Sessizliğe ve kedere sığınma gücün var mı?

“Dünyada yazgıya varabilme olanağı değil, yalnızca böyle bir olanağın
parıltısı vardır.”

Kafka

Yeryüzünden Endülüs’ün esmer tenli, sarı saçlı çocuğu “Camarón de la Isla” diye biri geçmiştir.
Asıl adı “Jose” olmasına rağmen saçlarının rengi nedeniyle “Camarón” (karides) ismiyle anılmış ve öyle hitap edilmiştir.
Bu sarı saçlı, esmer tenli, Endülüs’ün seçilmiş çocuğu altı yaşında bayağı bildiğiniz meyhanelerde ve yollarda şarkı söylemeye başlamıştır.
Ama onun şarkı söyleyişi bizim bildiğimiz, tanık olduğumuz, alışık olduğumuz şarkı söyleme şekillerine pek benzememektedir ve sesi Cadiz’i, Endülüs’ü tümüyle içine çekmiş, tavaf etmiştir.

Endülüs, tarihine Cebelitarık’ın ötesinden başlayıp, Tarifa’ya iner, içerilere doğru ilerler, Kurtuba, Gırnata, Sevilla’da devam edersiniz ve tüm bu yolculukta nefesinizi tutarak, yanık bir gırtlak yapısı eşlik ediyorsa size, o; bu sarı saçlı çingene çocuğudur işte.
Esmer tenli, sarı saçlı, dik duruşlu çingene çocuğu.
Dimdik hem de…
Çingeneler, Araplar, Yahudiler, Berberiler…
Her biri onun sesidir, onun yüzüdür.

Akdeniz’in boğucu nemi, gölgesinde uyumak istediğim zeytin ağaçları, din uğruna yapılan savaşlar, kaybedilenler, büyük bir medeniyet ve miras kalan bütün ağıtlar bu sarı saçlı çocuğun sesinden inmiştir sanki yüreklere.

Bu göçebe ruhlu çocuğun kaderi “Paco de Lucía” ile tanışmasıyla değişmiştir.
Kaderi değişmiştir epeyce ama her güzel kader güzel bir sonla bitmez.
Biter mi?

Bazı fanilere bazı sonlar yakışmaz!

İşte Camarón da 1992 yılının temmuz ayında akciğer kanserinden öldüğünde sadece ve sadece kırk bir yaşındaydı ve bu hazin son onun hikâyesiydi.
Ölüm haberi duyulduğunda İspanya’daki tüm televizyonlar yayın akışını kesti, Barselona Belediye Başkanı üç gün boyunca genel yas ilân etti.
Camarón neredeyse “bulerias” makamında yaşamış, tüm bu coğrafyanın kederli sesiydi.
Camarón de la Isla’nın söylediği bu müthiş şarkının orijinali, “Federico Garcia Lorca” nın, Kanlı Düğün oyununda büyükannenin torununa söylediği ninnidir.

Bu şarkı, Camarón’un gırtlak yapısı, sesinin buğusu, gitarın çıkardığı seslerin üzerine böylesine yerleşip kurulabilmesi ve insanın ciğerinin çeperinde gezinebilmesi sebebiyle benim için gerçek bir ağıttır.

Zamanın birinde Flamenko müziğinin içime işlemesini sağlayan ve böyle hikâyeler anlatan bir ruh ile karşılaşmıştım.

Zaman geçer, ruhumuza işlenenler kalır.

Tüm bunlardan sonra olur ya bu mağrur sesi dinlemek isterseniz ve ofisinizde bilgisayarın başındaysanız, yanınızda da birileri varsa, sakın onların yanında dinleyerek, “bu nedir yahu, içimiz kıyıldı” cümlesini söyleterek “bu sarı saçlı çocuğa” haksızlık etmeyiniz, ettirmeyiniz…

Sessizliğe ve kedere sığınma gücün varsa bu müzik tümüyle senindir.

Dipnot: “Nana Del Caballo Grande” şarkısı yazının en altında link olarak paylaşılmıştır.

Arzu BURSA