Anadolu’daki Uygarlıkların Yağmur Suyunu Değerlendirme Tecrübesi Bugüne Işık Olmalıdır

Dünyanın ve Ülkemizin karşı karşıya kaldığı İklim değişikliğine bağlı su kıtlığı tehlikesine karşı bilim insanlarının çeşitli uyarı ve önerileri vardır. Bu uyarı ve öneriler dikkate alınıp, şimdiden tedbirler alınmalıdır. Yoksa yakın zamanda su kıtlığı yaşayabiliriz.

Anadolu da gelmiş-geçmiş uygarlıkların bizlere bıraktığı önemli kalıntılardan doğru sonuçlar çıkarılması ve onlardan yararlanılması gerekmektedir. Özellikle ege kıyılarında ve Egedeki adalarda sıkça karşılaştığımız Su Sarnıçları ve su bentleri bize yol gösterebilir. Geçmiş uygarlıklar yağmur sularını yaptıkları Su Sarnıçları ve Su Kuyuları aracılığıyla en yüksek rakımlar da bile sulu tarım yaptıklarını gösteren işaretler ve yazılı kaynaklarda da bunlardan bahsedilmektedir. Oysa günümüzde daha çok HES’ler yapılarak dereler ve çaylar sadece enerji üretimine yönelik kullanılmaya çalışılırken, tarımsal alanda kullanımı daha da azalmış görünüyor. Tarımsal alanda kullanılmasına engeller çıkarıyorlar. Oysa Yağışlı mevsimler olan Sonbahar, kış ve İlkbahar aylarındaki yağışlardan yararlanılabilinir. Sarnıç ve Su birikimi sağlamayı hedefleyen Su kuyuları aracılığıyla toplanacak sular hem tarımsal sulamada, hem de kullanma suyunda kullanılabilinir.

Gerek Eğe kıyı bölgesinde, gerekse ege adalarındaki Su Sarnıçları ve Su kuyuları zamanında çok verimli kullanıldığının en iyi örneğini, Börklüce Mustafa’nın önderliğinde kısa bir süreliğine de olsa kurulan Ortaklar devletinde bu sarnıçlar sayesinde sulu tarım geliştirilerek bol ürün aldıkları yazılı eserlerde bahsi geçmektedir. Üstelik bu Sarnıç ve Kuyuların kalıntıları hala günümüzde de varlığını sürdürmektedir.

Hala Bodrum’un Gümbet denilen mevkiinde de bunlar vardır. Ve bunlar Gümbet diye anıldığı için o mevki bugün Gümbet diye anılmaktadır. Gümbet diye adlandırılan dairesel formlu, kubbeli özel bir yapıya sahip sarnıçlar, Bodrum için bir simge niteliğindedir. Yağmur sularının toplandığı sarnıçlar, su ihtiyacını karşılamada kullanılmıştır. Zamanın ileri gelenleri tarafından kendi adlarına inşa edilmişlerdir.

Sarnıçlar su bulunmayan yerlerde, yağmur suyunu depolayıp kullanılmak üzere yapılan yapılardır. Yarımadanın hemen tamamında Osmanlılar tarafından yapılan ve bugün ‘Gümbet’ olarak tanımlanan sarnıçlar görülür. Bodrumun ‘Gümbet’ beldesi adını buradan almıştır.

Su havzalarını çakıl taşına kadar korumak gerektiğini aktaran Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ise, “İklim değişikliğiyle beraber kuraklaşan bir iklime gidiyoruz. Şimdiden tedbirler almalıyız bu değişikliğe uyum sağlamalıyız. Türkiye’de bunun da başında ‘yağmur suyu hasadı’ geliyor. Anadolu’nun kültüründe olan su sarnıçlarını geri getirmeliyiz. Her ev mümkünse çatısında yağan yağmuru toplamalı. Bu hem susuzluğa, kuraklığa büyük bir çare olacak hem de kent sellerini engelleyecektir” diye söylemektedir. Yağmur Suyu Hasadı ise şöyle tanımlanmaktadır: Yağmur suyunun akması için bırakmak yerine, yeniden kullanım için yerinde biriktirilmesi ve depolanmasıdır.

İşte tüm anlatımlardan şu sonuca çıkmalıyız; bugünde yarın karşılaşacağımız su kıtlığı ve kuraklık tehlikesine karşı bu benzeri projeler yaparak, bulunduğumuz alanda hem sulu tarımın devamını, hem de kullanma suyu birikimi ile gelecekte oluşacak sıkıntılara çözümler üretebiliriz. Gerek yüzey sularımız, gerekse yer altı sularımızda da gerek kirlilik anlamında gerekse azalma yönünden sona yaklaşıyor görünüyor. Yıllık yağış ve su debisi ile tüketilen su miktarında eksi yönde azalma görüldüğü resmi verilere de yansımaya başlamıştır. Durum bu nokta da iken bugünden önlemlerimizi almamız gerekmektedir. Tarihten, geçmiş uygarlıklardan ders almamız gerekiyor.

Tarih boyunca kuraklıkla yüzleşen ve kurak geçen her uygarlık bu yola başvurmuştur. Asya’da, Avrupa’da ve Amerika kıtasında birçok uygarlığın bu yöntemi ustalıkla kullandığı yazılmaktadır. Daha çok ta Hindistan da, Pakistan da, Afganistan da ve İran da bu yöntemlere çok rastlanmaktadır. İşte Peru’daki  And dağlarının 2450 metre yüksekliğe yerleşen İnka Uygarlığı, burada Machu Picchu şehrini kurmuşlar. Bu şehir bugün kayıp şehir olarak anılmaktadır. Burada su ihtiyacını ve yaşamını yağmur sularını ve kayalardan sızan suları çeşitli yollarda toplayıp biriktirerek kanallarla yerleşim yerine getirerek ihtiyaçlarını karşıladıkları ve tarım yaptıkları çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Bu durumda ayrı bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Bunlar bizlere rehber olmalıdır. Bu tarihi tecrübeleri bizlerde hayata geçirmede geri kalmamalıyız.

Bugün bile birçok ülkede yağmur suyu toplamasına yönelik yeni yapılacak binalarda bunun sağlanması için devletin fiili teşvikleri vardır. Bu uygulamalar devletler eliyle teşvik etmektedir. Örneğin; Kanada, Hindistan, İsrail, Yeni Zelanda, Sri Lanka vb. ülkeler bunların başında gelmektedir.

Yağmur sularının toplanmasının çeşitli yolları olabilir. Bu şehir merkezlerinde çatı sularının farklı kanallarla belli toplama alanlarına aktarılması olabilir. Küçük yerleşim merkezlerinin bu çatı suları küçük göletlere aktarılmasının önü açılarak, temiz su sağlanmasının yolu açılmış olur. Şehirlerdeki betonlaşma yağmur sularının sele dönüşerek boşa gitmesine neden olmaktadır. Bu yolla aşırı kirlenmiş suların tarımsal sulamada kullanımı da azalmış olur. Tarihi tecrübelerden yararlanmaya azami gayret göstermeliyiz.