6-7 Eylül Olayları

6 EYLÜL 1955 günü saat 13.00’te, devlet radyosu, Selanik’te Atatürk’ün doÄŸduÄŸu eve yapılan bombalı bir saldırı haberini duyurdu ve bu haber öğleden sonra İstanbul Ekspres gazetesinin iki ayrı baskısıyla yayıldı.[1]Aynı günün öğleden sonrasının geç saatlerinde, çeÅŸitli öğrenci birliklerinin ve “Kıbrıs Türktür Cemiyetinin (KTC) çaÄŸrısı doÄŸrultusunda, Taksim Meydanı’nda bir protesto mitingi düzenlendi. Bu mitingin ardından, bazı gruplar İstiklal Caddesı’nde bulunan gayrimüslimlere ait iÅŸyerlerinin camlarını taÅŸlamaya baÅŸladılar.[2] Kısa sürede Taksim civarındaki gayrimüslimlerin geleneksel ikamet ve iÅŸ çevresi olarak bilinenBeyoÄŸlu, KurtuluÅŸ, ÅžiÅŸli, NiÅŸantaşı gibi bölgeler, çeÅŸitli araç gereçlerle  donanmış  olarak  gelen  ve  iÅŸyerlerini,  evleri,   okulları, kiliseleri ve mezarlıkları tahrip eden insan yığınlarının akınına uÄŸradı.[3] Aynı biçimde, İstanbul’un Eminönü, Fatih, Eyüp, Bakırköy, YeÅŸilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek gibi daha uzak semtlerinde, kentin Asya kıtasında yer alan Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy gibi semtlerde ve hatta Adalar’da ÅŸiddet olayları meydana geldi.[4] Bu saldırılara aÅŸağı yukarı 100 bin kiÅŸinin katıldığı düşünülmektedir.[5] Mihalis Vassılıadis, olayların baÅŸlangıcını şöyle anlatır:

“O zaman 15 yaşındaydım ve Tahtakale’de RızapaÅŸa 19 numarada bir tanıdığımızın yanında çalışıyordum. O dönem dükkânların yüzde ellisi gayrimüslimlere ait idi. Saat ikiye doÄŸru daha Selanik’teki bomba haberi duyulmadan evvel ortalık yavaÅŸ yavaÅŸ karışmaya baÅŸlamıştı. Türk dükkân sahipleri yanımıza gelip bize şöyle diyorlardı: ‘Dükkânlarınızı hemen kapatıp eve gitseniz iyi olur.’ Saat beÅŸe doÄŸru gayrimüslimlere ait tüm dükkânlar kapanmıştı. Tahtakale’de inanılmaz bir kalabalık birikmiÅŸti. Ne araba, ne otobüs, ne de tramvay geçebiliyordu. Eminönü’nde küçük gruplar halinde adamlar bekliyordu. Bankalar Caddesinde durum aynı idi. Karaköy ve Kuledibi’nde yine grup grup bekleÅŸen adamlara rastladım. Taksim Meydanı ise artık iÄŸne atsan yere düşmeyecek hale gelmiÅŸti. O sıra İstanbul Ekspres gazetesi çıktı. Beklenen haber gelmiÅŸti. Birden ortalık karıştı, sesler yükseldi. Saldırılar artık baÅŸlayabilirdi.[6]

Başlangıç Aşaması

Saldırılar 20 ila 30 kiÅŸiden oluÅŸan organize olmuÅŸ birlikler tarafından gerçekleÅŸtirildi; bu birlikler kendi aralarında kışkırtıcılar, önderler, tahripçiler olarak sınıflandırılabilir.[7] Kışkırtıcılar, çoÄŸunlukla Türk bayrakları ile Atatürk ve Celal Bayar’ın büst ve fotoÄŸraflarından oluÅŸan donatılara sahipti. KTC’nın rozetlerini dağıtıyor ve halkı kendi dükkânlarına, evlerine ve arabalarına Türk bayrağı ile iÅŸaret koymaya çağırıyorlardı.

