Dersimliler, Zazalar ya da Kürtler

Bu sabah dışarıda köpek ulumaları, soÄŸuk ama çok güzel bir hava uyandırdı beni. Bir de Dilaver Eren’in bir süredir yazdıkları (Korona bugün gündemimde yok, sizin de olmasın).

Dilaver, henüz çok genç bir siyasi partinin genel baÅŸkanı: Deza-Par. Kamuoyunun ve aydınların küçük -ve dinamik- bir kesimi bu partiyi biliyor. “Zaza Partisi” olarak biliniyorlar.

Kuruldukları günden beri, “ulus” ve “milliyetçilik” baÅŸta olmak üzere, baÅŸka bir takım bitmez tükenmez eski tartışmayı da açmış durumdalar.

Kürt milliyetçileri, büyük oranda bu parti ve etrafında toplananları “devletin oyuncağı” olmakla itham ediyorlar. “Zazaların olmadığı”ndan tutalım da, “Zazaların Kürt olduÄŸuna”, “Zaza ulusal mücadelesinin tarihte olmadığı”ndan, “zaten olamayacağı”na dek, bir dizi -bilimsel görünümde ama apaçık inkarcı- “tez” ileri sürüyorlar.

Kürt milliyetçiliÄŸi, Zazalar ve baÅŸka bazı gruplar konusunda (mesela KızılbaÅŸlar, Dersimliler) Türk milliyetçiliÄŸinden hiç geri kalmamıştır. Zazalar’ın siyasi örgütlenmesi ve mücadelesinden kim rahatsız, yalnızca ona bakın: Sadece Kürt milliyetçileri.

Neyse, Dilaver Dersimli bir aydın ve bir Zaza Partisi’nin başında, bu da tarihin bir ironisi olmalı. Ä°ki yönden: Deza-Par Dersim’de henüz örgütlü deÄŸil. Ä°kincisi, Dersimliler-Zazalar iliÅŸkisi de epeyce karmaşık, tarihten miras bir sürü hadise var.

Dilaver’in son bir kaç günde yazdıkları da aslında bu konuyu iÅŸliyor: Elazığ’da bir çocukken “Palulu Hamallar”la “aynı dili konuÅŸtukları halde”, aralarında bir “mesafe” vardır. Ä°ki grup keskin çizgilerle ayrılmıştır, günümüzde de bazı “eski tüfekler” bu ayrımı “derinleÅŸtirmek” istemektedirler. Oysa aslolan, “halkları yakınlaÅŸtırmak”tır. Dilaver’e göre, “Kırmanc da aslında Kurmanc’tan gelir” ve Dersimliler için “Kırmanc” kimlik tanımı yapmak “onları KürtleÅŸtirmek” amacına hizmet etmektedir (Burada Dilaver isim vermiyor ama Almanya’da yaÅŸayan bazı arkadaÅŸlarımızı kastediyor olmalı).

Dilaver’in anıları -her insanınkiler gibi- çok kıymetli. Halklar gibi insanların da bir hafızası vardır. Herkesin ayrı ayrı hafızası, toplamda halkın hafızasıdır. Ben pek çok ÅŸeyi kendi hayatımdan öğrendim, kitaplardan az ÅŸey öğrenmiÅŸimdir (Siyasi bilinç bir yana, tüm hayat bile “güzel anıların toplamı”ndan ibaret deÄŸil midir?).

Konumuz anılar deÄŸil, Dersimliler-Zazalar. Buna dair çok anım var. Ama önce az bir tarih bilgisi: Zazalar Dersimlilere, Dersimliler Zazalara neden “mesafeli”, o Elazığ’daki Dersimli ve Palulu hamallar arasındaki -Dilaver’in sözünü ettiÄŸi- “aynı dili konuÅŸtukları halde o uzak duruÅŸ” nasıl ve hangi ÅŸartlarda oluÅŸtu? Buna biraz bakalım (Anıları en sona sakladım).

1916 yılı, Dersim tarihinde çok karışık bir yıldır. Ä°mparatorluk içte ve dışta dağılmış gibidir. Ruslar Erzincan ve Karadeniz’den Dersim’e gelmektedir. Dünya savaşı kıran kırana sürmektedir. Hozat’ta Diyap AÄŸa ve çevresinde topladığı aÅŸiretler, askeri bir konvoyu durdurup malzemelerine el koymuÅŸ, askerleri çırılçıplak serbest bırakmıştır. Nazımiye’de KureyÅŸanlılar’ın -belki çapul ve yaÄŸma kolu diyebiliriz- Aliye Gax liderliÄŸinde Sünni-Åžafi köylerine dek bir silahlı isyan hareketi baÅŸlatmıştır. Ruslar, Koçgirili AliÅŸer ve Mustafa beyleri Erzincan’a çağırmış, hediyelerin yanı sıra kaymakamlık gibi makamlar da vaat ederek, Dersim bölgesi için ise “muhtariyet” önermektedirler.

Osmanlı telaÅŸ içindedir: Dersimliler ne yapacak? Ruslarla beraber mi hareket edecekler, yoksa “vatan savunması” kapsamında mı davranacaklar (Dersim tarihinin “kırılma” anlarından biridir bu ve ileride bitmez tartışmaların konusudur). Konu geniÅŸ, çok yazdık, bilen bilir, ama ben Dersimliler ve Zazalar iliÅŸkisini gözler önüne sermek istiyorum. O yüzden 1916 yılını seçtim.

