Laikliğin, ülke Anayasa’sında bir ilke olarak kabul edildiği Türkiye’de, laiklik ve pratikte uygulanışı her dönem tartışılmıştır. Laikliği bir prensip olarak anayasal güvenceye alan dört ülkeden biridir Türkiye. (Fransa : 1958 Anayasası’nın 1. Maddesi, Türkiye : 1982 Anayasasının 2. Maddesi, Portekiz : 1976 Anayasası’nın 41. Maddesi, Meksika : 1917 Anayasası’nın 3. Maddesi)

Anayasa’da bir ilke olarak laikliği güvence altına almasına rağmen, devlet yönetimlerinin din ile ilişkisi tamamıyla kesilmemiştir. Bazı siyasi iktidarlar döneminde sıkılaşan, bazı siyasi iktidarlar döneminde ise belli bir mesafeyle kurulan ilişkiler, aslında dini kontrol altında tutmaya yönelik politikalardan ibarettir. Bu sebeple Türkiye’de laiklik tartışmaları çeşitli formlarda ve nitelikte devam etmektedir.

2002’de iktidara gelen AKP hükümetinden önceki hükümetler döneminde de tarikatlar ve cemaatler ile mesafeli de olsa ilişkiler adeta bir diplomatik çerçevede yürütülüyordu. Nitekim Süleyman Demirel’den Turgut Özal‘a kadar birçok siyasetçi seçim zamanı geldiğinde tarikat ve cemaatleri ziyaret edip destek almaya çalışmışlardır. Türk siyasetinde tarikat ve cemaatler her dönem  oy rezervi olarak görülmüştür.

AKP hükümeti sürecinde ise tarikat ve cemaatlerin « altın çağı » başlamış ve hiç olmadığı kadar devlet içinde kadrolaşmışlardır. Hükümet, fiilen AKP ve Fetullah Gülen (Gülen cemaati yahut Fetullahçılar) koalisyonu gibi hareket etmiştir. AKP ve Fetullah Gülen cemaatinin ortaklığı, aralarındaki  iktidar kavgası nedeniyle çatırdamış ve bir süre sonra kılıçların çekildiği bir dönemece yol almıştır. 15 Temmuz 2016’da TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri ) içinde kendini « Yurtta Sulh Konseyi » olarak tanımlayan bir grup asker, askeri darbe teşebbüsünde bulunmuştur. AKP ve Fetullahçıların ortaklığı kanlı bir kavga ile sonuçlanmıştır. Boğaz köprüsünde boynu kesilerek öldürülen genç bir asker ve darbe teşebbüsünden haberi bile olmayan erlerin AKP’nin « sivil milisleri » tarafından kırbaçlanması, siyasal islamcıların birbirlerine karşı uyguladığı korkunç şiddetin hafızalardan asla silinmeyecek olan kareleridir. Bu askeri darbe teşebbüsü, AKP rejiminin toplum üzerindeki baskısını arttırmış ve tüm muhaliflere cadı avı sürecini başlatmıştır. Oysa, Fettullahçıların siyasi ağları bugün de Türk siyasetinde varlığını sürdürmektedir. Nitekim, Fetullahçılar takiyye yapma konusunda oldukça mahirdirler.

Bugün eğitimde laikliğin tasfiyesi tartışılırken, Fetullahçıların « altın nesil » projesinin hala devam ettiği unutulmamalıdır. Kamuoyunda « dindar ve kindar nesil » olarak tanımlanan bu altın nesil, « anarşist veya komünist olacaklarına, dinini bilen ve secde eden bir nesil olsun » perspektifiyle anti- komünist bir ideolojiyle inşa edilmiştir.

2012-2013 döneminde başlayan « 4+4+4 eğitim sistemi » ile 1997’de kaldırılan İmam Hatip Ortaokulları yeniden açılmıştır. Ve ardından hızla eğitimde imam hatipleşme dönemi başlamıştır. Bugün Türkiye’nin yeni yüzyılında « Maarif modeli » diye MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından açıklanan yeni müfredat, her yönüyle siyasal islamın ideolojisini içeriyor. Bilimsel ve laik eğitimden tamamen uzaklaşmaya dönük bir müfredat olarak tanımlayabileceğimiz bu yeni eğitim programında, eğitimin tamamen imam hatipleşmesi ve derslerin dinci içeriğe bürünmesi söz konusudur.