 Göstericiler, halkı tahrik etmek için ya Kıbrıs sorununu[8] kullanıyor ya da halk arasında mevcut olan gayrimüslim antipatisini körüklüyordu.[9] Bunun yanında, kahvehanelerde oturan erkeklerin doğrudan saldırılara katılması talep ediliyordu:

“BeyoÄŸlu’nda sabaha kadar açık olan bir kahve vardı. Oraya genelde belediye otobüslerinin ÅŸoförleri ve biletçileri giderdi. Orada vardiya zamanlarını beklerlerdi. O akÅŸam birisi içeri daldı ve onlara bağırdı: ‘Siz ne biçim Türksünüz! Tüm halk ayaklandı siz daha hâlâ oturmuÅŸ burada kart oynuyorsunuz.’ Hemen birçok kiÅŸi kalktı ve saldırganların arasına karıştı.”[10]

Hatta, yayalar ve izleyiciler, doğrudan hitap edilerek harekete geçirilmeye çalışılıyordu:

“Ben 14 yaşındaydım ve BeyoÄŸlu’nda bir çorapçı dükkânında çalışıyordum. Kalabalık artınca, konuÅŸmacıları dinlemek için Taksim Meydanındaki göstericilerin arasına karıştım. Fakat orada birkaç kiÅŸi beni dirsekleyip bana sürekli şöyle diyordu: Burada daha ne duruyoruz, hadi gidip dükkânların camlarını aÅŸağı indirelim.”[11]

Grup önderlerinin görevi, her şeyden önce, tahrip edilecek nesneleri keşfetmekti. Bunu yapmak için çeşitli yöntemlerden yararlanıyorlardı. Bir kısmında, gayrimüslimlerin ev ve işyerlerinin adreslerinin yazılı olduğu listeler bulunuyordu:

“Bir Rum arkadaşımın dükkânının önünde elimde bir Türk bayrağı ile nöbet tutuyordum. Ellerinde bir listeyle geldiler. Onlara bu dükkânın bir Türke ait olduÄŸunu söyledim. O bunun imkânsız olduÄŸunu, çünkü ismin listede olduÄŸunu belirti. Ben de ‘O zaman listede bir hata olmuÅŸtur’ dedim. Ellerindeki listelerde tüm cadde isimleri ve ev numaraları vardı. Kendi aralarında sürekli birbirlerine talimat veriyorlardı.

‘Bu ev bir Rumun, ÅŸu Etmeninin, bu dükkânı yaÄŸmalayın, ÅŸu eve girin’ vs.”[12]

Daha uzak semtlerde yaÅŸayan gayrimüslimlerin ev ve iÅŸyerleri bile, adresler sayesinde kolayca bulunabiliyordu. Tarihi Yarımada’da (özellikle Eminönü’nde) bu yöntemle, kapısında isim ya da numara olmayan büyük binaların dördüncü, beÅŸinci katlarındaki Rumlara ait eÅŸya depolarına dahi zarar verilebıldi.[13]

Olayların baÅŸlamasından birkaç hafta önce ilgili mahallelerin muhtarlarından ev ve iÅŸyerlerinin adreslen istenmiÅŸti.[14] Fransız KonsolosluÄŸu’nun bir raporuna göre, daha 2. Dünya Savaşı sırasında, özel bir birlik tarafından, herhangi bir çatışma durumunda daha kolay “nötralıze” edilmelerini saÄŸlamak amacıyla, gayrimüslim azınlıkların adresleri kaydedilmiÅŸti.[15] Raporda, ayaklanmalar sırasında bu bilgilerin kullanılmış olması olasılığına da yer veriliyordu. Ayaklanmalardan kısa bir süre önce, gece bekçileri bazı sakinlerden duvarlardaki ev ve iÅŸyeri numaralarını belirginleÅŸtirmelerini istedi.[16] Yine gayrimüslimlere ait bazı ev ve iÅŸyerleri ise, bir haç figürü, GMR (Gayrimüslim Rum)[17] gibi kısaltmalar ya da “Türk deÄŸil”, “Türk”[18] gibi tanımlamalarla iÅŸaretlendi:

“Ben o zaman Yedikule’de otunıyordum. Olaylardan iki hafta evvel genelde Rum, ama Ermeni evleri de, yaldız soba borusu boyası ile iÅŸaretlendi. Biz bu iÅŸaretleri siliyorduk, ama ertesi gün evler yine boyanıvordu.[19]

Bu öncü birlikleri semt sakinleri de yönlendiriyordu. Kendi oturdukları çevreyi çok iyi tanıdıklarından, gayrimüslim komşularını ihbar ediyor, saldırganlara Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin evlerini gösteriyorlardı.[20] Grupların önderleri de aynı biçimde, isimleri Türkçe olmayan dükkânlara yönetiyorlardı:

