Türkiye’de yoksulluk, sokaklardan resmi verilere taşan bir gerçeklik haline geldi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın açıkladığı Eylül 2024 verilerine göre, yaklaşık 14,8 milyon kişi düzenli sosyal yardımlara muhtaç. Bu rakam, nüfusun yaklaşık yüzde 17,3’üne denk geliyor ve düzenli yardım alanların oranı, 2018’den bu yana ciddi bir artış göstermiş durumda. DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre, artan sosyal yardımlar Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısındaki derin kırılmaları yansıtıyor.
Sosyal Yardımda Dramatik Artış
2013 yılında 2,3 milyon hane düzenli sosyal yardımlardan yararlanırken bu sayı 2018’de 2,6 milyona, 2024’te ise 3,7 milyona ulaştı. Düzenli yardımlara muhtaç hanelerin sayısı son 10 yılda yüzde 63, 2018’den bu yana ise yüzde 43 arttı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devreye girdiği 2018 sonrası dönemde bu artışın hız kazanması dikkat çekiyor.
2018’de nüfusun yüzde 12,6’sı düzenli yardım alırken, bu oran 2024’te yüzde 17,3’e çıktı. Daha geniş bir perspektifle bakıldığında, Bakanlığın tüm sosyal yardım programlarından faydalanan kişi sayısı 2023 itibarıyla yaklaşık 20 milyona ulaşmış durumda ve bu nüfusun yüzde 23,4’ünü oluşturuyor.
Yoksullukla Mücadelede Sosyal Yardımlar: Çözüm mü, Yama mı?
Sosyal yardımlar, görünürde yoksulluğa karşı bir çözüm sunuyor gibi görünse de uzmanlar, bunun yapısal sorunları çözmek yerine yoksulluğu “yönetme” aracı olarak kullanıldığı görüşünde. Prof. Dr. Aziz Çelik, artan yardımları ekonomik koşulların ağırlaşmasına bağlarken, hükümetin bu yardımları bir “klientalist mekanizma” olarak siyasal destek tabanı oluşturmak için kullandığını belirtiyor.
Benzer şekilde, çalışma ekonomisi uzmanı Dr. Özgür Müftüoğlu da sosyal yardımların, “hak temelli sosyal politika” yerine karşılıklı bağımlılık yaratacak bir yardım ilişkisi üzerine kurulu olduğunu ifade ediyor. Müftüoğlu, asgari ücretin açlık sınırının yüzde 71,5 altında olduğu bir ülkede sosyal yardımların artmasının, yoksulluğun arttığı anlamına geldiğini vurguluyor.
Siyasi Bağımlılık ve Dağıtımda Adaletsizlik
Türkiye’de sosyal yardımların dağıtımı, çoğu zaman hükümetin siyasi etkisine açık mekanizmalar üzerinden gerçekleştiriliyor. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları gibi kurumların bu süreçte etkin rol oynadığı belirtilirken, yardımların tarafsızlık ilkesine uygun dağıtılıp dağıtılmadığı tartışma konusu. Müftüoğlu, yardımların bir “havuç-sopa” mekanizması olarak kullanılabileceğini ve iktidara yönelik eleştirilerin yardım kesintileriyle sonuçlanabileceğini belirtiyor.
Sosyal Yardımda Sistemsizlik
Çelik’e göre, sosyal yardımlar, hak temelli bir sosyal koruma sisteminin parçası olmaktan çok, dağınık bir yapı ve hükümet etkisi altında işleyen bir mekanizmaya sahip. Yardımların yerine, düzenli geliri olmayan bireyler ve ailelere, merkezi bir sosyal koruma sistemi aracılığıyla kalıcı ve hak temelli destek sağlanması gerektiğini ifade ediyor.
Sosyal Yardımlar ve Yoksulluğun Yönetimi
Türkiye’de sosyal yardımların artması, ekonomik eşitsizliklerin giderek derinleştiğini ve yapısal çözümler yerine geçici politikalarla yoksulluğun yönetilmeye çalışıldığını gösteriyor. Yardımların siyasi bir araç olarak kullanılma potansiyeli, bu alanda daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik ihtiyacını ortaya koyuyor. Yoksulluğu azaltmak için sosyal yardımlardan öte, istihdam olanaklarının artırılması, asgari ücretin yaşam standartlarına uygun seviyelere yükseltilmesi ve hak temelli sosyal politikaların benimsenmesi gerekiyor.
Kaynak: DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberinden derlenmiştir.
- Dina Davasında Beraat Kararı ve Kamuoyuna Tepkiler - 18 Aralık 2024
- Kadın Cinayetleri ve Şiddet: Kasım Ayı Raporu Üzerine Değerlendirme - 18 Aralık 2024
- Mazlum Abdi’nin Kobanê için Önerileri ve Türkiye’nin Güvenlik Endişeleri - 18 Aralık 2024