K-Pop estetiğiyle sahne alan altı genç kadın, “hayassız hareketler” suçlamasıyla yargılanıyor; dava, Türkiye’de kadınların görünürlüğüne yönelik siyasal baskının yeni bir halkası olarak değerlendiriliyor.
İstanbul’da sahne alan altı genç kadın… Koyu renk kıyafetler, metal aksesuarlar, yüksek tempolu dans koreografileri ve konserin sonunda binlerce kişinin hep birlikte attığı slogan: “Hak, hukuk, adalet!”
Türkiye’nin K-Pop etkili en popüler kadın gruplarından Manifest, sahnedeki enerjisinin ardından bugün devletin hedefinde. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “hayasızca hareket” suçlamasıyla açılan soruşturma, yalnızca bir pop grubunu değil; Türkiye’de kadınların kamusal görünürlüğünü, sanatın sınırlarını ve iktidarın kültürel tahayyülünü tartışmanın merkezine taşıdı.
K-Pop estetiğinden t-Pop’a: Manifest neden bu kadar dikkat çekti?
Die Tageszeitung’in (taz) haberine göre Manifest, Türkiye’de yıllardır daralan kültür alanına karşı modern pop estetiğiyle kendi kuşağının görünürlük talebini sahneye taşıyan ilk büyük kadın gruplarından biri.
Grup üyeleri sahnede; yüksek tempolu koreografiler, K-Pop’tan ödünç alınan parlak estetik, pastel saçlar, stilize makyajlar ve senkronize danslarla yer alıyor. Fakat taz’a konuşan kültür yorumcuları, grubun asıl gücünün “cool” olmakla sınırlı olmadığını vurguluyor: Manifest, K-Pop estetiğini yerelleştirirken Türkiye’de genç kadınların kamusal alanda var olma biçimlerini yeniden tanımlıyor.
Grup bu yaklaşımı “t-Pop” olarak adlandırıyor.
Taz yazarı Derya Türkmen, grubun etkisini şöyle özetliyor:
“K-Pop’un mükemmelleştirilmiş sahne dili, Manifest’te günlük hayata yakın bir özgüven ve çok daha görünür bir kadınlıkla birleşiyor.”
Sloganların politik anlamı: ‘Hak, hukuk, adalet’ sahneden neden rahatsız etti?
Türkiye’de Mart 2025’te CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından “Hak, hukuk, adalet” sloganı, stadyumlarda, sokaklarda ve konserlerde toplumsal tepkinin ortak ifadesine dönüşmüştü.
Manifest’in konserlerinde de bu sloganın hep birlikte söylenmesi, grubun “politik olduğu” iddiasıyla hedef alınmasına yol açtı.
taz’ın değerlendirmesine göre bu slogan bugün hükümete yönelik bir talep olmanın ötesinde, yargının bağımsızlığını yitirdiği yönündeki geniş toplumsal algıyı da ifade ediyor.
Ve bir Girlband’in bunu sahneye taşıması, mevcut siyasal ortamda “kırmızı çizgi” olarak yorumlandı.
“Hayasızca hareket”: Devletin beden politikalarının yeni cephesi
Konser sonrasında başlatılan soruşturmanın gerekçesi, Türk Ceza Kanunu’ndaki “hayasızca hareket” maddesi. Bu suçlama, 1 yıla kadar hapis cezası öngörüyor.
İstanbul’daki mahkeme, savcılığın hazırladığı iddianameyi kabul etti; grup üyeleri yargılamayı tutuksuz fakat yurtdışı yasağıyla bekliyor.
taz’ın haberine göre devletin argümanı, grubun sahnedeki danslarının “toplumsal ahlaka aykırı” olması.
Ancak Türkiye’de feminist hareket ve kültür alanı uzmanları bu suçlamayı şöyle yorumluyor:
“Bu dava, genç kadınların sahnede ne kadar yer kaplayabileceğine, nasıl hareket edebileceğine ve nasıl giyinebileceğine dair devletin koymaya çalıştığı sınırların bir parçası.”
