“Güç yozlaşma doğurur, mutlak güç mutlak yozlaşmadır”
Lord Acton
Genel unsurlar
“Yozlaşma” kapitalist üretim ilişkileri sonucu ortaya çıkan bir olgu ve temizlenmesi zor olan bir kirliliktir. Sosyal, ekonomik ve kültürel alanda atılacak önemli adımlar ve uzun süreli tedbirlerle bu kirlilik belki bir nebze hafifletilebilir ancak ortadan kaldırılması için üretim ilişkilerinin niteliğinin değiştirilmesi gerekir. Geçmişten günümüze sınıflı toplumlarda sınıflar arasındaki gelir dağılımının adaletsiz ve eşit nitelik taşımaması; tıpkı savaşlar, katliamlar, işgaller, göç olayları gibi “yozlaşma”nın da ana nedeni sayılabilir. Ancak temel neden, üretim ilişkileri ve onun üzerindeki mülkiyet hakkıdır. Kapitalist üretim ilişkileri üzerindeki mülkiyet hakkı, mutlu azınlıkların elinde olduğu sürece temiz toplumdan, uygarlıktan, kalkınmışlıktan, adaletten ve insanca yaşamaktan söz etmek mümkün değildir.
Aşağıda örnekleri verilen yozlaşmanın niteliği, türleri, sebepleri ve sonuçları, üretim ilişkileriyle bir bütünlük içinde anlatılmaya çalışılmıştır.
“Yozlaşma”nın sözlük anlamı: “ Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak”tır. Bir başka tanımı da “bir şeyin, manevi anlamda değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmesi, bozulması”dır.
Kültürel değerlerde meydana gelen olumlu değişmeler, çağdaşlaşma olarak nitelendirilir. Bu formlarda meydana gelen olumsuzluklar da yozlaşma olarak değerlendirilir. Kültürel değişikliklerin temelinde iki tür insani değerler vardır. Bunlardan biri dayanışma, yardımlaşma olgusuyla paylaşımı oluşturan insan sevgisine dayanan yaklaşımdır. Diğeri ise bencilliğe, kıskançlığa, kişiselliğe ve çıkarcılığa dayalı yaklaşımdır. Toplumları çökertmek için kültürel değerlerini yozlaştırmak, bozmak yeterlidir. Toplumsal yozlaşma, siyasi, kültürel, mesleki ve ahlaki yozlaşmaların bütünüdür.
Bu yazımızda “Siyasi Yozlaşma” olgusu üzerinde durmaya çalışacağız.
“Siyasi yozlaşma” siyasette karar alma mekanizmasında yer alan aktörlerin “özel çıkar” sağlamak amacıyla toplumda mevcut hukuki, dini, ahlaki ve kültürel normları ihlal edici davranışlarda bulunması olarak tanımlanabilir. Siyasette karar alan aktörler: Politikacılar, bürokratlar, seçmenler çıkar ve baskı gruplarıdır. Yolsuzluk, zimmete para geçirme, hırsızlık, yiyicilik, hile, adam kayırmacılığı (torpil), adam kollama, rantçılık, rüşvet vb. eylemleri kapsar.
Siyasi yozlaşma, dar anlamda “yolsuzluk”tur. Kamuda görev alan yetkilinin yapmaması gereken iş ve işlemleri çıkar amaçlı yapmasıdır. Siyasal yozlaşmanın içeriğindeki eylemler, yolsuzlukla iç içedir.
Siyasi yozlaşma konusu üzerinde bugüne kadar ciddi anlamda herhangi bir çalışma yapıldığını göremiyoruz. Bu form henüz yerine oturtulmuş ve genel kabul görmüş bir kavramlaştırma çalışması haline gelmemiştir. Yozlaşma, kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu toplumlarda vazgeçilmesi mümkün olmayan bir olgudur.
Yazılı kaynaklardan anladığımız kadarıyla yolsuzluğun tarihçesi, Hindistan’da M.Ö. 4. Yüzyıla kadar uzanmaktadır. Kamu yönetimi üzerine yazılmış olan Kau-tiliya’nın Arhasastra isimli eserinde [1] yolsuzluk olgusu irdelenmiştir. Antik Yunan’da bir zamanlar tiranlar hüküm sürüyordu. Daha sonra krallar yönetmeye başladı. O çağların düşünürlerinden Aristo’ya göre “tiranlık, krallığın bozulmuş şeklidir.” Bunun gibi siyasi yozlaşma da orijinal siyasi formun bozulmuş şeklidir.
