Diyarbakır’da bir araya gelen ekolojistler, sermaye sınıfının politik projesinin “emek, doğa ve beden sömürüsünden daha fazla kar elde etmek olduğu” belirtti.
Mezopotamya Ekoloji Hareketi ve Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Birliği (TMMOB) Diyarbakır İl Koordinasyonu Kurulu’nun “Yok etmeye karşı mücadele ve yeniden inşa yolları” şiarıyla Sur ilçesinde bulunan Deva Hamamı’nda “Ekoloji ve toplumsal yıkım kıskacında yaşam buluşması” etkinliği düzenledi. Seminerle başlayan etkinlik ‘Ekolojiye yönelik saldırıların politik arka planı’ konulu panelle devam etti.
Sözü ilk alan ekolojist Güner Yanlıç, yapılan barajların yarattığı çevre tahribatına dikkati çekerek, “Son olarak Silvan’da neolitik dönemin birçok izlerini taşıyan Geliye Goderne’yi sular altında bırakmak için merkezi iktidar son hızla çalışmakta. Ve bizlere de bu devasa ölçekteki barajların gerekçesi olarak, enerji ihtiyacı, sulu tarım gibi aslında tamamen toplumun ihtiyacının olmadığı yüzeysel gerekçeler bunlar. Bu yolda kabul görmez bahanelere başvurmakta” dedi.
‘DOĞA HAMMADDE OLARAK GÖRÜLÜYOR’
“Sermaye birikimin yarattığı eko-kırım politikası”nı değerlendiren ekolojist Melis Tantan de yakın döneme kadar doğayı salt hammadde anlayışıyla bakan bir düşüncenin mevcut olmadığını söyledi. Günümüzde artık doğanın salt bir hammadde ihtiyacı olarak görüldüğünü bununda ekolojik kırıma yol açtığını söyledi. Bu durumun gittikçe geri dönülmez bir hal aldığına vurgu yapan Tantan, “Doğayı hammadde olarak gören düşünce, havayı, suyu, kurdukları fabrikalarla, barajlarla kirletiyorlar, doğayı talan ediyorlar” diye konuştu.
Tantan, Kazdağları’ndaki ekolojik mücadeleye yönelik deneyimlerini paylaşırken, orada kurulan termik santrallerin yarattığı tahribatın fotoğraf ve görüntülerini de paylaştı.
KÖLELİK VE EMEK SÖMÜRÜSÜ
Ekoloji alanında faaliyet yürüten Umut Sen’den Umut Karagöz, “Sermaye sınıfı ve ona karşı mücadelenin kurucu gücü olarak emeğin ekolojisi” adı altında yaptığı sunumda, sermaye-emek ve doğa çelişkisi üzerinde durdu. Sermaye sınıfının politik projesini, “emeğin, doğanın, bedenin sömürüsü, daha fazla kar daha fazla sermaye” şeklinde tanımlayan Kocagöz, insanların “kölelik” koşullarında çalıştığını ve emeklerinin sömürüldüğünü ifade etti. Kocagöz, göç eden insanların işçi olarak çalıştırılmasına ve orada da emek sömürüsüne maruz kaldığını ve sermaye sahiplerinin çıkarına çalıştırıldıklarını aktardı.
Kocagöz, işiyle uğraşan insanların maruz kaldığı koşulara değinerek, şunları ifade etti: “Maden ocaklarında ve tersanelerde çok ciddi iş cinayetleriyle karşı karşıyayız. Bunların hepsi ekolojik felaketler. Yani insanların yaşadığı yerlerden çeşitli projelerle yerinden etme suretiyle işçileşme süreci. Bunun hem ekolojik hem de toplumsal boyutu var. Ve bu sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda gerçekleşiyor.”
Etkinlik soru ve cevapların ardından son buldu.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024