Yazımıza 3000 bin yıl önce yazılmış olduğu söylenen bir Likya şiirinden alıntıyla başlayalım.
Beni bulamazsan üzülme, eşyalarımı bulacaksın.
Kestiğim taşları, açtığım yolları, işlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden, parmak izlerimiz değecek birbirine…”
İnsan oğlunun geleceğe bir şeyler bırakma ve hayatı anlamlandırma içgüdüsüyle yazılmış harika bir şiir. Şiiri tekrar tekrar okudum. Dilini günümüz şiirlerine çok yakın bulup şüphe ile yaklaşıp, biraz araştırma yaptığımda arkeolojik kaynaklarda böyle bir yazıt hakkında kesin bilgiye rastlayamadım.
Onun yerine karşıma Yunan şair Yannis Ritsos’un, “Yalınlığın Anlamı” kitabındaki Cevat Çapan çevirisi şiiri çıktı.
Basit şeylerin arkasına gizleniyorum, beni bulasınız diye;
beni bulamazsanız, nesneleri bulacaksınız,
dokunacaksınız elimin dokunduğu yere,
birleşecek ellerimizin izleri.
Ağustosun ayı parlıyor mutfakta
kalaylı tencere gibi (size söylediğim şeyden dolayı böyle oluyor)
aydınlatıyor boş evi ve evin diz çökmüş sessizliğini-
her zaman diz çökmüştür sessizlik.
Bir yola çıkıştır her sözcük
bir buluşma için; sık sık vazgeçilen-
ve bir sözcük gerçektir ancak, bu buluşmada direttiği zaman.
Madem arkeolojik kayıt yok, şairin hakkını şaire verip satırlarımıza devam edelim. “Yalın şeylerin arkasına” gizlenmiş Ritsos’u okuyunca sessiz ve ıssız bir boşlukta buldum kendimi.
Yalın şeylerin arkasında gizlenen karmaşayı sezebilen bir kalbe, görebilen bir göze sahip olabilmek, gündelik şeylerde, rutinin içinde, çevredeki en basit eşyada kocaman dünyalar yaratabilmek.
Doğar doğmaz başlayan yaratma ve yaşamı anlamlı kılma çabası ile de her an doğmak. Sözcüklere sığdırabilmek yaşamı. Yaşadım, sözcüklerle, sanatla, resimle, müzikle iz bıraktım diyebilmek. Geçtim bende bu yaşamdan, dünyadan içgüdüsü.
Doğar doğmaz geri dönüş de başlar yuvaya; eşzamanlı olarak döngü de devinime geçer, her an ölmekteyiz. Bu nedenledir ki, pek çok din ve felsefeci buyurmuş: “Yaşamın amacı ölümdür.”
Her insanın bir yaşam amacı, yolu ve sözleşmesi var. Bizlere düşen vazgeçmeden kendimizi aramak, yüzleşmek, sevgiyi yoğurmak, yaşamı sevgi ile kucaklamak ve -hepimizin bir diğerinden farklı olan- amaç ve yolunu bulmaya çalışmak ve o yolda devam etmektir.
Her birimizin kendi içine açılan bir penceresi var ve o pencerenin anahtarı insanın sadece kendi içinde. Zihin, yürek ve beden üçlüsü hem ayrı ayrı hem birbiri ile ilintili olarak bütünü tamamlayan ayrı-ve-birlikte parça(lar). Dengede olmalı ve hepsinin hakkı verilmeli.
İnsan ölümlü olduğunu bilerek yaşarsa ve üretirse, gündelik yaşamın amacı da ölümsüzlük olacaktır. Ve korkulardan/bağımlılıklarından kurtulup, sınırlarımızı yıkıp, yaşamın hakkını verdiğimizde göreceğiz, tüm arayışın amacının varış noktasına ulaşmak olduğunu.
Yunan bir şair ile başlayıp, yaşamını iliklerine kadar yaşamış Yunan bir yazar Nikos Kazancakis’in mezar taşında yazanlarla bitirelim yazıyı.
Hayır! Hayır! Hayır! Hiçbir zaman tanıma insanın sınırlarını! Sınırları yık! Her ne görüyorsa gözlerin yadsı! Ölsen bile de ki: Yoktur ölüm!”
Fotoğraf: A.Semih İşevi: Sabina Grzimek’in Uzanmış Çift Heykeli / Prater Garten, Prenzlauer Berg. Eylül, 2023
- İnsan Hayatının Anlamı ve Değeri Nedir? - 21 Kasım 2024
- Düşünceyi Düşünmek - 2 Kasım 2024
- Benim, Çünkü Biziz; Biziz, Çünkü Benim - 25 Ekim 2024