Taş ve madden ocaklarının işletmeye açılmasında, ormana ve çevredeki bitki örtüsüne fiilen verilen zararların ötesinde işletmenin devamında ve sonrasında da birçok zararı olduğu ortaya çıkmıştır. Bunları tek tek ele almaya çalışacağız.
2004 yılında değiştirilerek korumacı maddelerden arındırılan Maden Yasası’nın ardından başlayan madencilikle, dağ, taş ve ovalar adeta köstebek yuvasına döndürüldü. Ormanlar, sular, tarım alanları, hayvancılık ve tarihi mirasın yanında yaşam alanları maden arayıcılarının tehdidi altına girmiştir. Mart-2013 Resmi verilerine göre ülke genelinde 85 binden fazla taş ocağı ruhsatı verilmiştir. Özellikle yeni hedeflenen Termik santraller için açık işletilecek kömür ocaklarında açığa çıkan ağır metalli kömür karası tozlar ise işin çabası olacak. Bu hızla artan açık işletmecilikle beraber ortaya çıkan tahribata karşı yurttaşların tepkisi de her geçen gün büyümektedir. Bilim insanlarının uyarıları, kamuoyunun tepkisine rağmen madden arama ve yeni taş ocakları açmalar hız kesmiyor. Yetkililerin denetlemekte ve önlem almakta yetersiz kaldığı sınır tanımayan madenciliğin sonucu ortaya çıkan tahribatsa hesabı yapılamayacak kadar büyümüştür.
Açık taş ocağı ve maden ocağı işletmeciliğinin birçok yerde kaçınılmaz bir yöntem olarak kullanıldığı çok açık olarak görülmektedir. Dağlık ve tepelik arazideki ormanlar odun hammaddesi üretimi yanında su da üretirler. Ormana düşen yağış gözenekli orman toprağından sızarak ana kaya çatlak sistemine, oradan da kaynaklara, derelere ve yeraltı suyuna ulaşır. Yer altı suyu; içme suyu, kullanma suyu ve ovadaki tarım alanlarının sulanması, bitkisel üretimin arttırılması, halkın beslenmesi için kullanılmaktadır. Bu ilişki ‘ÜSTÜN KAMU YARARI’ kapsamında kavranıp, değerlendirilmelidir. Çünkü üretilen su tarım için, dolayısı ile tüm canlı aleminin beslenmesi ve varlığının devamlılığı için gereklidir. Açık ocak işletmelerinin su üretimine ve doğal su sızma yollarının bozulmasına neden olmaktadır. Suların yönü değişmekte, daha derine kaçabilmektedir.
Yerleşim alanlarının yakınında, bağ, bahçe, zeytinlik ve orman alanlarında açık ocak işletmeye kalkışmanın önemli ve telafi edilemeyecek zararlara sebep olacağı da biliniyor. Ağaçların kuruduğu, bitkilerin yok olduğu açıkça gözlenmektedir. Taş ocağı işletmelerinin çevreye en az zarar verecek kayalık arazide açılması, yeşil örtünün en az olduğu alanda olması, çevreye verilecek zararların azalmasının sağlanması gerekmektedir.
Ormanlara düşen yağışın toprağa ulaşan bölümü pek yüzeysel akışa dönüşemeden ölü örtü ve toprağa sızar. Ormanda yaprak dökümü ile oluşan ölü örtü, ölü örtünün ayrışması ile oluşan humus ve diğer organik maddeler toprağın gözenek hacminin ve gözenek çaplarının artmasını sağlarlar. Su bu gözeneklerden hızla sızarak, derinlere iner. Topraktan ana kaya çatlak sistemine geçen su, kaynakları ve yeraltı suyunu besler. Taş ocağı yarmaları kaya çatlak sistemini kestiği için, yeraltı suyuna sızan suyun da açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına sebep olur. Taş ocağı yarmaları toprak suyunun da buharlaşmasına sebep olur. Yarma kenarında veya yakınında bulunan ağaçlarda verim kaybı ve giderek kurumalar görülür. Taş ocağı yarması kenarındaki zeytin ağaçlarında meyve boyutlarının daha küçük olduğu gözlenmiştir. Orman alanı azaldıkça da yağışlarda sel ve su baskını, toprak kaybı da o oranda hızlı bir şekilde artmaktadır.