“Yüksekkaldırım’da bir Yahudi, o kargaÅŸada kendi levhasını bir Türk dükkânının tabelasıyla deÄŸiÅŸtirdi. Yahudinin dükkânına hiçbir ÅŸey olmadı ama Türkünki yaÄŸmalanmıştı. Sonra komÅŸusuna dedi ki ‘Ne vapalım, senin insanların bunu yaptı lar.’ Ama garip hatalar da oluyordu. Benim bir profesör arkadaşım vardı Muayenehanesinin üzerinde Doçent Dr. diye bir levha yazılmıştı. Doçent kelimesini gayrimüslim bir isim zannedip muayenehanesini tahrip etmiÅŸler.”[21] Müslüman halk, ev ve dükkânlarına Türk bayrakları asarak ve tüm ışıklarını yakarak, kendi mülklerim korumaya çalışıyordu.[22] Yalnızca bazı istisnai durumlarda hedef oluyorlar. Türk bayrağını ya da haftalardır dağıtılmakta olan “Kıbrıs’ın Türk olduÄŸunu gösteren haritayı” zamanında gösterebildiklerinde veya duvara “Kıbrıs Türktür” yazdıklarında, kendilerini kurtarabiliyorlardı.[23] Bazen de trajikomik yöntemlere baÅŸvurulabılıyordu: “Tünelde Cevat Bey’e ait bir kumaÅŸ dükkânı vardı. Adam Türktü, ama onun da iÅŸyerini yaÄŸmalamaya baÅŸladılar. Adam hemen pantolonunu aÅŸağı indirdi ve sünnetli olduÄŸunu gösterdi. O da bu ÅŸekilde adamları durdurmaya çalıştı.'”[24] Grubun üçüncü kısmı ise taÅŸlar, kaldıraçlar, latalar, kürekler, testereler, kaynak makineleriyle donanmış olarak, belirlenen nesneleri parçalıyordu.[25] Gerekli aletler, saldırıların baÅŸlamasından önce kamyonlarla kent içindeki merkezi noktalarda ya da otobüs duraklarında hazır tutuluyordu:[26] “Sekiz buçuÄŸa doÄŸru dışarıdan sesler gelmeye baÅŸladı. İki kamyon evimizin önünde durdu, ilk kamyondan kıyafetlerinden fakir oldukları anlaşılan adamlar indi. İkinci kamyon ise sopa ve kalın demirlerle doluydu. Kilisenin ön avlusundaki aileyi papazın ailesi zannetmiÅŸlerdi. İki buçuk metrelik duvarlara tırmandılar ve aniden bahçenin içindevdiler. Evimize girmek istiyorlardı. Kapı ve camları parçalamaya baÅŸladılar.” [27]

Hatta, özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur ve hatta askeri araçlardan oluÅŸan bir ulaşım ağının oluÅŸturulması sayesinde, faillerin ve aletlerinin kent içindeki ulaşımı garanti altına alınmıştı.”[28] Bu ÅŸekilde kolaylıkla hedeflerini buluyor ve tüm kentte saldırılarını baÅŸarılı bir biçimde gerçekleÅŸtiriyorlardı:[29] “Bana yakın olan en büyük caddeye gittim. Bu, Gazi Bulvarı’ydı. Oradaki gençleri izledim. Bahçem için biraz toprak taşıyabilmek için tam altı gün bir kamyon için beklemiÅŸtim. Åžimdi ise tam 21 kamyon, içleri adam dolu ve yeni oldukları belli olan bayraklarla önümden geçiyorlardı. Bu konvoyu ise 13 araba izliyordu.”[30] Kentin her yerinde yaÄŸmalar aynı yöntemle gerçekleÅŸtirilmiÅŸti. Dükkânlar söz konusu olduÄŸunda saldırganlar önce vitrinleri taÅŸlayarak parçalıyor ya da vitrinlerin önündeki demir parmaklıkları kaynak makineleri veya tel makasları yardımıyla açıyordu. Sonrasında, dükkânın içindekiler saldırılan yer küçük bir imalathaneyse alet ve makineler ya içeride ya da dışarı çıkartılarak sokağın ortasında paramparça ediliyordu.[31] Saldırıların baÅŸlamasından kısa bir süre sonra, İstanbul’un caddeleri dükkânlardan çıkarılan çeÅŸitli eÅŸyalarla dolmuÅŸtu: “Özellikle Galatasaray’la Tünel arasındaki caddeler tamamen kumaÅŸ artıkları ve kürk parçalarıyla doluydu. Caddelerde buzdolapları, elektrikli süpürgeler, pastalar, ÅŸekerler, kumaÅŸ toplan, gömlekler, kravatlar ve bir manavın artıkları vardı. Tramvay, araba ve otobüslerin arkasına takılmış halatlarla buzdolapları, dikiÅŸ makineleri ve daktilolar sokaklar arasından geçirtiyordu. Dükkânlardaki tüm eÅŸyalar, tek tek parçalanıyordu.”[32]