Bir ülkede kamusal alanın ve toplumsal yapının çürümesine yol açan birçok faktör vardır. Bunların en büyüğü yozlaşmadır. Yozlaşma politikaya bulaşırsa, siyasal yozlaşma; yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet alma, görevi kötüye kullanma gibi pratikleri beraberinde getirir. Bu tür eylemler hiç şüphesiz ki insanlık tarihi kadar eskidir. Diğer bir deyişle yozlaşmanın sebep olduğu çürüme sınıflı topluma geçişle başlayarak günümüze kadar devam etmiştir, edecektir.
Siyasi yozlaşmanın yansıması, kamu yöneticilerinin normları “ihlal edici davranışlar” sergilemesi olarak gösterilebilir. Diğer bir deyişle kamu yöneticilerinin hukuki, kültürel ve ahlaki normları, gayri meşru, haksız ve kötü davranış eylemleri olarak karşımıza çıkar. Bu eylem, yukarıda belirtildiği gibi, rüşvet, irtikâp, iltimas türü pratiklerdir. Siyasi yozlaşma zaman içinde toplumun tüm kesimlerine yayılma özelliğini sergiler. Ekonomiden tutun da bilime varıncaya kadar toplumun tüm yapılarını içerir. Yozlaşma, bir kirliliktir. Bu kirlilik toplumda etik kurallar, gelenek ve görenekler, dinsel yapı, eğitim, hukuk, sağlık, kültürel yapı ve aile kurumunu içine alacak şekilde yayılır. Yozlaşma aynı zamanda siyasi, ahlaki ve kültürel bir kirliliktir. Diğer bir yönüyle bu kirliliğin kaynağı politik kuralların ve kurumların düzgün oluşturulamaması ve işletilememesidir.
Siyasi yozlaşmanın hâkim olduğu devlet düzeni, genel anlamda otoriter yapıların hâkim olduğu tek adam yönetimi, monarşi ve diktatörlük rejimleridir. Diğer bir deyişle otoriterleşme ile politik ve toplumsal yozlaşma doğru orantılıdır. Yolsuzluğun, rüşvetin ve her türlü mel’anetin arttığı toplumlar, otoriterleşmektedir. Otoriterleşen toplumlarda meydana gelen yozlaşmanın had safhaya ulaşmasının nedeni de budur. Bu nedenle çürüme tek bir alanda görülmüyor. Politik çürüme ve sosyo-ekonomik yaşamda gözlemlenen çürüme Mehmet Efe Çaman’ın dediği gibi “aynı hastalığın farklı belirtileri, semptomları”dır.
“Siyasal ve toplumsal çürüme” ile ilgili ayrıntıları bir başka yazımızda ele almaya çalışacağız.
Yozlaşmanın özellikleri
Siyasi yozlaşma, “devletin üst kadrolarında karar alıcıların kirliliğe bulaşmasıdır,” demiştik. Bu bulaşma hiç şüphesiz ki milli gelir dağılımının adil olmadığı, dağılımda uçurumlar bulunduğu, yoksulluğun hüküm sürdüğü toplumlarda görülen bir salgındır. Siyasi yozlaşmanın özelliklerinden bazıları aşağıdadır.
- Siyasi süreçte ortaya çıkar. Yani devletin karar alma mekanizmasının cereyan ettiği yapıda belirginleşir. [2]
- Devlet yetkilileri, yetkilerini mevcut yasa, norm ve etik kurallara aykırı kullanırlar.
- Yetkilerin kötüye kullanımı karşılığında maddi çıkar sağlarlar.
- Yozlaşmada aktörler birbiriyle bağlantılı hareket eder.
- Yozlaşma, yani rüşvet alma, yolsuzluğa bulaşma, ihaleye fesat karıştırma türü pratikler gizli yapılmaktadır. Bu gizliliğin açığa çıkma riski piyasaya (yozlaşmanın piyasası) ve fiyata yansımaktadır.
- Yozlaşma, süreç içinde toplumun tüm kesimlerine yayılma özelliğini gösterir.
- Demokratik kurumlar, yozlaşma nedeniyle zaman içinde işlerliğini kaybeder.
- Yönetim biçimlerine göre yozlaşmanın boyutları farklılıklar gösterebilir.
- Mevcut düzenle yozlaşma arasında her zaman bir ilişki mevcuttur.
Türkiye bağlamında ele alındığında “özel çıkar” unsuruna “devlet çıkarı” unsurunun eklenmesi adeta alışkanlık haline gelmiştir.