Kireçtaşları, yarı mermerleşmiş kireç taşları ve mermerler tabakalı yapıda oldukları biliniyor. Tabakalı ve kırıklı içyapıya yağış suları sızıp, kalsiyum karbonat’ı eritir. Milyonlarca yıl süren bu erime olayı sonucunda kireç taşları vb kayaların içinde suyolları, mağaralar oluşur. Bu mağara sistemi yağış sularını kaynaklara, düdenlere, yeraltı sularına taşır. Taş ocağı işletmelerinde yapılan patlatmalar mağara sistemini bozar, çökmelere ve suyollarının değişmesine, suyun derinlere kaçmasına sebep olur. Sonuçta su kaynaklarını kullanan insanlar ile yerleşim alanları zarar görürler. Ormanların su üretimi ve tarım alanlarına su katkısı halkın beslenmesini sağlar. Ormanlar yok edildikçe bu su kaynaklarına ulaşmakta imkansızlaşır.
Taş ocaklarından çıkan atık materyallerin eğimli arazilere yığıldığını ve bir süre sonra aşağıya kayarak değerli araziyi veya dere yatağını kullanılamaz hale getirmektedir. Söz konusu yığınlardan göl ve denizlerin kıyı sularına taşınan kil ve tozun kısa sürede çökmediği için balıkların solungaçlarını tıkayarak ölmelerine neden olmaktadır. Yarı mermerleşmiş taş ocaklarında taşların kesilme işleminde açığa çıkan kireçli su vadiye bırakılıp, vadi tahrip edilmektedir. Havaya karışan tozlarda yağmurla birleşince, tozların içindeki bazı ağır metallerle reaksiyona girerek asit oluşarak toprağa düşmesi de ayrı bir tahribata yol açacaktır.
Taş ocaklarında toz daima vardır. Patlatmada, gevşetilmiş kayanın makine ile kazılması, kaldırılması, yığılması aşamalarında, kırma/eleme işlemlerinde, işlenmiş materyalin yığılmasında, kamyonlara yüklenmesinde ve nakliyat sırasında yollardan dolayı toz açığa çıkar. Tozu önlemek veya bastırmak için sözü edilen torba filtreler ve ıslatma yöntemleri ya hiç kullanılmaz veya pek bir işe yaramazlar. Özellikle kurak mıntıkalarda kireçtaşı ocaklarında materyali ıslatmak için su yetersizdir. Islatma suyu da hızla buharlaşır. Toz yerleşim alanlarında konu ile ilgisi olmayan insanların sağlığını olumsuz etkiler. Bitki yapraklarını kaplayarak solunumu ve fotosentezi engeller, bitkinin ve ağaçların kurumasına neden olur. Çiçeklenme döneminde, tozlar çiçeklerin üstünü örterek, döllenmeyi önler ve meyve oluşumunu azaltır.
Taş ocağından arta kalan çukur arazinin yeraltı suyu akışını engellediği için zarar vermektedir. Çukur ağaçlandırılamadığı için çöp vd atık maddelerin doldurulduğu, lağım atıklarının boşaltıldığı bir pislik ocağına dönüşmektedir. Taş ocağı çukuruna doldurulan kirletici atıklar yeraltı sularına sızarak, içme sularını kirletmektedirler. Taş ocağı çukurlarının yeraltı suyunu doğrudan etkileyen yapılarından dolayı, temiz materyal ile basamaklı olarak doldurulup, ağaçlandırılmaları gerekmektedir. Bu alanları Yeşil boya ile boyayarak değil!!!
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022