Yeni eğitim programında ; « öğrencilerden günlük hayatlarında Allah ile nasıl bir ilişki kurduklarına dair örnekler… », « Müminun suresinin 14 ve Zümer süresinin altıncı ayetlerinden yararlanılarak insanın ana rahminde geçirdiği evreler ve insanın oluşumu hakkında bilgiler arasında bağ kurulur… », « Öğrencilerin manevi değerler ile ruhsal gelişimine özen göstermesi… », « inançlarıyla uyumlu bir şekilde düşünerek », gibi dinsel temaların da ötesinde artık ‘cihat’ da programlara giriyor. Nitekim, ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi) projesinde de ders dışı etkinliklerin ne olduğu görülmüştür. Bu örnekler çoğaltılabilinir.

Bir yanda zorunlu din dersi devam ederken diğer yanda eğitimin tamamen dincileştirilmesi söz konusudur. Yeni eğitim müfredatı siyasal islam hükümetinin gerçek amacını ortaya koymaktadır. Bu program tümden rededilmeli ve laiklik mücadelesinin ana öğesi olarak ele alınmalıdır. Nitekim, tasfiye sürecinin en temel ayağı eğitimdir. Şayet laik ve bilimsel bir eğitim inşa edilmezse, siyasal islam ideolojisi ile belirlenmiş olan bu eğitim programlarının nereye yol alacağı aşikardır.

Türkiye’de Din ve Devlet birbirinden ayrılmadı :

Kilise ve devletin ayrışmasını temel alan bir ilke olan laiklik, Türkiye’deki modelinde devlet ve din işleri ayrılmadı. Elbette, hristiyan ve müslüman toplumlarda laiklik ve sekülerliğin toplumsal yaşamda düzenlenişi ve uygulaması farklılıklar içeriyor. Yine belirtmek gerekir ki, laiklik toplumun dinsel yapısına (ya da çoğunluğuna) göre algılanıyor.

Öncelikle laikliğin Türk modelinde, devletin bir ideolojisi olarak tanımlayabileceğimiz Türk islam sentezi öne çıkıyor (Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren). Samim Akgönül ; « Türk laikliği laik olmayan bir rejim tarafından sınanıyor » başlıklı çalışmasında, Türk-islam sentezinin devlet yapılarındaki etkisine değinir : « Kurum, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından, 1982 tarihli yeni diktatörlük Anayasası ve 1983 tarihli yeni tüzükler aracılığıyla, özellikle komünizmle mücadelede, Türk-İslam sentezi gibi basit bir ideoloji kullanılarak mali kaynaklar ve personel açısından önemli ölçüde güçlendirilmiştir. »

Yine Fransa’da Grasset’den yayınlanan Laure Marchand ve Guillaume Perrier’in « Les loups aiment la brume (Kurt puslu havayı sever) » kitabı Türkiye’nin yakın tarihini ele alır. Aynı zamanda AKP iktidarı sürecindeki olaylar ve Türkiye ile AB (Avrupa Birliği) ilişkilerinin de incelendiği bu kitapta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara geliş süreci şöyle özetlenir : « Recep Tayyip Erdoğan çocukluğunun geçtiği İstanbul Kasımpaşa’da ve siyasi kariyerinde Kemalist rejime ve Batılılaşmaya karşı muhalefet içinde büyüdü. Ancak İslamcı ve milliyetçi bir geçmişten gelmesine ve Necmettin Erbakan’ın kurduğu Türk siyasal İslam’ının matrisi olan Milli Görüş’ün gençlik örgütlerinde eğitim almasına rağmen, 1990’ların sonunda bu partiye sırtını döndü. Başarılı bir İstanbul belediye başkanlığı döneminin (1994-1998) ardından akıl hocası Erbakan’ı reddederek 2001 yılında Avrupa yanlısı bir parti olan AKP’yi kurdu ve İslamcı partinin tüm reformist kanadını da yanına alarak “Siyasal İslam gömleğini çıkardım” dedi. Kendisini liberal olan eski Avrupalı Marksistlerle karşılaştırdı. Ertesi yıl ülkenin başına seçildi. Erdoğan pragmatizmi nedeniyle övüldü. »

Necmettin Erbakan’ın Milli Görüş çizgisinden ayrılan ve Milli Görüş gömleğini üzerinden çıkardığını ilan eden Erdoğan’ın demokratlığı « çıraklık süreci » olarak tanımladığı ilk döneminin sonuna kadar sürdü. Ardından, siyasal islamın kindar gömleğini üzerine giyen Erdoğan, tek adam rejimini inşa etmek için kolları sıvadı. Tüm yetkiler tek kişinin kontrolüne geçmeye başlarken, « Yasama, Yürütme ve Yargı » da güçler ayrılığı ilkesi adım adım tasfiye sürecine gitti. Bugün eğitimin siyasal islam ideolojisi ekseninde şekillendirmeyi ön gören « Maarif Müfredat » tasfiye sürecinin eğitimdeki ayağıdır.

