“Atatürk’ü çok özlüyorum. Ben Atatürk genciyim. Özgürlüğüm bir tek ölüm olur.”
Seçimde Atatürk’ün partisinin başkanı olarak büyük umutlar bağladığı Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesi üzerine kendini Yenikapı Marmaray İstasyonu’nda raylara atarak intihar eden 20 yaşındaki Kübra Ergün’ün intihar mektubundan cümleler bunlar.
Okuduğumda ilkokul sıralarıma gittim ve henüz 7-8 yaşlarımdayken, sapkınca bir Atatürk sevgisi tıkıştırılan çocuk ruhumun tarifsiz kederini; ilkokul hayatım boyunca, her 10 Kasım’da döktüğüm bulgur bulgur gözyaşlarımı hatırladım.
Kendisi öyle bir anlatılıyordu ki bize, bir ölüyü özlüyor; ölümün çaresizliğini o yaşlarımızda deneyimleyerek hastalanıyorduk.
Neyse ki çok okuyordum da bu patolojiden tez vakitte kurtuldum.
Elbette ki Kübra’nın hazin intihar mektubunda memleketin ahvaline dair asla yadsınamayacak gerçekler var. Milyonlarca gencin umutsuzluğunu ve mutsuzluğunu öyle dokunaklı bir şekilde ifade etmiş ki gözyaşlarımızı tutmamız mümkün değil.
Ne var ki intiharının asıl nedeni, “Ben Atatürk genciyim, özgürlüğüm bir tek öl.m olur.” cümlesinde vücut buluyor ve toplumun büyük bir kesiminin Atatürk’e yüklediği hastalıklı anlamla putlaştırmanın artık sorgulanması gerektiği gerçeğini ortaya koyuyor.
Atatürk öldü sevgili gençler. Artılarıyla eksileriyle bir sürece imza attı ve gitti. Kimilerine göre hiç hatasızdı; kimimize göre de pek çok halkın ve inanç kesiminin büyük acılar çekmesine yol açan yanlış bir temel attı. Ama öldü. Ölümünün üzerinden de tam 85 sene geçti.
Önderleri putlaştırmak, azgelişmiş ülkelerin özgüvensiz insanlarına has bir güdüklüktür. Dönemlerinde bazılarını mutlu ederken bazılarına acı vermeden gerçekleştirmeleri mümkün olmayan birtakım artı-eksi işlere imza atarlar ve devirlerini tamamlayarak giderler. Sonrasında yaşam devam eder.
Bir önderi putlaştırmak, aynı zamanda o önderin ülkesini onun devrinde dondurmak; sonrasında yetişecek büyük zihinlerin karşısına, asla ulaşılamayacak bir çıta koyarak insan öğütmek demektir.
Hiçbir önder erişilmez, hatta aşılmaz değildir. Hiçbir önder, ölümünden 85 sene sonra bile gencecik insanların dimağlarında onsuz bir hayatın yaşanmaz olduğu hissiyatını yaratacak derecede putlaştırılmamalıdır.
Size bu kötülüğü yapanlar, ne yaptıklarının farkında olmayan okumuş cahillerdir.
O okumuş cahiller ki üzerinde birçok farklı halkın yaşadığı bir coğrafyaya “Türklerin ülkesi” manasına gelen “Türkiye” ismi koyularak kendilerini bütün diğer halkların sahibi zannetmeleri sağlanan ve seksen sene boyunca da o halkların bitimsiz acıları pahasına o sahipliğin konforunun tadını çıkararak yaşayan egoistlerdir.
Bugünkü feveranlarının temel sebebi de o konfor alanlarını, seksen sene boyunca sözde lâiklik gerekçesiyle başlarını örtmelerine yasak koyarak ezdikleri kesimlere kaptırmış olmalarıdır. Bugün haklı olarak şikâyet ettiğiniz yeni iktidar sahiplerinin bu kadar kindar olmalarının temel sebebi de budur.
Atatürk bu toplumun sadece belli bir kesimine özgürlük ve mutluluk getirmiştir sevgili gençler. O yüzden de bu coğrafyada hiçbir zaman huzur ve barış olmamıştır.
