Sessiz Kıyı

Bu yazının konusu ve başlığı, aynı zamanda arkadaşım olan ressam Sibel Karaduman’ın en son paylaştığı tablosu oldu. Hem tablonun bana hissettirdikleri hem de tablonun altında paylaştığı yazı gerçekten çok etkileyiciydi.

Sessiz bir kıyı boyunca duran, ölü gibi görünen kayaların bile, Kızılderili halkının yaşamları ile ilgili olayların hatıralarıyla titreştiğine ve sevgiyle yanıt verdiklerine inanırlar. Kızılderililer için hayat doğanın içinden akar. Toprak, ateş, su, rüzgâr hayati rol oynar ve onu dinlerler…”

Bırak doğayı anlamak ve dinlemek, insan oğlunun kendinden başkasını dinlemediği / dinleyemediği bir dönemden geçiyoruz. Herkes konuşmak istiyor kimse kimseyi dinlemiyor. İçinde yaşadığımız çağ o kadar hızlı bir çağ ki insanlar bazen birbirlerini dinleme fırsatı dahi bulamıyor. Ya da sadece kendileri konuşmak istiyor.

Yalnız kalmaktan korkuluyor. Düşüncelerle baş başa kalmak kolay değil. Tüm kişisel gelişim yaklaşımlarının önerisi kendinizi keşfedin. İçinize yolculuk yapın, iç dünyanıza odaklanın ve kendini daha iyi tanımak adına kendinize izin verin. Ve de en popüleri “An”’da kalın.

Geçmişin pişmanlıkları ve gelecek korkuları/beklentileri varken, nasıl kalacak insan orada? Anda kalmak, bir yandan televizyona bakıp, bir yandan önündeki kitabın sayfalarını çevirip, arada cep telefonundan “instagram” hikayelerini izleyerek olabilecek bir durum mudur?

Ölümlü olduğunu bilmesine rağmen, insanda o kadar büyük bir tutku, hırs ile elde etme arzusu varken nasıl huzur bulup, rahata kavuşacak? 

Kırk yıl sonra bisiklete binmeye başlayan biri olarak sevdiğim bir Zen öyküsünü paylaşmak isterim.

“Bir Zen Öğretmeni beş öğrencisinin bisikletleriyle pazardan geldiğini görmüş.

Öğrenciler bisikletlerinden indiğinde, öğretmen sormuş: “Niçin bisiklete biniyorsunuz?”

Öğrencilerden ilki “Bisiklet, bu patates çuvalını taşıyor. Onları sırtımda taşımak zorunda kalmadığıma memnunum!” diye yanıtlamış.

Öğretmen övgüyle “Akıllı çocuksun. Yaşlandığında benim gibi kambur yürümeyeceksin.” demiş.

İkinci öğrenci ” Yoldan aşağı inerken yanından geçtiğim ağaçları ve kırları izlemeyi seviyorum” yanıtını vermiş.

Öğretmen “Gözlerin açık ve dünyayı görüyorsun” diyerek onu da övmüş.

Üçüncü öğrencinin yanıtı “Bisikletime bindiğimde “nam myoho renge kyo” nakaratını tekrarlamak beni hoşnut ediyor” olmuş.

Öğretmen ona da övgü dolu sözlerle ” Zihnin yepyeni bir tekerlek gibi kolaylıkla akıp gidecek” demiş.

Dördüncü öğrencinin yanıtı “Bisikletimi sürerken, tüm varlıklarla ahenk içinde olurum” olmuş.

Öğretmen memnunlukla ” Fenalık ve zarara yol açmaktan kaçınmanın altın yolunda ilerliyorsun” demiş.

Beşinci öğrenci “Ben bisiklet sürmek için bisiklete biniyorum” diye yanıtlamış aynı soruyu.

Öğretmen beşinci öğrenciye doğru gitmiş, ayaklarının dibine oturmuş ve “Senin talebenim” demiş.”

Görsel: Sessiz Kıyı / Sibel Karaduman (Yağlıboya tablo, 60×50) @sibelkaraduman_

Bu öyküyü ilk defa okuduğumda her öğrencinin yanıtından alınacak dersler var demiştim. Ancak ya sonuncusu? Neden öğretmene göre en iyi yanıt bu? 

Bir şey yaparken, yalnızca ona odaklanıp, başka bir şey düşünmemenin ne kadar rahatlatıcı olduğunu fark ettiğimden beri, yaşamımda bu “An”’ları çoğaltmaya çalışıyorum. 

Diğer işlerimi de geçmişi, geleceği, sevdiğimi, sevmediğimi, gideni, kalanı, kısacası hiçbir şeyi düşünmeden, yalnızca yapılması gerektiği gibi, o anda elimdeki her neyse ona odaklanarak yapmaya çalıştığımda, şaşırtıcı, fakat adeta bütün hücrelerimi saran bir huzur duyuyorum.

Sibel’in tablosuna tekrar tekrar bakıyorum. Gerçekten o ıssızlığı ve huzuru hissediyorum. ”Cennet böyle bir yer ve duygu olmalı” diye düşünüyorum. 

Mutlu olmamız istenmeseydi, dünya bu kadar özenle ve güzelliklerle dolu yaratılmış olur muydu? Günümüzü yaşarken hayatımızı ve başkalarının hayatlarını cennete çevirmek ya da çevirmemek, onu aramak ya da aramamak, aslında her şey kendi seçimimiz.

Yazının içine bir Zen öyküsü sıkıştırdık. Bir de Vietnamlı bir Zen Budist rahipten özlü alıntı ile kapanışı yapalım.

“İnsanlar su üzerinde ya da havada yürümenin bir mucize olduğunu düşünür. Oysa bana göre gerçek mucize ne su üzerinde ne de havada yürümektir; gerçek mucize yeryüzünde yürümektir. Her gün hiç farkına bile varmadığımız bir mucizeyle iç içe yaşıyoruz: masmavi bir gökyüzü, bembeyaz bulutlar, yemyeşil yapraklar, bir çocuğun meraklı, kara gözleri – Hepsi birer mucize.” Thich Nhat Hanh 

Mucizelerinizin bol olduğu ve akıp gittiğiniz bir yaşamı yaşamanız dileğiyle…


Görsel: Sessiz Kıyı / Sibel Karaduman (Yağlıboya tablo, 60×50) @sibelkaraduman_ 

A. Semih İŞEVİ
Latest posts by A. Semih İŞEVİ (see all)