Ne olaymış arkadaş! Yılmaz Özdil’in ne kadar telif aldığından yayınevinin kaç lira kazandığına kadar ince hesaplar yapıldı. Güneş gazetesi -başlıkta da görüyorsunuz- ilk sayfasından, Uğur Mumcu ile Özdil’in resimlerini yan yana vererek “Uğurlar Olsun” ve “Afiyet Olsun” başlıkları attı. Bana sorarsanız Kırmızı Kedi, saat 09.05’de 1881 adet satışa sunduğu ve saatler için de tükenen M. Kemal için planladığı satış stratejisini başarıyla sonuçlandırdı.
₺2.500’e Kitap Satılmaz mı? Satılır Niye Satılmasın?
Yandaki resimde gördüğünüz ayakkabı %100 deriden üretilmiş, Prada Logo Extra marka bir ayakkabı. Rahat iç taban astarıyla, ferahlık ve rahatlık vermesi için tasarlanmış. Esneklik ve dayanaklığı sağlamak için tek parça kauçuk taban kullanılmış, sadece 4.340₺
Nasrettin Hoca der ki, 4 bin liraya ayakkabı satıldığına inanıyorsunuz da 2 bin liraya Atatürk satıldığına mı inanmıyorsunuz? Şakası bir yana kitap da satılan bir metadır mevcut üretim ilişkisinde. Unutmayalım, kitap yazılıp bittikten sonra bir ayakkabı, bir iç çamaşırı, bir elma nasıl satılıyorsa öyle satılır. Pazar, Pazar sizlere Fiyat-Değer ve Emek-Değer Teorileri anlatacak değilim; hoş anlat deseniz de yarı yolda nefesim kesilebilir baştan söyleyeyim. Örnek mi?
Franklin Roosevelt’in Annual Report for the Fiscal Year Ended September 30, 1940 ve The Story of the National Foundation for Infantile Paralysis kitapları, ikişer kopya ve ikisi bir arada 15.000 Pound’a satılıyor. 7 Lira deseniz 105.000 Lira eder. Kitaplardan biri 1940, diğeri 1941 tarihli, Georgia Warm Springs Foundation yayınevi çıkartmış.
₺2.500 bedel biçilen kitap saatler içinde tükendiğine göre, fiyat-değer teorisi bize bu satış stratejisinin başarıya ulaştığını ve kitabın “değerinin” (bence de ne yazık ki!) bu olduğunu gösteriyor.
Nutuk’un ₺500’e Satılan Special Edition’ı
Tabii o zaman buna fevkalade nüsha deniyormuş. Nutuk, belki de Cumhuriyet tarihinin ilk özel baskı yapan kitabı. Hem de tek bir özel baskısı da yok. Aynı kitap aynı tarihlerde farklı farklı özel baskılar yapılarak da satılmış. İstanbul’da Zelliç Matbaası mücellithanesinde teclid edilen, tezyinatı İstanbul’da Müderresetülhattanin tarafından tertip olunan, kuyumculuk işleri ise yine İstanbul’daki seçkin kuyumculara yaptırılmış olan ve o dönemde adeti ₺500 satılmakta olan fevkalade Nutuk ise bu edisyonların en pahalısı. O dönemde Mareşallikten Emekli olan Mustafa Kemal’in 43 Lira emekli maaşı aldığını da notlarımıza ilave dersek, Nutuk’un o dönemki ₺500 liralık fiyatının, Özdil’in ₺2.500’lük kitabına galebe çalacağını da belirtmiş olabiliriz. Nutuk’un hikâyesini dört hafta boyunca Pazar, Pazar’da yazmıştım. Çok kısaca tekrar edeyim.
Nutuk’un basın hakkı, Türk Tayyare Cemiyeti’ne verilir. Mustafa Kemal’i temsilen Hasan Rıza Bey ve Türk Tayyare Cemiyeti’ni temsilen Bitlis Mebusu Muhittin Namık Bey, kitabın basını ile ilgili olarak bir sözleşme hazırlar ve imzalar. Bu sözleşmeye göre, Nutuk’un satışından elde edilecek gelirin sadece yüzde onbeşi Tayyare Cemiyeti’ne bırakılacaktır Nutuk’un 1927 yılı baskısı, 1928 yılı Temmuz’unda piyasaya çıkar. Kitabın 1000 adet basılan ve 627 sayfadan oluşan ilk (lüks) baskısı, Ankara Türk Ocakları Heyet-i Merkeziyesi Matbaası tarafından yayınlanmış; tezyinatı İstanbul’da Cumhuriyet Matbaası’nda gerçekleştirilmiş, harita, kroki ve fotoğrafları Ahmet İhsan Matbaası vesayetiyle Viyana’da tabedilmiştir. Nutuk’un olağan baskısı ise her biri 50.000 adet olmak üzere iki baskıda gerçekleştirilmiştir; ayrıca satış işlemlerinin kontrolü için de her kitaba ayrı ayrı numaralar verilmiştir. Yüzbin adet basılan Nutuk’un bu baskısı, iki cilt halindedir. Birinci cilt. “Nutuk. Gazi Mustafa Kemal Tarafından” başlığını; belge, harita ve krokilerin yer aldığı ikinci cilt ise “Nutuk Muhteviyata Ait Vesaika başlığını taşımaktadır. Bu Nutuk, Osmanlıca harflerle 10,5 punto dizilmiştir ve büyük boy 543 sayfadan oluşmaktadır. Kitabın neşir hakkı Türk Tayyare Cemiyeti’ne aittir ve kitapta Atatürk’ün kongredeki konuşmasının yanı sıra, konuşması sırasında okutmayıp sadece zikrettiği belgelere, savaş krokilerine ve haritalara da yer verilmiştir. Kitap, İstanbul’da Ebuzziya Matbaası’na bastırılmış; Mustafa Kemal’in kapaktaki resmî ve ekteki haritalar lüks baskıda da olduğu gibi Viyana’da tabedilmiştir.
