Dün (2 Åžubat 2019) “Ãœnlüler Hapishanesi” adını hak etmiÅŸ Silivri 9 Nolu Cezaevi’nde bazı arkadaÅŸları ziyaret ettik.
Ben ve Ankara’dan avukat Cem Cihan, baÅŸta Eren Erdem olmak üzere Selçuk KozaÄŸaçlı, Behiç Aşçı ve orada bir parça yalnız kalmış olduÄŸunu hissetmiÅŸ olduÄŸumuz “kızıl milyarder” Osman Kavala ile buluÅŸtuk.
Eren Erdem “adalet orucu”nun 6. günündeydi ve iki gün önce babası “oÄŸlunun orucu bırakması”nı medyada yayınladığı bir konuÅŸma ile herkese duyurmuÅŸtu. Eren, günde 11 ayrı ilaç kullanıyordu ve oruç saÄŸlığını iyice bozabilirdi. Biz oradayken Osman Kavala da, bizim aracılığımızla “oruca son vermesini” benzer gerekçelerle Eren’den istedi.
Eren -elbette ve tahmin ettiÄŸiniz gibi- “adalet orucu”na son vermeyi hiç düşünmüyor. Bunu bize özellikle söyledi. Biz, “adalet orucu” isminin çok isabetli olduÄŸunu söyledik, o “ne yapayım, baÅŸta avukatlar, milletvekilleri olmak üzere tüm toplumun ihtiyacı adalet” cevabını verdi. Avukatların eyleminin çok duyulmadığını, kendisinin onlara da destek vermeyi amaçladığını belirtti. Eren, çok katı bir tecritte, 222 gündür hapiste, 24 saat hiç kimseyle görüştürülmüyor, havalandırmaya bile tek çıkıyor ve açlık grevi yapan her protestocu gibi yalnızca “vitamin”, “meyve suyu” ve “ÅŸekerli su” alıyor.
Selçuk’u ziyaretimiz esasen babasının ölümü nedeniyle baÅŸsaÄŸlığı dilemekten ibaretti. Selçuk ve arkadaÅŸları (çoÄŸu Silivri dışında baÅŸka hapishanelerde) açlık grevinin 11. günündeydiler ve ne yazık ki sesleri Eren Erdem kadar duyulmuyor. Bize “kelepçe” meselesini de anlattı: 26 saat bileÄŸinde kelepçe ile kalmış ve ona eÅŸlik eden görevliler “sadece namaz kılması halinde kelepçeyi çıkaracaklarını” söylemiÅŸler. “Hukuk” bir yana, bu tavrın “insanlıkdışı” olduÄŸu gün gibi ortada.
Osman Kavala’yı yıllar evvel Dersim’e yaptığı bir ziyaret ve onunla bir kaç saat geçirmemizden kiÅŸisel olarak tanıyordum. “Gezi’nin Lideri”, “Gezi’nin Finansörü” veya “Gezi Gizli Örgütü’nün BaÅŸkanı” gibi suçlamalarla tutuklanması karşısında “Gezi’nin Lideri”nin boyunu posunu görmek ve elbette “geçmiÅŸ olsun” demek istiyorduk.
Osman Kavala, tümüyle CumhurbaÅŸkanının iÅŸaretiyle tutuklandığına inanıyor. 15 aydır “gizli” olan dosyada polis, “Gezi FotoÄŸraf Sergisi” düzenlemesi ve 15 Temmuz’dan sonra bir ABD’li iÅŸadamıyla “baz çakışması” dışında kendisine bir soru sormamış. Ve yıllardır adı “kızıl milyarder”e çıkmış adam, bir hapishane hücresinde tam 15 aydır iÅŸte bu komik “suçlamalarla” tutuluyor. Ä°ddianamenin ne zaman çıkacağı hâlâ bilinmiyor. AÄ°HM’e açtığı davada hükümet, 6 hafta “ek süre” istediÄŸinden AÄ°HM de Kavala’ya dair bir karar vermedi.
Kavala tabi Soros nedeniyle bazı tartışmaların da öteden beri deÄŸiÅŸmeyen konusudur. Onu “Soros Kazanı”na atan özellikle aşırı milliyetçi bazı çevrelerin iki ay evvel Cumhuriyet gazetesinde bir tartışma ve istifaya yol açtıkları unutulmasın. Osman, “bu konuyu kendiliÄŸinden anlatmaya ihtiyaç duyduÄŸunu” en baÅŸtan belirtip, “Soros’un belli ülkelerdeki siyasi amaçları ve eylemlerini dikkate alarak biz Açık Toplum Vakfı’nda siyasi hiçbir çalışma içerisinde olmadık” dedi. Kavala, son derece keyfi tutuklanma ve 24 saatlik katı tecrit koÅŸullarında olsa da, açlık grevinde deÄŸil.
Kavala ile görüşmemiz, benimle onun arasındaki aşağıdaki -kahkaha dolu- diyalogla sona erdi:
-Siz liberaller tam taraf olmadınız, böylece bertaraf oldunuz. Senin gibi koca işadamı bir hücrede kendini buldu işte. Yüzünden iyi olduğun anlaşılıyor, bu ilk tutukluluğundur herhalde..?
-Sen ne diyorsun ya, ben Dersim’de 1980’de içeri alınmış adamım. Bak sana anlatayım: Ben ve 2 arkadaÅŸ eski bir steyÅŸin ile Ankara’dan önce HacıbektaÅŸ’a gittik. Aracımızın baÄŸajında kolilerce kitap vardı, kitapları gittiÄŸimiz yerlerde dağıtacaktık. HacıbektaÅŸ’ta mihmandarımız AyÅŸe Gök idi. Oralıdır ve akademisyendir.. HacıbektaÅŸ’ın baÅŸka bir havası vardır, bilirsin.. Neyse sonunda oradan ayrıldık ve direk Dersim’e gittik.. Yolda bir Dersimli köylüyü otostop çektiÄŸi için arabamıza aldık, biz arabadakiler koyu bir siyasi tartışmanın içindeydik, adam arkadan kafasını uzattı ve bize “Lenin”den bahsetti.. Sonra ÅŸehir merkezine girdik, duvarlarda Mao’nun resimleri vardı.. Ãœstü tenteneli bir lokantanın 2. katında yemek yiyip, rakı içtik.. Polis bizi, “yabancı” olduÄŸumuzdan, arabamız ve kitaplarımızla birlikte gözaltına aldı.. 2 günü karakolda geçirdik.. Bir komiser bize “buranın halkı hep Ermeni, bu yüzden devlete bu kadar karşılar'” diye propaganda yaptı.. Ya iÅŸte böyle, bu benim ikinci alınışım Hüseyin..
- Dersim Tertelesi ve Taner Akçam’ın sahtekâr tarihçiliği - 1 Haziran 2023
- Hıdır Boztaş için.. - 8 Mayıs 2020
- Dersimliler, Zazalar ya da Kürtler - 29 Mart 2020