Ekonomist İnan Mutlu, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda 1 Mayıs’ın tarihsel kökenine ve günümüzde Türkiye’de işçi sınıfının karşı karşıya kaldığı çalışma koşullarına dikkat çekti. 1 Mayıs’ın yalnızca bir bayram değil, dünyanın dört bir yanında emekçilerin canı pahasına verdiği bir hak mücadelesi olduğunu hatırlattı. Mutlu, 139 yıl önce ABD’de başlayan mücadelenin bugün hâlâ Türkiye’de sürmekte olduğunu belirtti.
Chicago’dan Taksim’e Uzanan Direniş: Bir Tarihin Tanıklığı
1 Mayıs 1886’da, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da işçi sendikaları, sekiz saatlik iş günü talebiyle kitlesel grev çağrısı yaptı. Grevler sırasında yaşanan çatışmalarda çok sayıda işçi gözaltına alındı, dört işçi idam edildi. İdam edilenlerden Albert Parsons’un şu sözleri tarihe kazındı:
“Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
Bu adaletsiz infazlar, tüm dünyada emekçilerin öfkesini büyüttü. Üç yıl sonra, 1889’da II. Enternasyonal Paris’te toplandı ve 1 Mayıs’ı “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” ilan etti.
Türkiye’de ise 1 Mayıs ilk kez 1905 yılında Osmanlı topraklarında kutlandı. İstanbul’daki ilk resmi 1 Mayıs gösterisi ise 1910 yılına tarihleniyor. Bu tarihten günümüze 1 Mayıs, Türkiye’de yasaklarla, polis müdahaleleriyle, baskılarla anılsa da aynı zamanda bir direnişin, eşitlik ve adalet talebinin sembolü olmaya devam ediyor.
21. Yüzyılda Orta Çağ Koşulları: Türkiye İşçisinin Acı Tablosu
İnan Mutlu’nun vurguladığı en çarpıcı gerçeklerden biri de günümüzde Türkiye’de emekçilerin hâlâ sekiz saatlik iş günü hakkına erişememesi. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında haftalık ortalama çalışma süresi 44 saatin üzerinde olan nadir ülkelerden biri. Çoğu sektörde kayıt dışı çalıştırma, fazla mesai ödemelerinin yapılmaması ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması artık sistematik bir hal almış durumda.
Özellikle inşaat, tarım, taşımacılık ve hizmet sektörlerinde haftalık 60 saatleri bulan çalışma süreleri, işçilerin hem fiziksel hem ruhsal sağlığını tehdit ediyor. Türkiye’de çalışma hayatı sadece uzun mesailerle değil, aynı zamanda ölümcül kazalarla da anılıyor. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun raporlarına göre Türkiye, iş cinayetlerinde Avrupa’da ilk sıralarda yer alıyor.
Haklar Gasp Ediliyor, Sendikalaşma Baskı Altında
1 Mayıs’ın tarihi, sendikal haklarla doğrudan ilişkilidir. Ancak Türkiye’de bugün sendikalaşma oranı %14’ün altına düşmüş durumda. Toplu sözleşme, grev hakkı ve iş güvencesi gibi anayasal haklar pratikte ya kullanılmıyor ya da işveren ve devlet baskısıyla etkisiz hale getiriliyor.
İnan Mutlu, Türkiye’de işçilerin sadece uzun çalıştırıldıklarını değil, aynı zamanda hak arama kanallarının da sürekli daraltıldığını vurguluyor. “Günde 8 saat çalışmak hâlâ bir hayal. Haftada 44 saatlik ortalama çalışma süresiyle Avrupa lideriyiz, ama bu bir başarı değil, bir utanç tablosudur” diyerek durumun vahametini özetliyor.
Bir Bayram Değil, Bir Direniş Günü
İnan Mutlu’nun çağrısı açık: 1 Mayıs, geçmişin anısı değil, bugünün mücadelesidir. Chicago’da idam edilen işçilerin hikâyesi yalnızca tarihte kalmadı; bugün Türkiye’de hâlâ benzer koşullarda yaşam mücadelesi veren milyonların gerçeğiyle birleşiyor.
Devletin ve sermayenin birleştiği yerde, işçinin hakkı her gün biraz daha geriye itiliyor. Ancak 1 Mayıs’ın ruhu, bu eşitsizliğe karşı dayanışma ile büyüyor. Emek mücadelesi, tarihsel bir hak arayışından bugünün toplumsal adalet hareketine uzanan bir köprü olarak varlığını sürdürüyor.