Lütfen sadece kendi ahmak mutluluklarının ve konfor alanlarının derdinde olup, kendilerinden başka hiç kimsenin acısını kederini umursamayan putperestlerin manipülasyonlarına kendinizi kaptırarak, Atatürk’ün ya da onun zihniyetinin hüküm sürmediği bir hayatın yaşanmaz olduğu yanılsamasına kapılarak umutsuzluğa düşmeyiniz ya da Kübra gibi ölümü düşlemeyiniz.
Özgürlük size bir putun ya da onun yüz yıl önceki öğretilerinin verebileceği bir şey değildir. Hürriyet, sizin ruhunuzda kendi ellerinizle alevlendirmenizi bekleyen bir ateştir. O öyle bir ateştir ki en fazla prangalandığı zaman tutuşur.
Şunu çok iyi bilin ki bugün sadece siz değil, her yaş diliminden milyonlarca insan özgürlüğünü prangalanmış hissediyor. Şahsen ben 22 senedir hissettiğim klostrofobik duygu ile baş etmekte çok zorlanıyorum ve biliyorum ki benim gibi hisseden milyonlarca insan var bu ülkede…
Fakat ben şunu da biliyorum ki bugün yaşadığım bu işkence, sadece son 22 yılın değil; bütün bir yüzyılın temel yanlışlarının sonucudur. Ve ben, geçmiş 80 senenin hatalarıyla insanlık suçlarını yok sayıp, bütün faturayı son 22 yılın faillerine kesersem, çok büyük bir yanlışa ve karamsarlığa düşerim.
Daima büyük resme bakın sevgili gençler. Büyük resmi görme ve hayatı objektif bir gözle tahlil etme yetisini kazanmak, insana beraberinde çok büyük bir özgüven ve yaşama direnci getirir. Bu sayede evrensel bir bakış açısına sahip olur, mevcut sorunlarınıza daha analitik bir şekilde yaklaşma yeteneği kazanırsınız. Bu yetenek de içinizdeki prangalanmış özgürlük ateşini tutuşturur; her durumda bir çıkış yolu bulmak için mücadele direncinizi artırır.
Cahillerin peygamberlerine taptığı gibi putlarına tapan okumuş cahillerin sığ, yoz ve yavan öğretilerine asla itibar etmeden, kendi özgün yolunuzda yürüyünüz. O yol başlangıçta türlü prangayla ve barikatla dolu olsa bile kendinizi süreç içinde okuyarak, düşünerek, sorgulayarak ve cesurca yaşayarak evriltmeyi başardığınız takdirde hepsinden kurtulmanız mümkün.
Ben hiçbir zaman bir umut taciri olmadım. Hatta Niçe gibi, “umudun bütün kötülüklerin anası olduğunu, çünkü işkenceyi uzattığını” düşünürüm. Yapmaya çalıştığım şey de size umut değil, yaşama sevinci ve direnci aşılamak.
Evet, hakikaten de çok karanlık bir dönem yaşıyoruz. Çok mutsuzuz. Ama biliyor musunuz, hâlâ bahar geliyor ve bir yerlerde erguvanlar açıyor, bülbüller ötüyor, başaklar boy veriyor… Ve o baharı ne Atatürk ne de Kılıçdaroğlu getiriyor.
Karalar bağlayarak her şeyden vazgeçmek ya da ölmeyi tercih etmek çok kolay. Lâkin zaten ölecek değil miyiz? Marifet, bütün olumsuzluklara rağmen kendi yolumuzu bulmakta ve o yolda bütün putları kırarak, bütün cahillerle okumuş cahillerin boş beleş öğretilerine siktir çekerek yürümeye direnmekte…
Lütfen enseyi karartmayınız ve okumuş cahil putperestler tarafından beyni yıkanarak hasta edilmiş olan Sevgili Kübra’nın yolundan gitmeyi aklınızdan bile geçirmeyiniz.
Bahar sizsiniz ve hepiniz birer potansiyel öndersiniz.
Hiçbir put sizi özgür kılamaz ya da hiçbir diktatör özgürlüğünüzü çalamaz!
Özgürlük ya içinizdedir ya da hiçbir yerde!..
- Zübükler Her Yerdedir - 9 Mart 2024
- Hepimiz Dilberiz - 28 Ocak 2024
- Bu Kadar Şuursuzluk Akla Ziyan – Rabia Mine - 19 Ekim 2023