Nutuk’un Latin harfleriyle yazılmış ilk baskısı, 1934 yılında yayınlanır. Bu baskı, üç cilt halinde planlanmış tır. BMM’nin açılacağını bildiren genelge ile biten ilk cilt, ekleri hariç 317 sayfa, ikinci cilt ise aynı şekilde 345 sayfadan oluşmaktadır. 348 sayfalık üçüncü cilt ise belgeleri kapsamakta, ayrıca bu ciltte, yedi haritaya da yer verilmektedir.
1938 yılında, Cumhuriyet’in onbeşinci yılı münasebetiyle, Nutuk’un yeni bir baskısı daha yapılır. Bu baskı, 1934 yılındaki baskının kalıplarından yararlanılarak yapılmış bir tıpkıbasımdır. Fakat 1934 basımından farklı olarak Nutuk, bu kez, tek cilt olarak basılmış, bu başımda baskıda yer verilmemiştir.
Mustafa Kemal hayattayken, bir defa eski (1927), iki defa da (1934 ve 1938) yeni harflerle basılan Nutuk, İnonü liderliğindeki tek parti döneminde hiç basılmamıştır. 1938 yılındaki baskıdan sonra Nutuk, ilk kez, 1950 yilinda Demokrat Parti (DP) döneminde yayınlanmıştır. Basımı üç cilt halinde planlanan bu Nutuk’un, kitabın 1934 basımındaki üç ciltlik sınıflamasından esinlenen ilk cildi 1950 yılında, ikinci cildi 1952 yılında basılmış, vesikalanı içeren üçüncü cilt ise ancak 1959 yılında piyasaya çıkarılabilmiştir.
Kitabın Türkçe ilk baskısı, üç farklı kalite de piyasaya sürülmüştür. Çubuklu kâğıda yapılan baskısı 5 liraya satışa çıkarılmış; iki renkli ipek kağıda basılan Nutuk’lar 10, ipek Japon kağıda basılmış ciltli Nutuk’lar ise, cilt kalitesi ve süslemelerine göre 25, 45 ve 50 liradan satışa sunulmuşlardır.
Yılmaz Özdil’in M. Kemal’i bir Atatürk Siyer’i
Özdil’in kitabının yaşayan Mustafa Kemal’i anlattığı iddiasında. Kitabına isim olarak Mustafa Kemal”i seçmesinin de bundan mütevellit olduğunu söylüyor. Evet, kitap Mustafa Kemal’in hayatıyla ilgili anektodlara odaklanmış; ama asla yaşayan bir tarih-kişisi Mustafa Kemal’in peşinde değil. Özdil, resmi tarihin Atatürk’ünün özel hayatı peşinde. Buna bir nevi Seküler Siyer çalışması da diyebiliriz; hani şu peygamberin hayat hikâyesine odaklanan çalışma alanı var ya, onlar gibi. Nasıl ki siyer eserleri de Abdullah bin Abdulmuttalib’in oğlu Muhammed’in özel yaşamına değil de “Habibullah, Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin” hayat hikâyesini anlatır; Yılmaz Özdil de Ulu Önder Atatürk’ü anlatır bizlere.
Bitirirken Mustafa Kemal’i yaşadığı dönemi derinden etkilemiş bir insan, bir tarihsel figür ve bir politik özne olarak değerlendirilirken; atatürk’ü aynı kişinin soyadı (Atatürk) değil, bir siyasal kavram(bir mukaddes, totem, bir ulu-önder, bir ata, baba-Türk) olarak kullandığımı da belirtmeliyim.
Yılmaz Özdil tam olarak bir Mukaddes atatürk kurgusu inşa etmeye çalışıyor. Unutmayalım ki, Mukaddes atatürk kurgusu, resmî tarihin atatürkünü bina ederken, resm-i tarihin Mustafa Kemal’den bahsettiğini iddia eder; Atatürk’ü, tarihte yaşamış bir insanın soyadı olarak kullanır; örneklerini Mustafa Kemal’den hareketle vermeye çalışır. Ancak unutmamak gerekiyor ki, mukaddes, ölümsüz, ulu önder bir atatürk kurgusu Atatürk’ün Mustafa Kemal’den koparılarak bir kavram olarak ele alınmasını da bir önkoşul olarak gerektirmektedir.
Daha tehlikelisi, bir atatürk tesis edilirken, bu realite özenle gizlenir; Atatürk’ün Mustafa Kemal’den koparılışı dikkatle örtülür. Çünkü bu örtülebildiği ölçüde atatürk, tarihsel bağlamı olan bir kavram karakteri kazanabilecek; bu örtülebildiği ölçüde atatürkün, kurgulanmış bir siyasî imge/kavram olduğu gizlenerek kurgulanan atatürk imgesinin bir tarihsel gerçeğe (Atatürk, Mustafa Kemal) dayandığı kanaati uyandırılabilecektir.