Elbette Osmanlı sadece pasif bir merak duygusu içinde deÄŸildir. Hem Ruslara karşı hem de etrafı yıkıp döken DiyaÄŸ AÄŸa ve adamlarına ve Dersim’den Harput’a dek bir silahlı yürüyüş baÅŸlatmış olan Aliye Gax’a -ve ona katılmış diÄŸer aÅŸiretlere- karşı hazırlıklar yapmaktadır. Ruslar’ın üzerine Deli Halit PaÅŸa ile beraber binlerce Dersim milisini gönderecektir (Seyit Rıza bu milisler içerisinde “tabur komutanı”dır, emrinde birden fazla tabur vardır). Aliye Gax ve isyancılar üzerine ise, çeÅŸitli askeri müfrezelerin içinde askeri üniforması giymiÅŸ olan “Palulular”ı, “KiÄŸi Gönüllüleri”ni gönderecektir. Bu “gönüllüler” çoÄŸunlukla Zazalar’dan oluÅŸmaktadır.

Dersim’e evvelki yıllar boyunca yapılan askeri harekatlarda da “Hamidiye Koçhisar”, “Hamidiye 36” alayları katılmıştır. Bu alaylar içinde de küçümsenmeyecek sayıda Zaza vardır (Bu alaylara katılan Kürt ve Zazaların -maaÅŸ, unvan ve bölgesel nüfuz isteÄŸinin yanı sıra- “Yedi Kızılbaşı öldüren cennete gider” düsturuyla kan dökmeye “gönüllü” olduÄŸu herhalde artık iyi bilinmektedir).

Dersim’e karşı Osmanlı ordusunu tahrik eden, ÅŸikayet telgrafları yazan, bu ÅŸekilde ordu kumandanlarını bile görevinden edenler, Kemah, ÇemiÅŸgezek, Harput, Palu, Arapkir eÅŸrafları ve halkıdır. Bu durum Cumhuriyet’te de sürmüştür.

Peki, Dersim’in etrafındaki Zazalar ve Kürtler neden “Dersim harekatlarında gönüllü cellatlar” haline geldiler? Dersim’in hiç mi suçu yok? Var, hem de çok.

Dersimliler’in 1937’ye kadar süren “yaÄŸma” seferleri bu çevre ÅŸehir ve kasabaların halklarını bıktırmıştı (Bu saldırıların, “kan dökme” ya da “sevap iÅŸleme” motivasyonuyla deÄŸil, bütünüyle “fakirlik” ya da “geçim sıkıntısı”ndan kaynaklandığını, hem Osmanlı, hem Cumhuriyet idarecileri söylemektedir).

Hayvanlarını, mallarını ve çok seyrek de olsa canlarını kaybetmelerine yol açan Dersim aÅŸiretlerinin saldırılarına karşı, onlar da her zaman Osmanlı ve Cumhuriyet ordularının yanında yer aldılar. Her fırsatta “Dersimliler’den intikam alınmasını” istediler.

Size çok çarpıcı tek bir örnek vereyim: 1946’da TBMM’de konuÅŸan Elazığ Milletvekili Fahri Karakaya “Dersimliler” hakkında ÅŸunları söylemektedir:

“Efendim, Dersim ile hemhudut olan memleketler, mesela benim dairei intihabiyem olan Elazığ Dersim’den çok çekmiÅŸtir. Dersim’de zaman zaman vuku bulan isyanların, Dersim’le hem hudut olan illerde çok büyük zararı olmuÅŸtur. Mallarımız yaÄŸma edilmiÅŸ, adamlarımız öldürülmüştür. Hatta benim bir kardeÅŸim Dersim isyanında topal olmuÅŸtur. Cumhuriyet Hükümeti bu mühim çibanı vaktiyle sezmiÅŸ, hissettmiÅŸ ve çibani ezmiÅŸtir, ortadan kaldırmıştır.”

Åžimdi sıra anılarda: Bir müvekkilim hakim ve Palulu. Zazaca konuÅŸuyor, benimle kimi Zazaca sözcükleri konuÅŸuyor ara sıra. FETÖ’dan içeri atıldı, ceza aldı, uzun tutukluluk aylarında bir pazar günü, görüş odasında yüzüme ÅŸunu dedi: “Dersim ’38 hemen gözümüzün önünde oldu, Hüseyin Aygün beni yalnız bırakmayıp savunana kadar bir gün aklıma gelmedi, merak bile etmedim 1938’i.” Ne kadar çarpıcı deÄŸil mi, benden yardım görmese hiç merak etmeyecekti muhtemelen.

Son sözüm yine sevgili Dilaver’e: Dersimliler ve Zazalar -Kürtler de eklenebilir- arasındaki bu çeliÅŸkiler, 1970’lerde Elazığ BuÄŸday Meydanı’ndaki hamallar arasındaki “uzak duruÅŸ” yeni deÄŸildir. En az beÅŸ yüzyıllık bir geçmiÅŸi vardır.

Bu geçmiÅŸ, Kürt, Zaza kimlikleri ekseninde ve 20. yüzyıl ideolojisi olan milliyetçilik ile açıklanamaz ve sınırlanamaz. Bu hafıza ve “anılar” çoÄŸunlukla dinsel ya da inançsaldır (Ve çoÄŸu kez yaÄŸma, çatışma, kan dökme, sakat kalma gibi “somut” vakalara dayanır).

Türkiye’de dini kimlik -mesela KızılbaÅŸlık veya Åžafilik- bir ulusal kimliktir de (Dersimliler iÅŸte bu yüzden, Zazaca konuÅŸtuklarında “Ma kırmancime”, Türkçe konuÅŸtuklarında ise “Biz Aleviyiz” diyorlar). Avrupa bile, dini kimliÄŸi milli kimlikten 19. yüzyıl sonunda ayırmıştır.

Biz daha yolun başındayız sevgili Dilaver.

Hüseyin AYGÜN