Kadınların sahnede “fazla görünür” olmasını hedef alan yargılamalar, son yıllarda yalnızca kişisel değil kurumsal bir baskıya dönüştü.
Türkiye’de kültürel alanın daralması: Mabel Matiz’den Gaye Su Akyol’a uzanan çizgi
Türkmen’in haberine göre Manifest’in yargılanması, Türkiye’de kültürel alanın uzun süredir yaşadığı baskının yeni bir örneği:
- Şarkıcı Mabel Matiz, “Perperişan” klibindeki sahneler gerekçe gösterilerek “müstehcenlik” suçlamasıyla yargılanıyor.
- Gaye Su Akyol, sahne kostümü nedeniyle aylarca hedef gösterildi ve Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı.
- Rapçi Ezhel, politik açıklamaları ve görünürlüğü nedeniyle baskılar sonrası Berlin’e taşındı.
- Çok sayıda festival, konser ve kültürel etkinlik “ahlak”, “güvenlik” veya “uygunluk” gerekçeleriyle iptal edildi.
Sanatçıların Türkiye’de kamusal alandaki ifadelerinin suç konusu yapılması, özellikle kadın sanatçılar söz konusu olduğunda daha sert bir biçim alıyor.
Genç kızların sevgisi neden “tehdit” olarak okunuyor?
taz’a göre Manifest’in hedef olması yalnızca sahnedeki beden politikalarıyla ilgili değil; grubun hitap ettiği 10-15 yaş aralığındaki geniş genç kadın kitlesiyle de ilişkili.
Bu yaş gurubu, K-Pop kültürü üzerinden özgüven, estetik ve kolektif aidiyet geliştiriyor. Manifest de bu kızların ilk yerli pop ikonlarından biri.
Türkmen değerlendirmesinde şunu vurguluyor:
“Genç kızların bir genç kız gurubuna duyduğu kolektif bağlılık, Türkiye’de iktidarın kültür üzerindeki denetim arzusuyla çelişiyor. Çünkü bunu kontrol etmek mümkün değil.”
Grubun görünürlüğü, taz’ın yorumuna göre, muhafazakâr iktidar açısından iki açıdan “rahatsız edici”:
- Sahnede özgürce hareket eden kadınlar, iktidarın dayattığı “makbul kadın” imajına ters.
- Genç kızların bunu benimsemesi, kültürel hegemonyada kaybedilen bir nesil algısını güçlendiriyor.
Dava ne anlatıyor? Türkiye hangi dönemde?
Manifest’in yargılanması, yalnızca bir pop grubuna açılmış dava değil; Türkiye’nin kültürel ve siyasi yöneliminin göstergesi.
taz’a göre ülkede sanat, özellikle kadınların ön plana çıktığı kültürel üretim, giderek siyasal alanda tanımlanıyor ve cezalandırma mekanizmalarıyla sınırlandırılıyor.
Türkmen, değerlendirmesinde şu cümleyi öne çıkarıyor:
“Türkiye’de artık mahkemeler değil, iktidarın tehdit algısı belirliyor neyin ahlaksız, neyin tehlikeli, neyin makbul olduğunu.”
Bu çerçevede Manifest davası, Türkiye’de sanatsal ifade özgürlüğü, kadınların kamusal alandaki varlığı ve kültürel baskı politikalarının kesiştiği yeni bir döneme işaret ediyor.
- NHY / Die Tageszeitung (taz)
- Türkiye’de Pop’un Suç Sayıldığı Bir Dönem: Manifest Üzerine Açılan Soruşturma Kültür Baskısını Derinleştiriyor - 2 Aralık 2025
- Roma’nın Pantolon Korkusu: “Barbar” Sayılan Giysi Nasıl İmparatorluğun Kaderini Değiştirdi? - 20 Kasım 2025
- Zohran Mamdani’nin Zaferi: “Yeni Sol”un Büyük Hamlesi - 5 Kasım 2025

