Fransız İhtilali’nden bugüne…

Dünyada yeni bir aydınlanma çağını başlatan 1789 Fransız İhtilali ile Fransa’da laikleşme süreci başlamıştır. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinde düşünce ve inanç özgürlüğü ile ilgili bir madde bulunmaktadır.  1789 Fransız İhtilali nden sonra laiklik, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, cumhuriyet ve demokrasi kavramları hızla yayılmaya başlamıştır.

Ortakça bir yaşamın yani komünal bir sistemin ilk fiili örneği olan 1871 Paris Komünü’nde Komünarlar, Komün’ün ilanından bir hafta sonra kararname yayınlarlar. İlan edilen ilk kararname, oy birliğiyle kabul edilen Kilise ve Devleti ayıran kararnameydi. 2 nisan 1871’de Komünarların ilk yayınladığı kararname :

« Paris Komünü, Fransız Cumhuriyeti’nin ilk ilkesinin özgürlük olduğunu düşünerek ;

Vicdan özgürlüğünün tüm özgürlüklerin ilki olduğunu göz önünde bulundurarak;

Din adamlarının monarşinin özgürlüğe karşı işlediği suçların ortağı olduğunu göz önünde bulundurarak ;

KARARNAME
Madde 1 Kilise Devletten ayrıdır,
Madde 2 Kilise bütçesi kaldırılmıştır,
Madde 3: Dini cemaatlere ait olan ve “mainmorte” olarak bilinen mülk, milli mülk olarak ilan edilir,
Madde 4: Bu mülkün niteliğini belirlemek ve ulusun kullanımına sunmak için derhal bir soruşturma yapılacaktır. »

1871 Paris Komünü’nün Komün ve Laiklik Kararnamesi sol, sosyalist dünya görüşünün ideolojik ve politik olarak laikliği benimsemesinin temel taşı olduğunu ayrıca belirtmek gerekir. Nitekim, Fransa’da 1905 yasasının temelleri bu toplumsal mücadeleler ile hazırlanmıştır.

Fransa’da, 9 Aralık 1905 tarihli yasa, vicdan özgürlüğünü ilan ederek vatandaşların cumhuriyet hukuku önünde eşitliğini tesis etti. 1905 yılında din ve devlet birbirinden ayrılmış, din ferdi (kişisel) bir hak olarak görülmüştür. 1905 yasasına göre, ateistler ve agnostikler inananlarla aynı statüye sahiptir.

Son olarak, laikliğin kadın haklarının gelişiminde ve korunmasında mihenk taşı olduğunun farkındalığına varmak gerekir. Erkek egemen sistemde, kadına yönelik eril baskılar sürerken, kadının toplumda kendi kimliği ile yer alma ve var olma mücadelesi devam etmektedir. Bu açıdan, laiklik kadınlar için hem bir yaşam güvencesi hem de daha eşitlikçi bir sistemi inşa etmek için sıçrama tahtasıdır.

Fransız filozof, yazar ve tarihçi olan Elisabeth Badinter, laikliğin ve sekülerleşmenin kadınların hayatındaki önemine değinir : “Demokratik toplumların bu sekülerleşmesinin sonuçları kadınlar için kayda değerdir. Kadınların çoğunluğunun talep ettiği medeni boşanma, cinsel özgürlük, üreme üzerinde kontrol, paylaşılan ebeveyn otoritesi, kadınların mali bağımsızlığı, kadın ve erkek dünyalarının ve bununla birlikte rol ve işlevlerin ayrılmasının programlı sonu, ataerkilliğe ölümcül bir darbe indirmiştir”.


Kaynakça:

1 – Samim Akgönül : La laïcité à la turque à l’épreuve d’un régime a-laïque (Türk laikliği laik olmayan bir rejim tarafından sınanıyor)

2 – Laure Marchand & Guillaume Perrier : Les Loups Aiment La Brume (Kurt puslu havayı sever)

3 – Elisabeth Badinter : La Laïcité, un enjeu pour les femmes

4 -La Commune et La Laïcité Décréte (Komün ve Laiklik Kararnamesi) – Broşür

5 -03. 05. 2024 tarihinde Birgün Gazetesi’nde yayınlanan Adnan Erkuş’un « Yeni maarif ve müfredat üzerine : tümü reddedilmeli »  başlıklı yazısı.

Arzu TORUN
Latest posts by Arzu TORUN (see all)