Yozlaşmanın siyaset ve toplum üzerinde bıraktığı en büyük etki, “tahribat”tır. Toplum üzerinde bu tahribatı net olarak görebiliyoruz. Bireylerin gerek birbirlerine ve gerekse devlet ve kurumlarına olan güveni sarsılır. Güvensiz bir toplumda nelerin olabileceğini hep birlikte yaşadık. Organize suç örgütleri, güvensiz ortamda meydana gelen boşluğu doldurarak kaos ortamına sebep olur. Bunun gibi radikal gruplar, terör olaylarıyla güvensiz ortamı fırsat olarak kullanabilir.
Yolsuzluğun devlet üzerinde bıraktığı etkilerden biri de sistemin yozlaşmasıdır. Devlet, yasal konumunu ve saygınlığını kaybeder. Rüşvetle açılan her kapı bir süre sonra yasal konumun ortadan kalkmasına sebebiyet verir. Devlet yönetimi felce uğrar, devleti aciz duruma düşürür. Yöneticiler devleti yönetemez duruma gelirler. Siyasi yozlaşma nedeniyle devlet yönetiminin plan ve programları amacından sapmış olur. Ülkede mevcut olan yasalar hiçe sayılır. Dağ ya da halk deyimiyle orman kanunları işlemeye başlar. Yetkililer zorunlu olarak otoriter yapıyı devreye sokar. Devlet, yasal düzeni geçersiz kılar ve yasa dışı formları devreye sokar. Güvenlik birimleri kanun ve düzen tanımaz duruma gelir. Halk üzerinde baskı ve zulüm mekanizmaları devreye girer. Bugün Türkiye’de gördüğümüz de budur. Toplumda en çok zarar gören işçi sınıfı, aydınlar, gazeteciler, küçük esnaf, gelecek umudunu kaybeden gençler, çiftçiler, köylüler, işsizler olur. Yani yoksul halk kitleleri…
Yozlaşma sürecinde vergi tahsilatları aksar, anlamını kaybeder. Çünkü vergi yerini rüşvete bırakmıştır. Sık sık vergi indirimleri, vergi affı, imar affı vb. burjuva demokrasilerinde görülmeyen pratikler devreye girer. İhalelerde yolsuzluklar, adam kayırmalar, iltimaslar, köşe dönmeler, çeteleşmeler başlar. Diğer bir deyişle yolsuzluğun sebep olduğu açmazlar, yoksul kesimin sırtına bir yük olarak biner. Tüm bu açmazlar otoriter rejimlerde sıkça gördüğümüz hukuksuzluğun ve kanunsuzluğun meşrulaştırılmış biçimidir.
Siyasi yozlaşmanın türleri
Siyasi yozlaşmanın yaygın olarak görülen ve karşılaşılan biçimleri aşağıya çıkarılmıştır.
- Rüşvet: Kamusal yönetimde bakanların, müsteşarların, müdürlerin, şef ve memur gibi görevlilerin devlet hizmetini yürütürken görev ve yetkilerini kötüye kullanarak, muhatap olduğu kişiye karşı para karşılığında ayrımcılık yaparak çıkar sağlamasıdır. Örneğin, diploma ya da trafik ehliyetini almak isteyen kişinin başarısına bakılmadan menfaat karşılığında diploma ya da ehliyeti alması gibi. Aslında olay bu kadar basit değildir. Devletin devasa ihalelerinde örneğin enerji, yol, köprü, kanal vb. büyük sermayeyi gerektiren durumlarda tepedeki yetkili kişi veya kişilerin çıkar karşılığında ihaleyi, ihale şartlarına uymadan başkalarına vermesi gibi.
- Kayırmacılık (iltimas-nepotizm-kronizm): İltimas, adam kayırmacılığıdır. Nepotizm, akraba kayırmacılığı; kromizm de eş-dost kayırmacılığıdır. Kayırmacılıkta çoğu zaman rüşvet alınmaz. Kayırmacılık türlerinde bilgi, beceri, başarı ve eğitim düzeyi ile liyakat sistemi dikkate alınmadan politikacılar ve bürokratların dostlarını çocuklarını, kendi akrabalarını, ölçüleri hiçe sayarak kamu görevlerine atamalarıdır.