Özellikle apartmanlara ve evlere yönelik saldırılar, gayrimüslimler arasında büyük korku ve paniğe yol açmıştı:

“Dükkânların yaÄŸmalanmasından daha kötü olan, evlere girilmeziydi. Üvey annem ve kızkardeşım evin ikinci katına çıkıp kapıyı kilitlemiÅŸlerdi. Adamlar aÅŸağıda kapıyı zorlamaya baÅŸladıkları zaman, onlar pencereden atlamayı düşünüyorlardı.[33]

Evlerin önce camlarına taş atılıyor, sonra giriş kapıları baltalar ve demir çubuklarla kırılıyor, sonrasında ise evin içinde ne varsa gerekli aletlerle parçalanıyor ya da camdan dışarıya atılıyordu:

“Her zamanki gibi o gün de kahveye gittim. Kahvenin sahibi yanıma geldi ve dedi ki: ‘Anton’cuÄŸum bugün sen eve gitsen daha iyi olur.’ ‘Niye ne oldu?’ dedim. O sadece acele etmemi ve doÄŸru eve gitmemi söyledi. Birkaç cadde daha ilerledikten sonra ne olduÄŸunu anladım. Baltalarla dükkânların kepenklerini ve evlerin kapılarını kırıyorlardı. Camlardan piyanolar ve dolaplar aÅŸağı atılıyordu ve bağırıyorlardı: ‘Bugün malınız ve mülkünüz, yarın hayatınız’… [34]

“Yayanın evindeyken orada gördüklerime inanamadım. Kapılar ve pencereler artık yoktu. Buzdolapları, dolaplar, aynalar parçalanmış ve evinin önüne yığılmıştı. Yataklar, yorganlar kesilmiÅŸ, yünler her tarafa dağıtılmıştı. Elbiseler, ayakkabılar, örtüler, halılar lime lime edilmiÅŸ, yığınlar halinde tabak çanak binlerce parçaya bölünmüştü. Somya parçalanmış, avizeler, vitrinler, masalar, sandalyeler ve koltuklar baltayla kesilmiÅŸti. Yerde odun, kömür ve gaz, tuz ve ÅŸeker, yaÄŸ ve yumurtalardan bir birikinti oluÅŸmuÅŸtu. Soba da tahrip edilmiÅŸ, bazı valizlerin içindekiler dahi makasla kesilerek kullanılamaz hale getirilmiÅŸti.’[35]

Kiliseler de saldırılardan payını almıştı. Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği ve yakıldığı gibi, bazen kilisenin tamamı ateşe verilmişti:[36]

“Kumkapı’da bir binanın üst kısmında bir bölüm vardı; orada Rumlar ibadet ediyordu. Yukarı çıktığımda ÅŸu manzara ile karşılaÅŸtım: İkonalar, ÅŸamdanlar, resimler, hepsi odanın ortasına toplanmıştı ve birileri üzerine sıçmıştı.'”[37]

Özellikle ÅžiÅŸli ve Balıklı’dakı Rum-Ortodoks mezarlıklarına da zarar verilmiÅŸti.[38] Buralarda mezar taÅŸlarının parçalanmasıyla yetinilmemiÅŸ, çıkarılan iskeletler de kırılmış ya da yakılmıştı.”[39] Hatta bir olayda, henüz ölmüş bir kiÅŸinin bedeni mezarlıktan çıkarılarak bıçaklanmıştı.”[40]


Bu yazı: Dilek Güven’in 
Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında
6-7 EYLÜL OLAYLARI adı ile Tarih Vakfı yayınlarından çıkmış çalışmasından alınmıştır… 

[1]AA PA 264 Türkiye 2! 1-00/92 42, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu,  13,09,1955

[2] NARA 782,00/9-1455, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu,  14,09,1955

[3] Eleuphtheria, 09.09.1955; Vırna 08.09.1955.

[4] Mskedonıa, 09.09.1955, Eleuphtheria, 10.9.1955.

[5] NARA 782.00/9-1455, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 14 09 1955

[6] Mihalis Vassilıadis ile mülakat, 22.09.2002.

