması gereken, Diyalektik Materyalist Marksizmi savunduğu iddiasındaki herkesin görevi, nesnel koşulların siyasi ve ekonomik krizin egemen sınıf tarafından yönetilemediği tasfiye sürecinin sonuna gelirken, sınıfın birliğini sağlamak, alt üst oluşu iktidar savaşına çevirmek üzere yurdun her yerinde fabrikalarda, işyerlerinde ayakta olan işçiler dayanışma grevleriyle genel greve yürütmek, mücadele yükselirken eğitim ve örgütlenme çalışmalarını büyütmek, sübjektif unsuru hazırlamak gerekmektedir.
Tam da Lenin’in, Nisan Tezleri’nde Rusya işçi sınıfı ve Bolşeviklerin durumuna ilişkin yaptığı tespit ve önerileri gibi. “Partimiz merkez komitesinden yoldaşım Teodoroviç’in, dün Petrograd’da toplanan Rusya demiryolları müstahdem ve işçileri kongresinde kullanmış bulunduğu o çok başarılı deyime göre; ‘Devrimci demokratik sözlerin şekerli suyuna sirke ve safran dökme’ zorunluluğunu birinci plana çıkarıyor. Eleştiri çalışması; sosyalist-devrimci ve sosyal demokrat küçük-burjuva partiler tarafından yapılan yanlışlıkların açıklanması; bilinçli proleter parti, komünist parti öğelerinin hazırlanıp bir araya getirilmesi; ‘genel’ küçük-burjuva sarhoşluk içindeki proletaryanın zehirlenmeden kurtarılması. Propoganda çalışmasından başka hiç bir şey değilmiş gibi görünür… Bu körü körüne kanıcılık ile savaşarak kurtarabilir ve her yerleşme yerinde, yığınların bilincini onların gözüpek ve kararlarından dönmez girişkenliği gibi proleter bilincini de gerçekten uyarabiliriz; özgürlüklerin, demokrasinin, bütün toprakların tüm halkın mülkü olması ilkesinin kendiliğinden gerçekleşmesini, gelişmesini ve pekişmesini hızlandırabiliriz.
… Ama kanıcı körlük ve körü körüne kanıcılık, özellikle yaşamın (iktisadi ve toplumsal durumlarının) kapitalistlere güvenmemeyi öğrettiği proleterler ve yoksul köylüler arasında, her gün daha çok un ufak olup dağılacaktır. Küçük-burjuvazinin liderleri halka, burjuvaziye güvenmeyi öğretmek zorundadırlar. Proleterler ise, ona güvensizliği öğretmek zorunda.” Türkiye solu gibi, burjuvazinin ekonomik ve siyasi krizini aşmak için bindiği kayığa binmek değildir. İşçi sınıfı, yoksul üretici sınıfların kurtuluşu, sermaye iktidarının gemisine binmekte ya da attığı simide tutunmakta değildir; emeğin kendi iktidarındadır.
- “Güneş Toprağı” Afganistanlı Taş İşçileri ve “Gölgeler Turnuvası” - 13 Haziran 2024
- Anayasa Değişikliği Ya Da “Working Class Hero” - 4 Mayıs 2024
- Bu Adamlar Neye Gülüyor? - 20 Nisan 2024