- Siyasi kayırmacılık: İktidar mensuplarının bir zamanlar kendileriyle birlikte aynı yolda yürüyenleri kurumların ve bankaların üst kademelerinde çifte maaş karşılığı yaptıkları atamalar, güncel bir konu haline gelmiştir. Bugün Türkiye’de yüzlerce eski politikacı, ikişer, üçer maaş ve ikramiyelerle partileri iktidardadır diye bu yolla yozlaşmanın içine bulaşmış durumdadırlar. Buna siyasal kayırmacılık da denir. Bu tür kayırmacılıkta “politik yandaşlık” ön plandadır. Yine aynı şekilde mahalli yönetimlerde muhaliftir diye üst düzey bürokratların görevlerinden alınıp, yerlerine kendi yandaşlarını atamaları gibi…
- Oy ticareti: Politik yozlaşmanın diğer bir kaynağı da oy ticaretidir. Buna “hizmet kayırmacılığı” da denir. Bir milletvekilinin ya da iktidarda olan bir siyasi partinin yeniden seçilmesi için oylarını artırmak uğruna seçim bölgelerini yeniden dizayn etmesi ve el atmasıdır. Gerektiğinde o bölgeye yol yapmak, yatırımda bulunmak, seçmenlere rüşvet dağıtmak şeklinde görülebilir. Seçimlere yakın zaman zaman kamyonlarla temel ihtiyaç maddelerinin bedava dağıtılmasının trajik sahnelerini görsel medyada görebiliyoruz.
- Lobicilik: Siyasi karar alma sürecinde baskı ve çıkar gruplarının cirit attığı ortamın oluşmasıdır. İstenen sonuç; karşı partinin oy almamasını sağlamak. Örneğin 2019 yerel seçimlerde organize suç örgütlerinin iktidar partisi lehine yaptıkları faaliyetlere tanıklık ettiğimiz gibi muhalif partilerin binalarının ve seçim stantlarının paramiliter güçlerle basılması ve kaos ortamının yaratılması gibi…
- Rant kollama: Rant, geniş anlamda üretim faktörlerinden toprağın ve diğer kaynakların üretiminden alınan paydır, yapay bir rant türüdür. Bazı ekonomik faaliyetler üzerine sınırlamalar konulmasıdır. Örnek olarak teşvik kollama, tarife, lisans, sosyal yardım, kota türü işlemler gösterilebilir. Rant kollama, gayri meşru bir eylem türüdür. Diğer bir deyişle çıkar ve baskı gruplarının lobicilik faaliyetleri ve bu amaçla yapmış olduğu harcamaların devletten tahsil edilmesidir.
- Kamu sırlarını sızdırmak (vurgunculuk): Hükümetin almayı düşündüğü bir ekonomik kararın,-örneğin yeni bir gümrük vergisinin, bir fiyat ayarlamasının- bazı bakanlar, üst düzey bürokratlar veya milletvekilleri tarafından önceden, baskı ve çıkar gruplarına, fırsatçı spekülatörlere bildirilmesidir.[3] Kamu sırlarının ifşası, Türk Ceza Kanunu’nda casusluk suçu gibi ağır bir suçu içerir. Örneğin, MİT başkanının bulunduğu bir ortam dinlenebiliyorsa, neyin sır olduğu konusunda düşünmek gerekir. Kozmik Oda’nın ifşa edilmesi de başlı başına ağır bir suçu gerektirir. Sermaye devletinin tüm sırlarını ve kirli çamaşırlarını ortaya sermek ile eş anlamlıdır.
- Siyasi dalavere: Dalavere; desise, hile, entrika anlamındadır. Yani bir işi almak ya da bozmak için girişilen eylem biçimi, oyun dolap, düzen, hile olarak tanımlanabilir. Siyasi dalavere de politikacıların bu oyunu sahnelemesidir. Oylarını artırmak amacıyla seçmenleri yanıltmalarıdır. Her türlü sahtekârlık mubahtır siyasi dalaverede…
- Gönül yapma: İktidarın seçim sürecinde yardımcı partizan grupları, seçimi kazandıktan sonra devletin imkânlarından yararlandırmasıdır. Partiye parasal destek sağlayan şirketlerin önündeki engelleri kaldırmasıdır. Bugün siyasal iktidarın yaptığı da budur.
- Siyasi manipülasyon: Siyasi iktidarın koltuğunu terk etmemesi için başvurduğu yöntemler bütünüdür. Bunun için eskiden olduğu gibi şiddet, tehdit, zor kullanma, kısıtlama, engelleme yollarına başvurmadan seçmeni etkileme yoluna gitmesidir. İletişim araçlarını kullanarak, yeni teknikler geliştirerek ve etkin propaganda yollarını seçerek seçmen kitlesini etkilemektir.
Siyasi yozlaşma devleti içerden kemirir, toplumu yozlaştırır. Sosyal ve siyasi ahlakı bozar. Kaynakların talanına sebep olur. Gelir dağılımını daha da bozar. Çatışmaları tetikler.