[7] AA, PA 264, 205-00/92.42,İtanbul Başkonsolosluğu Raporu, İstanbul, 06.09.1955

[8] ” … ‘Makarios’a Ölüm!’, ‘Kıbrıs Türk’tür!’, ‘Emret, Ölelim!’…” Yassıada, Yüksek Adalet Divanı Tutanakları, 6-7 Eylül Hadiseleri, Ankara, 1962, s 73

[9] “… ‘Allahsızları gebertin!’, ‘On binlerce lira kazanıyorlar ve ucuz ÅŸeyleri pahalıya satıyorlar!’ “Ta Gegonota Tis Konstantionopolıs. 6-7 Septembriou 1955” [istanbul’daki 6-7 Eylül 1955 Olayları], Syllogo Konstantinoupoliton, Atına, 1995, s. 12.

[10] Yervant Gobelyan ile mülakat, 09.04.2002

[11] İslam B. ile mülakat, 08.05.2002.

[12] Suphi B. ile mülakat, 09 05.2002

[13] NARA 782.00/9-1455, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 14 09.1955

[14] TBMM ZC, Devre 10, İçtima 2, Cilt 9, 23 İnikat, 13.01 1956; Anastatsıos İreni ile mülakat, 20.10.2001

[15] CADN B Seri C 26, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 8.09.1955

[16] TBMM ZC, Devre 10, İçtima 2, Cilt 9, 23 İnikat, 13 01.1956

[17] Tsoukatou, Septembriana 1955. i Nichta Ton Kristallon Tou Elhnismou Tıs Polis, s. 136

[18] CADN B Seri C 26, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 08.09.1955

[19] Dokdakis Donios ile mülakat, 12.10.2001

[20] Rober Haddeciyan ile mülakat, 20.03.2002

[21] Yorgo Adosoğlu ile mülakat, 1 5 03.2002

[22] Makedonia, 10.09.1955; Christoforou, Christidi, Ta Septembriana, Konstantinoupoli kaı Smyrni 1955 [istanbul ve İzmir’de Eylül Olayları], Atına 2000, s. 163; Vazo İreni ile mülakat, 20.10.2001

[23] AA, PA 264 Türkiye 205-00/92.42, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 20.09.1955

[24] Şükrü İ ile mülakat, 04.12.2001

[25] A!exandrou Phiopou, İ Nykta Tis Ektis Septembnou Eis Tin Konstantinoupoli Kai Tİn Smyrni [İstanbul ve izmir’de Uzun Eylül Gecesi], Atına, 1955, s. 16; AA, PA 264 Türkiye 21 1-00/92.42, İstanbul BaÅŸkonsolosluÄŸu Raporu, 13.09.1955.

[26] Yassıada, Yüksek Adalet Divanı Tutanakları, 6-7 Eylül Hadiseleri, Tanık Nüvit Yetkin, s. 164; Chrıstidi, Ta Septembriana, Konstantinoupoli kai Smyrni 1955., s. 162.

[27] Pineiopı, Tsoukatou, Septembriana 1955: i Nichta Ton Kristallon Tou Ellinismou Tıs Polis [1955 Eylül Olayları; istanbul’daki Rumların Kristal Gecesi], s. 89.

[28] Vima, 09.09,1955.

[29] Milliyet, 07.09 1955

[30] TBMM ZC, Devre 10, İçtima 1, cilt 7, 8. İnikat, 12.09.1955.

[31] NARA 782.00/9-1455, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 1409 1955, CADN B Seri C 26, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 09.09.1955

[32] Milliyet, 07.09 1955.

[33] Anastasis Gordanoglou ile mülakat, 26.09.2001.

[34] Antonis Augustionis ile mülakat, 20.10.2001.

[35] Hulusi Dosdoğru, 6-7 Eylül Olayları İstanbul 1993, s 29

[36] Irakles Mıllas, “To Katastrophiko Ergo Stis Ekklisies Kai Ta lera Skinomata Tis Polis” [İstanbul’daki Kilisenin ve DiÄŸer Kutsal Mekânların Tahribatı], Epta imeres 10.09 1995, s. 10-13; Christidi, Ta Septembriana, Konstantlnoupoli kai Smyrni 1955, s 111.

[37] Jaklin, Çelik, “6/7 Eylül 1955, Kumkapı”, Toplumsal Tarih, 81 (2000), s, 42-44.

[38] AA PA 270 Türkiye 211-00/92.42, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 13.09.1955

[39] -NARA 882.413/9-2755, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 27.09.1955

[40] “ÅžiÅŸli mezarlığında, Yunanistan Merkez Bankası müdürünün bir ay önce ölen amcası Nicolas Elıasco’nun tabutu açılmış ve ceset bıçaklanmıştır.” NARA 782.00/9-1255, İstanbul BaÅŸkonsolosluÄŸu Raporu, 12.09.1955.