Siyasi yozlaşmanın nedenleri
Toplumda mevcut kaynakların adilane dağıtılmaması ve bunun alışkanlık haline getirilmesi, dağıtımın devlet tarafından kontrol edilmemesi, yönetimde görülen yolsuzluğun temel nedenidir. Kaldı ki devlet bunu kontrol etmemekle birlikte kaynakların kanunsuz ve adaletsiz dağılımını meşru gösterme gibi gayri ahlaki ve hukuksuzca yollara başvurması, yozlaşmanın en önemli nedenlerinden biridir. Diğer bir deyişle ana neden rantçılığı temel alan sermaye devletinin kendisidir.
Siyasi yozlaşmayı tetikleyen nedenlerden bazıları aşağıya çıkarılmıştır.
- Devleti yönetenlerin güç ve yetkilerinin sınırlandırılmamış olması,
- Siyasi süreçte rol alan aktörlerin kendi özel çıkarlarının peşinden koşmaları. Bu aktörler, yukarıda bahsedildiği gibi siyasetçiler, bürokratlar, seçmenler, çıkar ve baskı gruplarıdır. [4] Klasik anlamda devlet anlayışı iç ve dış güvenliği sağlamaktır. Bu anlayış aynı zamanda müdahaleci, planlayıcı özelliği ön plana çıkarmaktadır.
- Kamu görevlilerin maaş ve ücretlerinin yaşamlarını idame ettirmeye yetmeyecek durumda olması,
- Toplumun eğitim seviyesinin düşük olması,
- Hukuk sisteminin bozulması, cezaların caydırıcılık özelliğinin kaybolması,
- Milli gelir dağılımında adalet ilkesinin kaybolması, zenginin çok zengin, yoksulun çok daha fazla yoksul olmasına yol açan eşitsiz dağıtım dinamiklerinin devrede olması,
- Burjuva demokrasi kültürünün gelişmemiş olması, ya da hiç olmaması,
- Yüksek enflasyon,
- Geçim sıkıntısı,
- Spekülatif kazancın revaçta olması,
- Vurgunculuk,
- Popülizm vb…
Yukarıda görüldüğü gibi Türkiye gibi ekonomileri, politikaları dışarıya bağımlı sömürge ve yarı sömürge tipi ülkelerde bu sayılan nedenler uzayıp gider. Ülkenin yönetim biçimi tek adam rejimine dayanıyorsa, otoriter bir yapı hâkimse, oligarşi yönetim biçimi devam ediyorsa, yolsuzluğun ve sebep olduğu çürümenin önüne geçmek mümkün olmayacaktır.
Nüfus artışı, teknolojik gelişme, ihtiyaçların artması, işletmelerin çoğalması ve dış dünyaya ayak uydurma türü nedenlerle devletin yükünün ağırlaşması, bürokrasinin büyümesine neden olmuştur. Bu da devletin yapısal özellikleriyle birlikte kamu yönetiminin büyümesi demektir. Bu büyüme ile personel sayısında artışa, bütçenin büyümesine ve bürokrasinin gücünün etkinliğini beraberinde getirmektedir. Bu güç kontrolsüz büyürse -ki bugün gördüğümüz olay budur- makam ve prestij unsurları pahalı olur. Bu pahalılık giderek bürokrasinin kamuya hizmet amacından uzaklaşmasına, özel çıkar ilişkilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bir müddet sonra da toplumun hizmet beklentilerini karşılayamaz duruma gelmesine ve yönetsel bozulmaya neden olur. Atasözünde yerini bulan “devletin malı deniz yemeyen keriz/domuz” türü söylemler ortaya çıkar.
Kapitalist sistem “hırsızlar, caniler ve soyguncular rejimi”dir. Marks’ın dediği gibi “Yoksulluğu azaltmadan zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından, sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin özünde çürümüş bir şeylerin olması gerekir.”
[1] Turgay Berksoy, Yolsuzluk Kavramına Genel Bir Bakış: Problemler ve Çözüm Önerileri (Marmara Üniversitesi Yay. 2017)
[2] Cemal Fedayi, 21. Yüzyıla Taşıdığımız Sorun: Siyasal Yozlaşma – Teori ve Türkiye Örneği, Hacettepe Üniversitesi, Arşiv dergisi, Şubat, 2000
[3] Cihan Dura, Gerçek Sorunlarımız: Politik Yozlaşma, makale arşivi, 22.11.2011
[4] Gencay Şaylan, Toplumsal Değişme, Yönetsel Bozulma ve Yolsuzluk (Amme İdaresi Dergisi, cilt 8, sayı4, sf. 84, Aralık, 1975)
(Gelecek bölüm: Yozlaşmanın Türkiye versiyonu)
- Irkçılık - 31 Aralık 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (3) - 26 Kasım 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (2) - 12 Kasım 2022